Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 25.08.2020
Okunma Sayısı : 1651
Yorum Sayısı : 8




Yaşlı başlı, saçı sakalına karışmış bir pir-i fani, etrafında halkalanmış insanlara tatlı tatlı tatlı anlatıyor, dinleyenler de zaman zaman ‘’Allah, Allah ‘’ Deyip ellerini göğüslerine götürerek tasdik ediyorlardı.

‘’ Resullullah bir gün rüyasında Muvaviye soyundan gelenlerin, kendi soyundan gelenleri katlettiklerini gördü. Bunun üzerine bu rüyasını Muaviye’ye anlatarak ‘’ Senin soyundan gelen biri benim evlatlarımı ( torunlarımı) katledecek.’’Dedi.

Muaviye bu durumdan çok korktu  ve böyle bir vebalden kurtulmak için çok yaşlı bir kadın olan Meysun Binti Bahdel ile evlendi.Ama Meysun Binti Bahdel çok yaşlı bir kadın olmasına rağmen bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Çocuk dünyaya gelince Muaviye onu bir kundağa sarıp Hz. Muhammed’in evine doğru yol almaya başladı. Amacı, oğluna peygamberin bir isim koymasını sağlamaktı. Bebek yolda babası Muaviye’nin sakallarını çekti. Canı yanan Muaviye o öfkeyle çocuğa ‘’ Sakin ol bre Yezit’’ Dedi. Yezit, sahtekar, zalim anlamına geliyordu. 

Derken Hz. Muhammed’in evine vardılar ve Muaviye peygamberden oğlu için bir isim koymasını rica edince peygamber,’’ Oğlunun adını sen yolda gelirken koydun.’’ Dedi.


Hikayeyi dinledim hemen itiraz damarlarım kabardı. Zira hikaye gerçeklerle asla örtüşmüyordu çünkü Yezit dünyaya geldiğinde yani 647 yılında Peygamberimiz öleli on beş sene olmuştu. Dolayısıyla da Muaviye ile Peygamberimiz arasında böyle bir muhabbetin geçmiş olması mümkün değildi. Ancak konuşan kişi Hz. Ali soyundan gelen saygın bir dede, ben basit bir tarih öğretmeni olduğum için yapacağım itiraza hiç kimse aldırış etmeyecek, daha da kötüsü yobaz, gerici olarak damgalanacaktım. Susmak daha akıllıcaydı o ortamda.

İşin aslına bakacak olursak Muaviye, oğluna kardeşlerinden biri olan Yezid’in adını vermiştir. Bir insan kendi öz evladına zalim, gaddar, sahtekar manasına gelen bir isim koymayacağına göre Yezid kelimesinin anlamı da zalim, gaddar, sahtekar filan değildir. Kelimenin tam karşılığı ‘’ Artar’’ dır. Yani Yezid adı ‘’ Gücü, kuvveti artan’’ anlamına gelir.

******

Evet bugün Hicri 5 Muharrem 1442 olduğuna göre benim 10 Muharrem 680( veya 681) Yılında cereyan eden Kerbela olayından bahsedeceğimi düşünüyorsunuzdur.

Kerbela olayını herkes bilir. O bakımdan Kerbela katliamının ayrıntılarına girmek yerine ‘’Yezit Kimdir? Hz. Hüseyin’in davası neydi?’’ Bunlar üzerinde duracağım.

Şimdi ana mevzuya gelelim. Yezid nasıl Peygamber müjdesine nail olacakken tüm Müslümanların lanetlediği bir kişi haline geldi?  

Bu soruya cevap vermeden önce hemen bir noktanın altını da çizeyim: İslam Dünyasının Alevi olsun Sünni olsun çok büyük bir bölümü Yezit’i lanetle anmakla beraber ona lanet okunmasının yanlış olduğunu savunanlar da vardır. ( Örneğin: Kadir Mısıroğlu lanet edilmemesi gerektiğini savunurken Cübbeli Ahmet Hoca lanet eder.)

Neyse, Ana mevzuya dönelim.[Yazacaklarımın %100 Tarihi gerçekler olduğunu asla savunmuyorum. Pek çok kaynağın anlatılarına göre anlatıyorum olayları. ]

Muaviye, eşi Meysun binti Bahdel ile anlaşamaz ve onu Yezid’le birlikte  kadının kabilesini yaşadığı Tedmür’e gönderir. Burası büyük ölçüde çöldür. Muaviye, oğlu Yezid’in her türlü zorluğa alışması için onu bir çöle göndermiştir.Ancak Yezid burada içki, kumar, eğlence hayatı, aklınıza gelen her türlü pisliğe alışır. Oysa Muaviye onu kendisinden sonraki halife olarak tahta oturtmayı planlamaktadır. Hatta bu amaçla en önemli rakibi Hz. Hasan’ı da zehirlettiği rivayet edilir. Hatta bizzat karısı zehirler Hz. Hasan’ı (669)

Evet, Yezit için bütün yollar açılmıştır ama İslam Dünyasının böyle bir serseriyi halife olarak kabul etmesi pek de mümkün olmayacaktır. İşte bu sebeple Muaviye 669 yılında İstanbul’u kuşatmış ama henüz bir başarı kazanamamış olan ordusunun başına oğlu Yezit’i komutan tayin eder.Amacı Halkın Yezid’i sevmesini sağlamaktır. Yani Yezit Peygamber Müjdesine nail olacak komutan olacaktır eğer İstanbul’u feth ederse.Bu sırada yüz yaşına yaklaşmış olan Peygamber sahabelerinden Ebu Eyub El Ensari de Yezid’in ordusunda ve onun emrindedir. ( Kadir Mısıroğlu işte bu sebeple Yezid’e lanet etmemiz gerektiğini söyler.)

Yezit peygamber müjdesine nail olmak için mi yoksa babasının gözüne girmek için mi İstanbul surları önünde Bizanslılara kılıç sallar bilinmez ama İstanbul’un Fethi için İslam dünyasının yaptığı ilk seferde ordulardan birinin başında o vardır.Ordusunda ise Peygamberimizi Hicret esnasında evinde misafir eden o sıralarda yüz yaşına yaklaşmış olan Ebu Eyub el Ensari bulunmaktadır.

Savaşta başarılı olunamaz. Rivayete göre yüz yaşına yakın olan olan Ebu Eyüb-el Ensari bu sefer sırasında Hakkın rahmetine kavuşur. Yezit, Bizans imparatoruyla anlaşarak onu surların dibinde bir yere gömdürür. Daha sonra öğrenir ki Bizans İmparatoru Yezit için ’Bu ne aptal bir çocuk..Ben hiç o mezarı orada bırakır mıyım? O gider gitmez o mezardakini çıkarıp aç köpeklerin önüne atacağım.’ Demiştir. Yezit bunu öğrenir ve hemen haber salar imparatora: ’O ne aptal bir hükümdardır. Eğer böyle bir şey yaparsa İslam dünyasında bir tane bile kilise koymam hepsini yıkarım.’’

Evet, Yezit ve Bizans İmparatoru arasında böyle bir muhabbet olmuş mudur kesin olarak bilemiyoruz ama bu İstanbul’un Fethi girişimi- feth edilemese de – Muaviye’nin, dolayısııyla da Yezit’in hanesine artı puan olarak eklenir.


Hemen peşinden Muaviye, oğlu Yezid’i 671 Yılında Hac Emiri ilan eder. Yezid bu emirliği esnasında da bol bol para dağıtarak ve ihsanlarda bulunarak Hicaz halkının sevgi ve sempatisini üzerinde toplar. Bütün bunlar Yezid’i geleceğin halifesi ilan etmek için yapılıyordu ama yine de Basra valisi Ziyad bin Ebih, Muaviye’yi uyarıyordu: ‘’Sakın onu veliahtın olarak ilan etme.’’ Diye.

Ziyad bin Ebih’in ölümünden sonra Muaviye, oğlu Yezid’in veliahtlığını ilan etti. Daha sonra da Yezit adına biat almaya başladı. Tabii ki buna itirazlar olduysa da Muaviye ya paranın gücüyle ya da baskı ile bu biatı almakta çok da zorlanmadı.

Derken 680 Yılında Muaviye öldü. Yezid, Şam’da halifeliğini ilan edip Şam halkından biat alarak tahta oturdu. Ama tahta oturur oturmaz özellikle Hz. Hüseyin’in kendisine biat etmesinin sağlanmasını istedi. Çünkü o da biat ederse artık halifeliğine, dolayısıyla süreceği saltanata hiç kimse itiraz etmeyecekti. Ama Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmesi mümkün değildi.

Peki neden? Neden abisi Hasan, Muaviye’ye biat ettiği halde Hz. Hüseyin, Muaviye’nin oğlu Yezit’e biat etmiyordu? Neden Yezit’e biat etmek suretiyle İslam dünyasında yaşanması muhtemel olan bir iç savaşı en başından önlemiyordu? Öyle ya eğer Yezit’e biat etseydi ileride tüm İslam dünyasının sürekli kanayan yarası olan Kerbela faciası hiç yaşanmayacaktı.

Hz. Hüseyin  Yezit’e biat etmiyordu zira Yezit kendisine yapılacak biatın şu şekilde olmasını istiyordu: ‘’ 
Yezit’in kulu ve kölesi olarak biat ettim.’’

Yezit’e biat edenler ‘’ Yezit’in kulu ve kölesi olarak biat ettim’’ Diye biat ediyorlardı ona...

Bu akıl alacak bir şey değildi. Hz. Peygamber bu dünyadan göçeli henüz sadece kırk sekiz sene geçmişti. O’nun ilim halkasında oturmuş, yüzünü görmüş, sohbetlerini dinlemiş pek çok insan henüz hayattaydı, onun vasıtasıyla tüm insanlığa gönderilmiş olan Kur’an’ın ilk ayetinin geldiği günün üzerinden sadece 70 sene geçmişti ve hepsi de biliyorlardı ki ‘’ Allah'tan başka ilah yoktur.’’  Hepsi de biliyorlardı Zuhruf Suresinin 54. Ayetini: ‘’ Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.’’

Evet, şimdi başlarında bir firavun vardı. O firavun onları eziyordu, küçük görüyordu ama yine de Firavun’a itaat ediyorlardı. Adeta kendi firavunlarını kendileri yaratıyorlardı. Bu aklın ve mantığın alacağı bir şey değildi; o güne kadar -aşağıda sayacağım- ve insan aklının almadığı pek çok olay gibi.

Mesela:

*Hz. Muhammed hayattayken eşi Ayşe’ye zina iftirasında bulunulması.
*Hz. Muhammed henüz hayattayken yalancı peygamberlerin ortaya çıkması ve bazı insanların bunlara inanması.
*Peygamberimizin naaşı toprağa verilmeden halifenin kim olacağı hususundaki tartışma.
*Peygamberimizin zevcesi, tüm Müslümanların annesi Hz. Ayşe ile Peygamberimizin amcasının oğlu, ilk Müslüman genç, ilim kapısının anahtarı Hz. Ali’nin karşı karşıya gelip savaşması.
*Hz. Muhammed ‘’ : "Size iki ağırlık terk ediyorum, onlara yapıştığınız takdirde dalalete (sapıklığa) düşmezsiniz. Birisi Allah'ın kitabı, diğeri de Ehl-i Beytim'dir".Dediği halde ehl-i beyte yapılan haksızlıklar ve zulüm.

[ Bu hadisi rivayet eden sahabiler şunlardır: Zeyd b. Erkam, Cabir b. Abdullah, Huzeyfe't ibni Useyd, Huzeyme't ibni Sabit, Zeyd b. Sabit, Sehl b. Sa'd, Dumayra, A'mir b. Leyla, Abdurrahman b. Avf, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Adiyy b. Hatim, Ukbe b. A'mir, Ali b. Ebi Talib, Ebu Zerr  el-Gifari, Ebu Rafi', Ebu Şureyh el-Huzai , Ebu Kudame el-Ensari, Ebu Hureyre, Ebu Said el-Hudri, Ebü'l-Heysem b. Et-Teyhan , Ebu't-Tufeyl A'mir b. Vasilah , Ümmü Seleme , Ümmü Hani.]

*Yukarıdaki Hadis’i herkesin bilmesine rağmen Cennetle müjdelenen Talha ve Zübeyr’in, cennetle müjdelenen Hz. Ali ile savaşmaları.
*Hz. Ali’nin katli
*Hz. Hasan’ın zehirlenmesi
*Hz Hüseyin ve maiyetinin Kerbela’da feci şekilde katledilmesi
*Öncesinde Hz. Ömer’in katli
*Hz. Osman’ın katli...

Bunların hiç biri basitçe -uyduruk bir masal kahramanı olan- ‘’Abdullah İbn-i Sebe’nin fitneleri’’ diye geçiştirilecek, onun sırtına yıkılacak olaylar değildir ama aynı zamanda aklın mantığın alacağı olaylar da değildir.

DEVAM EDECEĞİM İNŞALLAH.

( Bir Firavun Yaratmak ---1. Bölüm--- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 25.08.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.