KARANLIĞA KIZACAĞIMIZA BİR MUMDA BİZ YAKALIM
Hepimiz
bazen siyasetten, bazen işyerimizdeki olumsuzluklardan, trafikten, yolların
durumundan, bürokrasiden ve komşuluk ilişkilerinden şikâyet ederiz. Kendimizce
arkadaş ortamlarında ya da değişik platformlarda bunları konuşur, kaba tabirle
hükümet kurar hükümet yıkarız. Hepimizin yaşanan sorunlarla ilgili birçok çözüm
önerileri vardır. Aslında çok kolay uygulanabilir ama bu işler ile uğraşanların
aklına gelmeyen ya da gözden kaçırdıkları çok küçük çözümler. Trafik sıkışınca
ya şuraya şöyle bir ışık konsa ya da şöyle bir geçit yapılsa gibi (v.s.).
“Mum
dibine ışık vermez” derler. Biz de bu konuda biraz daha duyarlı olalım.
Atalarımız ne güzel söylemişler “Karanlığa kızacağına bir mum da sen
yak”. Evet, haklısınız böyle olmamalı, yanlış. Bunu herkes söylüyor ama önemli
olan “doğrusu nasıl olmalı” sorusunun cevabını bulmak.
Çalışma
arkadaşlarıma hep şunu söylüyorum. “Ben bu işi sizden daha iyi bildiğim için
buradayım. Bana bu iş böyle olmamalı diye gelirseniz o dileğiniz dikkate
alınmaz. Ama bana bu hesap böyle olmalı diye çözüm ile gelirseniz.
Değerlendirmeye alınır ve mantıklı ise düzeltmesi yapılır”. Çünkü
hepimiz yönetici de olsak, yönlendirici de olsak neticede insanız. Bir insanın
her şeyi aynı anda görmesi mümkün olmayabilir.
Büyük
işler küçük işlerin birikmesi ile meydana gelir. Küçük
işler basitçe çözülebilir ama büyüyünce çözülmez ve sorunlar yumağı haline
gelir.
Neden
susuyoruz? Biz susarsak düşüncelerimizi Allah’ın mükemmel olarak yarattığı
beynimizin içinde tutarsak, o zaman bir takım şeylerin düzelmesini nasıl
bekleriz? Veya düzelmediğinde, sıkıntıları yaşamaya devam ettiğimizde bu işin
sorumlularından nasıl hesap sorabiliriz?
“Derdini
söylemeyen derman bulamaz” demiş atalarımız. Biz
derdimizi bu koca şehirde nasıl duyuracağız? Sabah evimizden çıkıyor ve akşam
yorgun argın dönüyoruz. Bu şehirde biz yaşıyoruz, güzelliklerini de, sorunlarını
da biz çekiyoruz.
Daha
düzenli ve yaşanabilir toplumun başlangıç noktası ailedir. Bu konuda başımızdan
geçmiş ve başka insanlara ibret ve örnek olabilecek tecrübelerimizi aktaralım.
Dünyada en zor kazanılan şey tecrübedir. Ama tecrübe edilmişi tekrar tecrübe
etmekte yersizdir. Yazılarımızla bunları genç arkadaşlarımıza aktaralım.
Yeni evlenmiş ya da yeni ticarete başlamış arkadaşlarımıza ışık tutalım.
Bir
avukat arkadaşım bana hep “bir işe başlamadan bana gel sorunla karşılaştıktan,
iş işten geçtikten sonra faydası yok” derdi. Ben de bana gelen
mükelleflerime aynısını söylüyorum. Bir sorunla karşılaşmadan bir bilene
danışalım. Her işin bir uzmanı vardır. Herkesin her şeyi bilmesi mümkün değil. Haydi,
tecrübelerini ve bilgilerini aktarmak isteyen arkadaşlar için fırsatlar oluşturalım.
Temel
ile Dursun bir gün çalıştıkları Almanya’dan memleketlerine uçakla dönerlerken;
pilotun heyecanlı ve korkulu sesi “Dikkat! Dikkat! Uçağımız arıza yapmıştır
bütün çabalarımıza rağmen düşüyoruz.”. Herkes telaşlı bir şekilde bağrışırken,
Dursun gayet sakin. “Temel Dursun’a dönerek duymadın galiba düşüyoruz” deyince.
Dursun “aman bırak düşerse düşsün babanın malımı” demiş. Evet, doğru
babamızın malı değil ama biz de bu uçağın içindeyiz. O yüzden haydi hep beraber
yanlışları, eksikleri tespit edelim.
Haydi! Harekete geçmek için hep birilerinden işaret
beklemeyelim.
Sadettin TURHAN
"Gençliğin Enerji Kodları" kitabımızdan alıntıdır.