Bursa’dan türkülü bir anı
1999-2012
yılları arasında Bursa’daki aşık ve türkü kahvelerine sıkça uğrardım.
O zamanlar sayıları
3-4 taneydi, şimdi beş katına çıktığı söyleniyor.
Kapalı alanlarda sigara içmenin serbest olduğu dönemlerde,
o dostların hatırına az mı duman altı olmuştuk. Kanun çıktı da kurtulmuştuk
dumanlı günlerden.
Halen
dostluğumuz devam eden, bazıları da aramızdan ayrılan nice dostlar, nice
ustalar tanıdım
bu mekanlarda. Anadolu’nun mayası, çok kültürlülüğün
harcı, birlikte yaşama ve yaşatma coşkusunun
bir ögesi de türkülerimizdir. Bu geniş kültürü eğlence,
meyhane ve düğün havaları olarak algılayanlar da vardır elbette. Yaşam algımızı;
beklenti, bilinç, bilgi ve kültür birikimimiz oluşturuyor.
Tanıdığım her
usta ile ayrı bir anım vardır. Toplumsal yönüne de vurgu yaparak zamanla
diğerlerini de anlatabilirim. Laz Mehmet lakaplı (Mehmet Günaydın) ustamız aşıklar
kahvesine çay molasında anlatmıştı. Beş yıl kadar önce de vefat ettiğini
öğrendim, Allah’tan rahmet diliyorum.
Başından geçen bir olayı şöyle aktarmıştı: “Bir gün türkülerle
de fazla ilgi duymayan bir yakınım gelmişti. ‘Gel seni aşıklar kahvesine getireyim’
dedim. Pek ilgisi olmasa da içindeki merakı gidermek için benimle birlikte kahveye
geldi. ‘Çal bakalım ne çalacaksan dinleyelim’ dedi merakla.
Bilecik yöresinden, ‘Payton
geldi meyhaneye dayandı’ adlı hüzünlü türkünün daha ilk satırını okudum,
türkünün mesajı, devamı ve
hikayesinden habersiz akrabam hemen tepki verdi: ‘Mehmet ne işin var senin
meyhaneyle yahu’ deyince ben mecburen türküyü yarım bıraktım, diğer dinleyenler
de şaşkınlık içerisindeydi.
Evet bu türkünün diğer adı da sarhoş havasıdır. Hüzünlü bir vurgusu,
duygusu anlatımı vardır.
Türküde bir ölüm, bir acı, bir
ayrılık, bir hasret, bir aşk vardır. Ve olay bir meyhanede geçmiştir.
Dinleyen kişi kültür, sanat, edebiyat
ve müzikten anlamayınca, bilincine önceden doldurduğu kalıplarla, türküyü bir
bütün olarak ve ana temasını da kavramadan, betimlemelere bir anlam veremeden,
kelime kelime çözümlemeye kalkışınca işte ortaya böyle bir garip durum
çıkmıştır.
Halbuki türküde ne meyhaneye davet
vardır, ne bir özenti vardır, ne kadeh kaldırma vardır.
Velev ki tersi olsa bile, olgun bir insana düşen tavır, o
ortamda dinlemek ve onaylamıyorsa uzak durmaktır.
Günümüzde
diğer alanlardaki iletişim ve etkileşim hatalarına bu pencereden baktığımızda
nice garabetlerle karşılaşmaktayız. Baskül ile altın tartanlar olduğu gibi, balta
ile fidan dikenler bile var.
Yani diyeceğim o ki, bilimsel bir konuyu, siyasi söylem
ve literatürle tartışmaya kalkanlar var.
Hukuki bir konuyu da inanç ve ideoloji ölçüsüyle masaya yatırınlar
var.
Hiçbir fikir üretmemiş, üretilenleri de okuma zahmetine
katlanmamış insanların da çok yönlü ve derin bir birikim gerektiren konularda,
günübirlik ve egoist yaklaşımları, toplumsal sorunları daha da artırıyor. Bilen
konuşmuyor ya da konuşturulmuyor, konuşmak istemiyor, bilmeyen konuşuyor ama
bir öneri de sunamıyor.
Türküler
güzel, şarkılar ayrı bir dünya, resim tabloları ayrı bir sanat, şiir ve edebiyat
birçok fazlalığımızı, yükümüzü atıyor üstümüzden, bilim ve felsefe ise anlayabilenlerle
daha anlamlı, verimli ve kalıcı. Ne diyelim son söz olarak; hariçten gazel
okumak, söyleyene büyük bir doyum ve keyif verebilir ama önemli olan koroya, orkestraya,
dost meclisine uyum sağlayabilmektir.
Güzelliklerle kalalım ki, bizi görene de bir şeyler
bulaşsın.
En içten dileklerimle
Samsun, 25.06.2020
Ali Rıza Malkoç