Dünyanın en güzel tatil beldelerinden biri olan Bodrum’da geçiyor hikayemiz.

Millet dünyanın dört bir tarafından gelmiş kimi kızgın kumlardan serin sulara atlıyor, kimi barlar caddesinde ufaktan ufaktan demlenmekte, kimi diskolarda ter atıyor. Japon milleti ise daha ziyade ne görüyorlarsa fotoğraf çekmekteler. Ben hiç biriyle ilgilenmiyorum. Tarihçiyiz ya ortama bir tarihçi nazarlarıyla bakıyorum.

Bodrum Müzesine mi gitsem acaba? Ya da Bodrum kalesine mi çıksam? Zeki Müren’in evini ya da Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabağaçlı’ya ait izlerin peşine de düşebilirim ama ı ıh. Bunların hiç birisi kesmeyecek. İçimde bir boşluk var.

Derken efendim birdenbire üzerine bildiğin bir beyaz yatak çarşafı almış olan yetmiş seksen yaşlarında bir vatandaş görüyorum. Hahh. İşte aradığım bu.

-Selamünaleyküm emmi.
-Ve aleykümselam.
-Emmi bu ne hal böyle? Bodrum gibi bir yerde insan böyle yatak çarşafına sarılı olarak dolaşır mı? Bizim Türkleri boş ver ama turistlere ayıp olmuyor mu böyle dolaşmak?
-Asıl onlar ayıb edip oturu. Ben dünyanın ilk duristiyim. Onna bene uycek. Ben onnara deel.
-Anlamadım. Sen dünyanın ilk turisti misin?
-He ya. Beğenemedin mi?
-Yav emmi etme eyleme. Ben tarihçi adamım. Dünyanın ilk turisti kimdir bilirim.
-Söle bagem. Sen mısırı bilin mi?
-Bilirim elbet. Aşağıda sahilde tanesi beş liraya satıyorlar. ‘’Sütlü mısır ‘’ diye.
-Heh heh heeee. O mısır deel yeğen. Devlet olan mısır, sonna Filistin, Güney Rusya, Guzey Afriga, İtalya, Yonanistan…
-Yok be emmi. Nereden göreceksin bir öğretmen maaşıyla? Sen nasıl gezdin?
-Ben sedece gezmedim. Oraları da yazdım.
-Hımmm sen de bizim Evliya Çelebi gibi gezginsin yani?
-O aagedeşi danımıyon gari.

Adam yaşlı maşlıydı ama tam benim kafadaydı. Kanım kaynamıştı vesselam. İçimden bir ses ‘’ Haydi artık. Aradığını buldun.’’ Diyordu ama yine de bir tedirginlik vardı. Ya o değilse?

-Emmi onu bunu bırak da sen kimsin? Adın sanın ne?
-He he heeee. Bir de tarıhçı olceen. Beni danımadın mı?
-Valla hiç yabancı gelmedin ama çıkaramadım şimdi?
-De gidim deee. Tarih öğretmenliği kimlere galmış gari.
-Emmi, dedim ya. Tanıyorum aslında ama korkuyorum sormaya.
-Korkme gari. Sor ne sorceesen?
-Emmi. Ben seni çok sevdim. Sana baba diyebilir miyim?

Emmi ters ters baktı suratıma. Sanki ‘’ Ulan ben deliyim ama bu sapık benden de deli’’ Der gibiydi bakışları. Bir müddet düşündükten sonra cevap verdi.

-Ola evlat sen kafadan mısın yoksa?

Elbette ki ne rafadan ne de kafadandım. O en mahsun, o en mahcup tavırlarımı takınarak yalvarmaya başladım:

-Emmi ne olursun. Sana baba dememe müsaade et.
-De get ya. Saçın, sakalın hatta gözünün kılları aarmış, gelmiş bene buba deyceemiş.
-La emmi durum bildiğin gibi değil. Şu koskoca dünyada babasız kalmak ne demek bilir misin sen?
-Buban yoğ mu senin?
-Allah rahmet eylesin. Öldü babam.
-Zeus üzerine ışıklarını yağdırsın. Tanrılara yoldaş olsun. Demek ölümlülerdendi ha?
-Emmi ne diyor ilahide? ‘’Gururlanma insanoğlu. Ölmemeye çare mi var?’’ Aynen öyle. Ölmemeye çare mi var?
-Bizim zamanımızda vaadı. Tanrılar ölmez, yarı tanrılar uzun yaşar, sadece insanlar ölürdü.

Yok yok…Kesin oydu. Bir başkası olamazdı.

-Emmi şimdi bu durumda benim babam oluyor musun?

Emmi sakallarını sıvazladı?

-Len oğlum dutturdun bubam ol. ‘’Oğlum bak’’ diye bir şey duymedin mi sen?

-Yav emmi gizlemeye çalışıyorsun ama ben seni tanıdım. Sen Heredotsun.

Emmi eliyle ‘’Sussss’’ işareti yaptıktan sonra fısıltıyla konuştu.

-He, Heredot’um ben emme annamadım. Niçin senin buban olceem? Hele annat da annayalım.

-Emmi bak ! Bu memlekette insanların iki tane babası vardır. Kimileri ‘’ Biz Osmanlı Soyuyuz ‘’ der ve babalarının Osman Gazi olduğunu söyler, kimileri de ‘’ Lan oğlum geri zekalı mısın. Osmanlı bir hanedandı. Sen onun soyundan gelmiyorsun. Sen Anadolu’da basit bir çiftçinin çocuğusun.’’ Der.
-Sen hiç ‘’ Ben Osmanlı soyuyum dedin mi?
-Dedim emmi.
-Peki buban çiftçi miydi?
-Yok emmi. Daktilo ve hesap makinesi tamircisiydi.
-O zaman niçin ‘’ Sen basit bir çiftçinin çocuğuydun.’’ Deyveriyolar sene?
-Anadolu deyince akıllarına çiftçilikten başka meslek gelmiyor da ondan.Ama hepsi bu kadar değil. ‘’Senin ananı Osmanlı Padişahları mı becerdi de Osmanlı soyuyum diyorsun?’’ Diyorlar.
-Eeee o ‘’ Biz Osmanlı soyuyuz’’ diyenlerin anasını Osman Bey mi ediveemiş?
-Yok emmi. Ortada becerme ve becerilme diye bir şey yok. Mecaz ifadeler bunlar.
-Ben mecez filan annamam… Eeee ötekiler?
-Ötekiler de ‘’Ben Osmanlı soyu değilim. Özbe öz Türk’üm. Biz Atatürk’ün evlatlarıyız.’’ Diyor.
-Heee annadım. Onnarın anasını da Atatürk becermiş.
-Yav emmi anlamıyorsun. Ortada becerme ve becerilme diye bir şey yok.
-Eee o zaman neden birbirlerini ‘’ Ananızı Osman mı becerdi’’ Ya da ‘’Ananızı Atatürk mü becerdi?’’ diye suçlaap  duru bu salaklar?
-Ah emmi ah onu bir anlayabilsem.
-Eee sen benden ne istiyon bageem?
-Diyorum ki gel sen benim babam ol.
-Sebep?
-Yav emmi hala anlamadın mı? Osmanlı evladı oluyorum Atatürk evlatları saldırıyor, Atatürk evladı oluyorum Osmanlı evlatları saldırıyor. Kaldım iki arada bir derede.
-Eyi de ben n’etcen ki?
-Yav emmi sen Tarihin babası değil misin? Ben de Tarihçi olduğuma göre benim babam sayılmaz mısın?
-Ey ama oğul ! Tarihin bubası olmak ayrı, tarihçinin bubası olmak ayrı şey.Hem Hörü yengen duyaasa ‘’ Bu yaşdan sonna nerden buldun bu evladı diye gemiklerimi gırar valla.
-Hera yenge demek istedin sanırım.
-Bu dopraklarda Hörü deyoz gari.
-Yok yok bir şey demez. Ben onu ikna ederim. Sen he de tamamdır. Olmadı Hörü Yengeye demeyiz. İnternete filan girmiyor değil mi?
-Yok yok girmeyo. Şu sıralarda zati bizim torun Ömer Öz’ün yanına gitti .
-Homeros’un yani?
-Ona da Ömer Öz deyveryoz gari.
- Neyse…Netice olarak size baba diyebilir miyim emmi?
-Ey de oğul bu sefer işin daha zor olma mı? Her iki grup birden sene ‘’Ananı Heredot mu becerdi?’’ Demez mi?
-Yok be emmi. Onlar ‘’Atatürk evlatları’’ Ya da ‘’Osmanlı evlatları’’ na programlandıkları için bana ne diyeceklerini şaşırırlar.Ben onlara ‘’ Ben Heredot’un evladıyım’’Dersem hapışıp kalırlar. Devreleri yanar. Çünkü böyle bir duruma programlanmış değiller. Hiç bir şey diyemezler. Hem birbirlerini yemekten beni görmezler bile.
-Peki ya derlese ‘’ Heredot tarihin babası, sen tarih değil tarihçisin. Heredotun evladı olmazsın’’ Diye o zaman ne cevab verceen?
-Ah be emmi. O kadar kafaları çalışıp bu ince nüansı görecek beyin olsa bu mahlukatta, memleketin bunca derdi varken hâla bu tartışmayı yaparlar mıydı?
-Haklısın… Ey madem. Bene buba deyebilirsin.
-BABAAAAA…Babammm benim.
-Bene bak. Başka kimseye söyleyverme sakın. Gelip paçalarıma yapışmasınlar bubaaa diye.
-Söylemem söylemem merak etme.

Evet millet ! Duydunuz. Siz Atatürk’ün evladı mısınız yoksa Osmanlı evladı mısınız tartışın, didişin, birbirinizi yiyip durun. Beni karıştırmayın kavgalarınıza. Ben Tarihin babası Heredot’un evladıyım bundan böyle. Haa ondan da sıkılırsam Adem babamızın evladı olmaya bakacağım artık. Şimdilik bir müddet Heredot’un evladı olarak takılalım bakalım.

( Emmi Size Baba Diyebilir Miyim? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 23.08.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.