Geçmişte bilinen tüm milletlerin
mitolojilerine baktığımızda, insanların kendi tanrılarını yarattıklarını,
Tanrıların insan üstü güçlere sahip olduklarına, yaşadıkları iyi ve güzel
günlerin ya da felaketler ve doğal afetlerin bu tanrıların insanları
ödüllendirmek ya da cezalandırmak için yaptıklarına inanmışlar. Tanrılarını da
İnsan suretinde betimlemişlerdir.
Tek tanrılı dinlerde bu anlayış “Tanrı insanı kendi suretinde yaratmıştır.” Hükmüne
evirilmiş, Tanrının da sonuçta insan suretinde olduğu anlayışı değişmemiştir.
En büyük Tanrılar hep erkek olarak
tasvir edilmiştir.
Yunan Mitolojisinde Tanrıların tanrısı Zeus erkektir. Türklerin Tanrısı Kayra
Han (Kara Han) erkektir. İsa’nın, Tanrı olduğu tartışma konusu olsa da… O da
erkektir. Oysa Mitolojilerde, kadın Tanrılar da vardır. Yunanlı Hera, Afrodit,
Athena, Artemis, Demeter. Türklerde ise
Ak Ana, Umay Ana, Ayızıt vs.
İsa’yı Meryem doğurdu, Öyle ise
Zeus’u da bir ana doğurmadı mı? Ya da Kayra Han’ı bir ana doğurmadı mı? Ya Hz.
Musa’yı, Hz. Muhammet’i bir ana doğurmadı mı?
Egemenlerin, Kadını yok sayma
anlayışı, Anaları da yok sayma noktasına getirmiş olduğunu düşünüyorum.
Hz. Muhammet’in “Cennet Anaların
ayakları altındadır.” Sözlerini duymayanlardan, benim sözlerimi duymalarını
beklemiyorum.
Bunları söylerken Annelerin Tanrı,
ya da peygamber olduğu iddiasında değilim ama Mitolojik dönemlerde Tanrılar,
Tek tanrılı dinler döneminde Peygamberler doğuran O kutsal annelerin, Mitolojik
dönemde de Tek Tanrılı dinler döneminde de Oğullarının ihtişamından pay ve paye
almadıklarını hatta anılmadıklarını ifade etmek istiyorum.
Oysa… Ana toprak gibidir.
Topraktır ana olan
Aşık Veysel ne güzel söylemiş;
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım
tırmığınan elinen
Yine karşıladı beni
gülünen
Benim sadık yarim kara
topraktır
Annelerimiz, nasıl da benziyor toprağa
Onlar bizden hangi yaşta olursa
olsun, hangi zorluğun altında olursa olsun bir şey beklemez istemezler.
Yaparlar, yaratırlar, üretirler çocuklarına eşit pay ederler.
Onlar yani… Anneler, yeryüzünde tanrının
elleridir.
Hep vermek için varlar.
Tanrı, hangi iyi işi yaparsanız
sevinirse, annelerimizde sağlıklıysak, iyi işer yapıyorsak, sevinir, mutlu
olurlar.
Lütfen, onlar istemiyorlar diye,
ihtiyaçlarını görmezlikten gelmeyin. Onlara küçük sürprizler yapmaktan geri
durmayın. Onlara yapmak istediğiniz her ne ise ertelemeyin. Yarın çok geç
olabilir.
Hayat ertelemeyi bağışlamaz.
Bir anımla yazıyı bitirmek
istiyorum.
Sanırım dokuz yaşlarındaydım. Biraz yaramaz, haylaz bir çocuktum. Öğüt dinlemez
dayağa aldırmazdım. Oyuna girdimse sabahın körüymüş, akşamın karanlığıymış
herkes dağılana kadar eve gitmezdim. Eve geldiğimde dayağı da yerdim fırçayı
da.
Tabi ki dayak atmak babamın işiydi.
Anam o işlere karışmaz, karışamazdı.
Ben bilirdim ki bana vurulan her tokat, ya da sırtıma inen her sopa anamın
canını yakardı. Dayak faslı uzadıkça anamın gözlerinden boncuk boncuk yaş
akardı.
Ben zaten salya sümük ağlıyorum.
Babam dayağın yettiğine kendi karar verir, sopayı bir kenara bırakır, köyün
içine, yani kahveye giderdi.
Tabi ki her çocuk gibi Anamı çok
severdim. Onu incitmemeye çalışır, onun işlerine, severek yardım ederdim. Anama
yardım ettiğim içinde içimde bir mutluluk duyardım.
Bir gün, kuşluk vakti (saat dokuz
buçuk on gibi)ne yaptığımı hatırlamıyorum ama onu da delirttim. Tabi tabana
kuvvet kaçtım.
Ben gidiyorum anam geliyor. Ne kadar
kızmışsa ben koşuyorum O koşuyor.
Bereket, yokuş aşağı denize doğru gidiyorum, tarlaların içinden Anam da peşimde.
İki kilometre gittik böyle. Hava sıcak, anam nefes nefese, ter içinde. peşimi
bırakmayacak anladım. U dönüşü yapıp yavaş yavaş eve dönüyorum. Yavaş
dönüyorum, çünkü, anam çok yoruldu.
Neyse eve geldim kapıyı dayadım. Anamda kapıya dayandı aç. Biraz direndim sonra
kapıyı açtım sırtımı döndüm. Öfkesi başında tütüyor. Sırtıma iki yumruk attı
üçüncü yumruğu vuramadı. çıktı dışarıya örtme de biraz ağladı kendine geldi.
Anam üçüncü yumruğu vuramadı.
Vurmaya kıyamadı,
Şimdi düşünüyorum da…
Anaların sevgisi, öfkesinden büyüktür diyorum
Eğer Annelerimiz bu gün yaşamıyorsa, vefat etmişlerse unutmayın ki;
İnsan ürettiklerinde yaşar.
Anneniz, hiç bir şey üretmedi diye nankörlük etmeyin. Hiç bir
sanatkarın yapıp üretemeyeceği sizleri üretti. Onlar şu an sizde yaşıyorlar
aslında.
Bu bilinç ve özgüvenle iyi, güzel, üreten huzurlu insanlar olarak yaşayın. Annelerinizi huzura kavuşturun.
Unutmayın, anneleriniz sizlerde yaşıyor. Siz yaşadığınız sürece de sizin elinizi bırakmayacak sizi denetlemeye devam edecektir.