O gün hava oldukça güzel ve Sibel, ev işlerinin tamamını halletmiş olduğu için iki yaşındaki kızı Merve'yi rahatlıkla parka götürebilirdi. Zaten Covit-19 Salgını yüzünden oldukça uzun bir süredir evden dışarı çıkmadığı için hayli canı sıkılmaktaydı.

Merve'yi güzelce giydirdi, pusetine koydu, evinin kapısını güzelce kilitleyip asansörle aşağı indi.

Çocuk parkı bir iki kilometre ilerideydi ama kısa bir yürüyüş iyi gelecekti uzun süre sadece evde adım atan bacaklarına.

On onbeş  dakika ancak sürmüştü parka varması. Parktan içeri girdiği anda Merve'yi pusetten çıkartıp çok sevdiği kaydırağa koydu ve onun şen kahkahalar, çığlıklar atarak kaymasını izledi. 

Anne kız beş dakika böylece kaydırakta vakit geçirmişlerdi ki Merve '' Anne duuu''  dedi. Yani su istiyordu.

Sibel hemen çantayı açtı ama su almamış olduğunu gördü. Parktaki herhangi bir kadından su isteyebilirdi ama böyle bir salgın zamanında bu tehlikeliydi. Bir başkasının ağzını dayayarak içtiği bir su şişesinden ya da kabından kızına su içirmek yanlış bir hareket olurdu ama bir taraftan da Merve ''Anne duuu'' diye mızlamaya başlamıştı.

Çevresine bakındı. Parkın tam karşısında bir büfe vardı. Oradan bir koşu su alabilirdi.

Büfeye ulaşmak için önündeki caddeyi aşması gerekiyordu ve caddede trafik oldukça yoğundu. Merve'yi de yanına alıp o caddeye dalmayı göze alamadı. En iyisi onu şu ağacın gölgesinde oturan yaşlı adama emanet edip bir koşu iki dakikada büfeden bir su almaktı.

Yüzüne en sevimli halini takınarak bankta oturmuş gazete okuyan yaşlı adama yaklaştı.

-Amcacığım. İki dakika çocuğumu size emanet etsem? Ona karşı büfeden bir su almam gerekiyor da.

Yaşlı adam gazeteden kafasını kaldırıp Sibel'e baktı.

-Valla cesaretinize hayranım hanımefendi. Memleket yaşlı sapık kaynıyor, siz bebeğinizi bana emanet ediyorsunuz.

Sibel bu cevaba bozulsa da bozuntuya vermedi.

-Ha haa haaa. Sapık değilsiniz değil mi? Hiç de öyle birine benzemiyorsunuz.

-Tamam tamam ama çok acele edin, çocuk mızlayıp duruyor.

-Tamam amca. Kuş olup uçacağım. Hiç merak etmeyin.

Yaşlı adam gerçekten de oldukça beyefendi bir insana benziyordu. Sibel aklında hiç bir tereddüt olmadan parktan çıktı, koşa koşa büfeye vardı ve bir pet şişe su alıp tekrar parka yöneldi.

*****

- Neredeyim Ben?

Hemşire Ayla sevinçle ellerini çırptı ve seslendi.

-Doktor Bey, hasta kendine geldi.

Acil serviste bir başka hasta ile meşgul olan doktor Asım cevap verdi.

-Hemen geliyorum. Sen bu arada hastane polisini ara. '' Kendine gelir gelmez bize haber verin.'' Demişlerdi.

Sibel yattığı yerden az doğrulmaya çalıştı ama kafası çok kötü ağrıyordu. Aynı zamanda kaburga kemikleri sanki ak ciğerlerini deliyordu. 

-Neredeyim ben?

Hemşire Ayla polislere haber vermişti. Hemen Sibel'in başına geldi.

-Hastanedesiniz hanımefendi. Çok geçmiş olsun. Verilmiş sadakanız varmış. 

-Ne oldu bana?

-Caddede karşıdan karşıya geçerken araba çarpmış. 

-Buraya nasıl gelmişim?

-Size çarpan arabanın sahibi ambulans çağıracağına sizi arabasına atıp buraya getirmiş.

-Aman Allah'ım. Saat kaç?

-Saat 19.30

-Eyvaahhh. Merve'm...Merve'm üç saattir su bekliyor. O nerede?

-Pardon, Merve kim?

-Kızım. Henüz iki yaşında.

Hemşire bocaladı. Hastaneye bir kız çocuğu getiren olmamıştı.

-Hanımefendi, kızınız Merve yanınızda mıydı?

-Evet. yanımdaydı. Onu yaşlı bir amcaya emanet edip su almaya gitmiştim. Yavrum nerede?

Hemşire Ayla daha da panikledi. '' Buraya çocuk filan gelmedi.'' Dese kadıncağız iyice yıkılacaktı. Ama bu durumda ne diyebilirdi onu da bilmiyordu.

Tam ağzını açıp bir şeyler uyduracaktı ki polisler geldiler ve Sibel'in ifadesini almaya başladılar. 

Sibel, hatırladığı her şey anlattı. Kendisine çarpan arabanın şoförü de oradaydı. Şoförden davacı olmadığını, tamamen kendisinin dikkatsizliği sonucunda arabanın önüne adeta atıldığını söyledi ama aklı fikri kızı Merve'deydi.

-Kızım nerede? Allah rızası için kızımı bulun bana.

Polis memuru Kazım cep telefonunu açıp Sibel'e bir resim gösterdi.

-Kızınız bu mu?

-Evet..Evett. Nerede o?

-Hiç merak etmeyin hanımefendi. Karakolda şu an. Emin ellerde yani?

-Allah razı olsun. Bana hemen kızımı getirin.

Doktor Asım, babacan bir tavırla yaklaştı Sibel'e.

-Kızın iyi. Onu hiç merak etme. Senin şimdi düşüneceğin tek şey kaburgandaki çatlak ve kaval kemiğindeki zedelenme olmalı. Uslu bir kız olursan ağrısız, sızısız bir şekilde atlatırsın. Böyle ağlayıp sızlarsan senin için de bizim için de zor olur seni iyileştirmek.

Sibel, kızının hayatta, emin ellerde olduğunu öğrenince yatışmıştı zaten. Bu arada polis, telsizden karakolu aradı.

-Amirim!  Küçük kızın annesine ulaştık. Hastaneye getirilen Sibel Çelikkılıç adlı kadın, o çocuğun annesiymiş.

-Anladım amirim. Hemen babasını arayıp kızını karakoldan almasını sağlayacağım.

-Tamam amirim. O yaşlı adamın resmini gönderin, ben kadına göstereyim. Bakalım tanıyor muymuş.

Beş dakika geçmemişti ki Polis Memuru Kazım'ın cep telefonuna yaşlı adamın fotoğrafı geldi.

Kazım, fotoğrafı Sibel'e gösterdi.

-Bu adamı tanıyor musunuz?

-Aaa evet. Bu kızımı emanet ettiğim amca. Ama ne olmuş buna böyle. Yüzü gözü mosmor?

-Siz buna kafa yormayın hanımefendi. Hem zamanla  öğreneceksiniz nasıl olsa.

Sibel daha sonra kızını bu yaşlıya niçin emanet ettiğini tek tek anlattı.

Kazım tekrar karakolu aradı.

-Amirim. Kadın kendisi emanet etmiş çocuğu  o yaşlı adama.

-Yok amirim. Daha önceden tanıştığı biri değilmiş. Parkta tanışmışlar.  

*******
Başkomser Latif, amcanın omuzuna dokundu.

-Verilmiş sadakan varmış amca. İyi ki ekip arabamız hemen o parkın yakınlarındaymış da olaya anında müdahale edip seni bir linçten kurtardık. Öte taraftan kızın annesi de seni tanımış ve '' Kızımı amcaya ben emanet ettim.'' Demiş.

-Çok teşekkür ederim Komser bey.

-Sabıka kaydına baktık, herhangi bir sabıkan filan da yok. Tertemiz bir adammışsın?

-Çok teşekkür ederim amirim.

-Seni dövenlerden şikayetçi olmadığını söylemiştin. Bir daha son kez soruyorum. Şikayetçi misin?

Yaşlı adam, karşısında duran üç kişiye baktı. Bunlar kendisini evire çevire dövenlerdi. 

-Yok komserim. Hiç birinden davacı değilim. Bir yanlış anlama oldu besbelli.

-Bak şimdi ben bu hırboları salarım, sonra sen '' Ben hepsinden davacıydım ama karakolda saldılar.'' Filan dersen daha sonra, külahları değişiriz. Ona göre.

-Yok yok komserim. Davacı değilim. Vallahi, billahi davacı değilim.

Komiser üç hırbo dediği vatandaşlara döndü.

-Ulan yine verilmiş sadakanız varmış. Utanın utanın.  Adam davacı olsaydı ayvayı yemiştiniz.

-Ama komserim biz nereden bilebilirdik ki? Küçücük bir çocuğu kolundan tutmuş, ağlata ağlata sürüklüyordu. Çocuğu kaçıran bir sapık sandık.

-Size anlatmadı ulan adam. Bak söylemiş karakola götürüyorum diye.

-Komserim demesine dedi ama karakol parkın sağında olduğu halde o sol tarafa doğru yürüyordu. En çok da o sebepten şüphelendik. 

-Adam demiş size '' Yaşlıyım, yanlış hatırlamışım,'' Diye. Hem madem şüphelendiniz insan açar 155 i polis çağırır. Ne diye dövüyorsunuz ki?

-Haklısınız komserim. O an düşünemedik. Çok özür diliyoruz amcadan.

-Haydi şimdi s.tir olun gidin. Adli kontrol şartıyla serbestsiniz. Bir daha da anlayıp dinlemeden adam dövmeye kalkmayın, kırarım bacaklarınızı.

-Tamam komserim. Allah razı olsun. Gidebilir miyiz?

-Defolun. Bir daha gözüm görmesin sizi.  

Üç vatandaş, yaşlı adamın elini öpüp karakoldan çıktılar. Az sonra yaşlı adam da  çıktı karakoldan. Hemen bir taksi çağırdı ve evine gitti.

********

Cebinden çıkardığı anahtarıyla evinin kapısını açan yaşlı adam kendi kendi kendine '' Ne gündü ama. Bir sürü dayak yedim, karakol, hastane, tekrar karakol derken az daha içeri atılıyordum. Verilmiş sadakam varmış.'' Dedi.

Her tarafları sızlıyordu. Ilık bir duş alıp hemen yatacaktı.

Salonun lambasını yakıp üzerindeki kimi kanlı elbiselerini çıkarmaya başladığı anda gözü duvardaki kızının resmine ilişti, gözleri nemlendi, sonra bu nem bir sele dönüştü adeta.

Kızı Reyhan üç senedir psikolojik tedavi görüyordu ama bu tedavilere hiç cevap vermiyordu. 

Kocası ve iki yaşındaki kızı Hümeyra'yı bir trafik kazasında kaybettiğinden beri tam anlamıyla akli dengesini yitirmişti.

Tüm elbiselerini soyunan yaşlı adam tam banyoya girecekti ki cep telefonu çaldı. Arayan kızı Reyhan'dı

-Aloo. baba. Ne oldu? Bulabildin mi?

-Ah kızım sorma. Bu sefer ona o kadar yaklaşmıştım ki. Almış sana getiriyordum yavrunu ama olmadı. Beceremedim yine.

-Allah belanı versin e mi baba. Hani Hümeyra'mı bana geri getirecektin? Söz vermiştin.

-Getireceğim kızım. Hiç merak etme. Eninde sonunda getireceğim. Söz..

( Verilmiş Sadaka başlıklı yazı Sami Biber tarafından 18.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.