Kurt, türküsünü bitirdikten sonra siyah şapkalı kızı yani Bengül’ü farketti ve aynen Orhon Seyfi Orhon’un ‘’ Kurt Masalı’’ şiirinde olduğu gibi bir durum
ortaya çıktı. Yani şöyle:
‘’ Titretti bir sevinç kurdu
Çıktı yol üstüne durdu’’
Bengül de kurdu görmüştü.
‘’ Bengül dedi kurt arkadaş
Öyle uzak durma yanaş
Bilirim ne diyeceksin
Açsın, beni yiyeceksin.
Ye afiyet olsun ama
Bak bir şey geldi aklıma’’
Evet ‘’ Bak bir şey geldi aklıma.'' Demesine demişti ama kurttan kendisini
kurtaracak hiç bir şey aklına gelmiyordu.
Kurt iyice yaklaştı Bengül’e. Sivri dişlerini göstererek hırlamaya başladı.
Bengül öfke ile çıkıştı kurda.
-Ulan erkek milleti değil misiniz? Hepinizin boynu altında kalsın. Biraz güzel
bir kız gördüğünüz zaman hemen başlıyorsunuz hırlamaya.
Kurt teessüfle başını salladı.
-Yok be abla. Hırlamam o yüzden değil. Siyah şapka giydiğin için hırlıyorum.
-Allah Allah. Siyah şapka giymem seni niçin bu kadar rahatsız etti ki?
-Ablacığım biz kurtlar ormana giren kırmızı şapkalı kızları yeriz. Ama şapka
siyah olunca dokunamıyoruz maalesef. Öyle garip ve anlamsız bir töremiz vardır.
Kaç gündür aç bî ilaç bir kırmızı şapkalı kız gelsin de karnımızı doyuralım diye
beklerken siyah şapkalı sen gelince gayrı ihtiyari hırlamışım; kusuruma
bakmayasın.
- Hımmm demek annem siyah şapkayı bu
sebeple taktı kafama.Her neyse. Sesin bayağı güzelmiş. Ben olsam senin yerinde,
sokak şarkıcılığı yapıp dünyanın parasını kazanırdım böyle ormanlarda
sürüneceğime.
-Ah be ablacığım, onu da denedim ama belediyeciler ve polisler maske takmadığım
için 900 Tl ceza yazdılar. Maske ile de türkü şarkı söylenmiyor ki?
-Ha ha haaa. Seni kandırmışlar kardeş. 2006 senesindeyiz. Maske ile
dolaşacağımız günlere daha on dört sene var.
-Vay anasını...Desene bunca zaman boşu boşuna aç kalmışız.
-Hımmmm. Çok mu açsın?
-Hem de nasıl abla. Kurt gibi açım valla.
-Ha ha haaa. Sen zaten kurt değil misin?
-Ah be abla. Ben açlıktan ne dediğimi
biliyor muyum?
-Hımmm. Ne tür gıdalardan hoşlanırsın?
-Tür ayırımı yapmam abla. Ne olursa..
-Şeyyy. Sepette bayağı yiyecek var. Bu orman havası beni de acıktırdı. Birlikte
Allah ne verdiyse yiyelim mi?
-İyi de ablacığım sen o sepeti hikayeye göre yaşlı babaannene götürmen
gerekmiyor mu?
-Amaaan düşündüğün şeye bak. Manyak yazar Sami Amca nasılsa uydurur bir
şeyler.Hem babaanneme değil Dedem Korkut’a götürüyordum. Takma kafaya. Haydi biz
karnımızı doyurmaya bakalım.
-Ya sorma abla. O manyak yazar beni bile ne hallere soktu baksana. Ceylan
peşinde koşacağıma burada oturmuş Şemsi Yastıman türküsü okuyorum.
Bengül sepette bulunan yiyeceklerin hepsini ormandaki bir ağacın altına
boşalttı ve Kurt ile yumuldular güzelim tavuk butlarına, böreklere, mantı ve
çiğ köftelere. Yiyip içtiler, karınlar kümbet gibi oldu.
-Allah ne muradın varsa versin abla. Sayende tıka basa doydum.
-Rica ederim. Ne demek.
-Ya her şey iyi güzel de şimdi sen Dede Korkut’a ne götüreceksin? Ne var ne yok
hepsini biz yedik.
-Dedim ya takma kafaya. Sami Amca uydurur bir şeyler nasıl olsa.
-İyi o zaman. Bana müsaade. Bundan sonra emrindeyim. Herhangi bir ayı seni
rahatsız edecek olursa bir alo demen yeterli.
-Teşekkür ederim Kurt kardeş. Bu arada ben Bengül. Senin adın neydi?
-Ben Kurt Waldheim. Eski Avusturya Cumhurbaşkanıyım. Bakma buralarda
süründüğüme. Kader işte..
-Haydi Allah işini gücünü rast getirsin Kurt Waldheim. Ama sana benden bir
tavsiye: Artık bırak şu ırkçılık olayını. Neticede hepimiz kardeşiz. Bu öfke ne
diye, değil mi?
-Haklısın abla. Bundan sonra ‘’ No Rachizm’’
Kurt ve Bengül birbirlerine telefon numaralarını verdikten sonra sarılıp iyi
dileklerde bulundular. Daha sonra Kurt ‘’ Dağlar oyy ooy yollar oyy oyyy’’
Diyerek sol tarafa doğru yürürken Bengül, Dede Korkut’un kulübesinin olduğu sağ
tarafa doğru yürüyordu ‘’ We are the
world, We are te chıldreen. ‘’ Şarkısını söyleyerek.
Derken efendim Dede Korkut’un kulübesine geldi. Elinde sepetle Bengül’ü görünce
Dede Korkut’un gözleri parladı. Kim bilir ne güzel yemekler gelmişti.
Bengül sepeti masanın üzerine koyar koymaz
Dede Korkut’u soru yağmuruna tuttu.
-Aaaa dedeciğim, senin kulakların niçin öyle kocaman?
Dede Korkut, hayretle elini kulaklarına attı.
-Allah Allah..Her zamanki kulağım işte. Bunun nesi kocaman?
-Yok yok görmeyeli sanki bayağı uzamış gibi.
-Kızım saçmalama. Daha bir hafta önce gördün beni.
-Valla onu bunu bilmem, bir haftada kulakların bayağı bir uzamış. Hem dikkat
ettim de dişlerin de bayağı sivri senin?
Hayırdır? Kime diş biliyorsun?
Dede Korkut ayna karşısına geçip protezlerine baktı. Bir acayiplik mi vardı
acaba? Baktı baktı bir acayiplik
göremedi. Protezleri ağzından çıkarıp eline aldı. Baktı, yine bir acayiplik
yoktu.
-Yahu hep aynı protez. Bunun neresi sivrilmiş. Allah Allahh...
-Sade dişler değil ki? Senin burnun da büyümüş.
-Kızım şimdi sen bana burnu büyük mü diyorsun yani?
-Yok yani o manada değil ama burnun bayağı büyük.
-Bunları sana hep o Sami denen o manyak öğretiyor değil mi?
-Şeyyyyy.
-Anlamıştım ben zaten. Neyse. Ne yemek getirdin bana?
Bengül, sorduğu sorularla Dede Korkut’u bir kaç dakika oyalasa da eninde
sonunda bu soruyla muhatap olacağını biliyordu.
-Aman be dede. Yemek dediğin nedir ki bu fani dünyada? Etrafına bak. Bunca
güzellikler varken sen hâlâ yemeğin derdindesin.
-Yani şimdi sen bana yemek getirmedin mi?
Bengül de Dede Korkut’tan öğrenmişti boy boylayıp soy soylamayı. Söyledi
bakalım ne dedi?
Yemek yemek dedikleri
Biraz sudur, biraz tortu
Ben onla doyurdum kurdu
Bana seni gerek seni.
Dede Korkut yemeğin kurta gittiğini anlamıştı. O da boy boyladı soy soyladı:
Mevlam
gör diyerek iki göz vermiş
Bilmem ağlasam mı, ağlamasam mı?
Dura dura bir sel oldum erenler
Bilmem çağlasam mı, çağlamasam mı?
Dedenin sırtından doyan doyana
Gönül bu oyuna nasıl dayana?
Dede muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?
Dede Korkut’un böyle deyip ağlaması Bengül’ün yüreğine dokundu.
-Tamam, tamam ağlama. Haydi gel seni bir lokantaya götüreyim de karnını
doyurayım.
Dede Korkut hemen ayağına ayakkabılarını taktı ve dede -torun birlikte güzel
bir lokantaya gittiler. Dede Korkut güzelce karnını doyurdu, akabinde üzerine
karşılıklı kahve içtiler Bengül ile.
Artık kalkma vakti gelmişti. Bengül garsona seslendi.
-Sami Amca ! Bana son olarak üç adet en irisinden elma getirebilir misin?
Yaşlı garson Sami hemen üç adet iri elma getirdi.
Bengül elmanın birini kendi yedi, ötekini Dede Korkut’a yedirdi. Kalan son
elmayı da Sami’nin kafasına fırlattı.
-Al bu da senin. Güzelim Kırmızı Başlıklı Kız hikayesinin canına okuduğun için.
Evet, bu hikayenin sonunda elmalar gökten inmese de biri Bengül’ün, biri Dede
Korkut’un midesine, biri de Sami’nin kafasına inmişti.
----SON---
FOTOĞRAF: Anlatmaya gerek var mı? Dede Korkut ve Bengül Hikayede anlattığım
gibi yemek yiyorlar.