-Çiçekleri nedense hiç sevmem!

-Kim sevmez ki canım, tuhafsın doğrusu!

-Çiçekler bir aldatmaca. Koparıldığı an solmaya mahkûm oluyorlar.

-Koparma o zaman sen de! Siz kadınlar…

Adamın sözünü yarıda kesen kadın;

-Siz kadınlar mı? Ciddi misin sen ya! Siz kadınlar hitabıyla başlayan her söz, aptal, abes bir cümleyi tamamlamaya koşar!

-Siz erkekler de öyle o zaman desene!

-Hayır! Siz erkekler tamamen aynı kafaya sahip olduğundan sizin için geçerli değil sözlerim.

Adam, konunun daha fazla uzamasını istemediğinden , masanın üzerinde sayfaları açık duran kitabını okumaya başladı. Sözlerine bir karşılık alamayan kadın, huzursuzluk içinde başka bir konuya geçti.

-Aman, ne sıkıcı burada olmak. Keşke evimizde olsaydık. Şehrin kalabalığına karışır, oyalanırdım.

Bir türlü elindeki kitabı okumasına izin vermiyordu karısı.

-Hayatım lütfen ama. Sen istedin ya annemlere gelmeyi. Çocuklara da iyi gelir. Temiz hava , günlük güneşlik yer. Şimdi de sıkıldım diyorsun.

-Olabilir. Dediysem dedim! Şimdi de sıkıldığımı söylüyorum işte! Neden sürekli beni eleştirmek zorunda hissediyorsun kendini?

-Seni eleştirmiyorum, güzel karım benim.

-Güzel mi? Ciddi misin sen ya? Sen mi diyorsun bunu?

-Bak canım.

-Ha canımmış!

-Ne söylememi istersin bilmiyorum ama konuyu saptırıyorsun. Bir süre buradayız ve herkes birbirini idare etmek zorunda.

Sözlerine bir karşılık alamayınca elindeki kitabı okumaya devam etti adam. Etrafı derin bir sessizlik sardı. Sadece,  insanın içine huzur veren kuş cıvıldaşmaları duyuluyordu.

            Sessizliği, kadının çığlık çığlığa ağlayışı bozdu. Aynı sahneyi defalarca yaşamış adam, sakinleştirmeye çalıştı kadını. Tanıştıkları zamandan bu yana sık sık nöbet geçirirdi karısı. Onca doktora gitmelerine rağmen çare bulunamamıştı.

-Dur hayatım tamam. Sakin ol !

-Ah ! Bırak beni bırak !

Bahçede dolaşan babaanne ve torun, sesleri duyunca koşarak geldi.

-Ne oldu oğlum yine?

-Ne oldu anneme baba?

-Bilmiyorum ki yine birdenbire geldi nöbet. Oturmuş konuşuyorduk. Aslında tartışıyor gibiydik. Tartışma da sayılmaz ya! Her zamanki şeyler işte! Ben nereden bilebilirdim ki böyle olacağını. Temiz hava, bağ, bahçe, doğa ile iç içe olmak iyi gelir sanmıştım.

-Aman be oğlum aman ! Aldın başına belayı. Şimdi ömür boyu çek bakalım.

-Anne lütfen! Duyuyor bizi, sözlerine dikkat et.

-Neye kızdı ki gelin hanım!

-Sıkılmış, evini özlemiş.

            Kadın, bir yandan ağlama nöbeti geçirirken öte yandan olanı biteni dinliyordu. Hıçkırıklarına engel olamıyordu. Kendisini zorlayarak nefes almaya ve hırıltıyla bazı kelimeler çıkarmaya çalışıyordu. Adam, sakinleştirme gayreti içinde, bir an olsun elini bırakmadı. Bir mühlet sonra kendine geldi kadın.

-Hayatım gel. Gir koluma, biraz dolaşalım seninle.

            Babadan kalma bu çiftlik doğa harikasıydı. Etraf öyle güzel düzenlenmişti ki, botanik bahçesi peyzaj mimarisinin en güzel örneklerinden biriydi. Rengarenk ve sayısız çiçeklerle bezeliydi. El ele büyük bir keyifle temiz havayı soluyarak gezdiler. Birden adamın avucundaki el,  sımsıkı kavrayıp, kaskatı kesildi. Ve “Kar… Karanfillerrr ! Deyip. Olduğu yere yığıldı. Tam karanfillerin olduğu parselde;  ağzından köpükler gelip, dişleri birbirine kenetli ve göz bebekleri kaybolmuş halde uzanıyordu. Çiftlik kahyası ve birkaç görevli yardımıyla villanın üst katındaki odasına taşındı. Kadını yatağa yatırıp üzerini örttüler. Yapabilecekleri başka bir şey kalmadı. Her zaman olduğu gibi beklemekten başka çare yoktu. Perdeleri çekip çıktı adam.

            Kadın kendisini beyaz bir ışık huzmesinde seyahat ederken buldu. Şuur üstü ile şuur altının bilinçli ortaklık haliydi bu. Yarı uyku ile uyanıklık arası bir halde, metafiziksel bir gücün ve egzotik, fısıltı gibi bir sesin karşı konulmaz etkisi altındaydı. Hiç korkmuyor, aksine uyumlu bir kabulleniş içindeydi. O ses “ Şimdi, kendine güven şehrine ilk adımını atıyorsun! İstediklerini al. Üzerindeki olumsuz ve seni rahatsız eden her şeyi burada bırakarak döneceksin. Her şey istediğin gibi olacak. Şimdi! Derin bir huzur ve gevşeme içindesin. Buna paralel olarak zihnin de gevşiyor. Seni rahatsız eden o olayı görmene izin verecek. Evet ! Yeşilliklerle çevrili, rengarenk bir çiçek bahçesinde geçmişine doğru ilerliyorsun. Seni rahatsız eden olayı gör! Evet! Gördün. Şimdi, az ilerideki pırıl pırıl akan dereye sokuyorsun ayaklarını. Ve o sıkıntıların, suya karışıp gidiyor. Artık kurtuldun. Çok güçlüsün! Artık zihin bahçesinin kapısından olumsuzluklar giremeyecek. Uyandığında o olayı hatırlayacak, çevrendekilere anlatacak ve tamamen kurtulacaksın!

            Kadının nefes alışverişleri olağanüstü bir şekilde normale döndü. Yüzüne taptaze bir canlılık vurdu. Kendisini oldukça zinde hissetti.

-Canım neredesiniz ? Diye seslendi.

Koşarak odaya giren adam, karısını pencerenin kenarında, gülümseyen ve ışıl ışıl parlayan bir yüzle buldu.

-Kalkmışsın ! İyi görünüyorsun tatlım. 

Deyip, sevinçle sarıldı kadına. Yıllardan beri ilk defa bu kadar iyi görüyordu karısını.

-Hayatım, az önce ne oldu bilmiyorum ama tanımlayamadığım bir güç tarafından her şeyi gördüm ve kuş gibi hafifledim.

-Ne , nasıl yani ?

-Bundan sonra sadece mutlu olacağız sevgilim. Söz veriyorum.

Adam, ne olduğunu anlayamasa da üzerinde durmadı. Şu an öyle huzurluydu ki. Başını adamın omzuna yaslayan kadın, gözlerini bir noktada sabitledi.

“Tam on dört sene önce bir sevda yaşadım. Her şey yolunda gidiyordu. Evlenmeye karar vermiştik.  Düğüne iki hafta kala, sevgilim şehrin en güzel parkında buluşmaya davet etti. Büyük bir özlem ve heyecan içinde gittim. Ama o çok soğuk davranıyordu. Kötü bir şey olacağını sezdim. Yüzüme bile bakmıyordu. Seni çok seviyorum ama seninle evlenemem. Lütfen affet beni. Dediğini anımsıyorum. Hiçbir şey söyleyemedim. O da hiçbir açıklama yapmadan beni orada bırakıp çekip gitti. O anda gözlerim karanfillere takılı kaldı. Ve kendime geldiğimde bir hastane odasındaydım. Sonra sana âşık oldum. Evlendik. Gerisini biliyorsun.  Ve anladım ki şuuraltımda kalan o karanfiller o anın sembolü olmuşlar. İşte bugün de olduğu gibi nerede bir karanfil görsem , şuur altımdaki o olayla çakışıp, travma geçirmeme sebep oluyor.

-Üzüldüm desem yalan olur. Öyle ya, yoksa senin gibi harika bir kadını nasıl tanıyabilirdim ?

Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp gülümsediler. Babaanne ve torun,  çiftin mutlu hallerini görünce, sevinçlerine ortak oldu. Hep birlikte sımsıkı sarıldılar. Kadının saçlarına çiçekten bir taç yerleştirdiler. Çalışanlar, bahçeden derledikleri rengarenk, mis kokulu çiçekleri vazolara yerleştirip, bıraktı. Oda çiçek bahçesine çevrildi bir anda. Tabiatın tüm güzellikleri kendisiyleydi. Ruhunda ve bedeninde olağanüstü bir gevşeme hissetti. Oğlunun getirdiği bir demet karanfili, gülümseyerek, büyük bir güvenle alıp, kokladı. Tarifsiz bir pembelik yerleşti yanaklarına. Zümrüt gözleri yer yer maviye çaldı.

-Çiçekleri çok seviyorum ! Deyip, pencereye yaklaşıp karanfilleri izledi. Buğulu gözlerle, parmak uçlarında sessizce çıktı odadakiler.


( Şuuraltındaki Karanfil başlıklı yazı BENGÜL.A. tarafından 18.05.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.