...
Korkut, yeleğinde ‘press/basın’ yazan kadını kurşuna hedef
olmaktan son anda, toz toprağın içinde birlikte yuvarlanarak kurtarmıştı. Mary ani
bir hareketle ölümün önünden çekip alan adama hayranlıkla baktı. Nerdeyse bir
kurşunla ölmüş olacaktı. Nutku tutulmuş, terlemiş yüzü gözü toz toprak olmuştu.
Korkut; “Savaşın ortasında ne ararsın bre kadın?” diye
söylendi. Elinden tutarak ayağa kalkmasına yardım etti. Kadın da çevik bir
hareketle ayağa kalktı. Yuvarlanarak kuma saplanan fotoğraf makinasını alarak
çantasına koydu.
“Teşekkür ederim komutan, hayatımı kurtardınız. Ben BBC
muhabiri Mary...”
“Lütfen acilen buradan uzaklaşınız.”
“Adınızı bağışlar mısınız?
“Adımı falan bırak da, bir an önce buradan uzaklaşınız.”
O arada tekrar yakınlarına bir roket düştü. Kulakları sağır
eden sesin şiddetiyle yere kapaklandılar. Tehlike geçmemişti. Kadını elinden
tutup sürüklercesine güvenli bir yere doğru sürükledi. Ardından kadın ara sokaklardan birine doğru
uzaklaşarak gözden kayboldu.
Aradan birkaç gün geçmişti. Korkut sahile doğru yürüyor, önü
sıra yürüyen bir adamın takibini yapıyordu. Mary bir kenarda oturmuş yanından
ayırmadığı fotoğraf makinası ile açık alanı izliyordu. Objektifinde sahilde
yürümekte olan komutanı gördü. Akşam güneşinin son ışıkları yürümekte olan komutanın
saçlarına vuruyor, altın sarısı renge boyuyordu. Yerinden kalkarak ona
yetişebilmek için adımlarını hızlandırdı. Mary yaklaşınca; “Ne güzel bir
tesadüf…” diyerek manalı manalı komutana baktı.
Korkut seslenen kadına baktı. “Siz?” dedi. Mary; “Evet, ben
Mary… Nasılsınız Korkut komutan?”
Korkut; “Size adımı söylediğimi hatırlamıyorum.” Mary; “Kurtarıcı
meleğimin hakkında ufak bir araştırma yapmak zorunda kaldım.” Mary tebessüm ile
ortamı yumuşatmaya çalışırken, Korkut ciddiyetini muhafaza etmeye devam
ediyordu.
“Sizin hakkınızda o kadar çok bilgiye sahibim ki, söylesem
inanamazsın!”
“Söyleyiniz!”
“Buraya gelmeden önce özel harekât dairesinde
üsteğmendiniz. Anne, baba ve kardeşin yok. Sicil dosyanda hiçbir leke yok. Adınız
Korkut… Benden bir şey gizlemenize gerek yok.”
Korkut, Mary’in söyledikleri karşısında şaşkınlığını
gizleyemedi. Kısa sayılacak bir sürede, hakkında bilgiyi nereden edinebilirdi
ki? Kadının kendisi hakkındaki bilgisine hayret etti! İşin acı tarafı, bu kadın
hakkında hiçbir şey bilmemesiydi. Korkut, şüpheyle kadına baktı. Bu kadın
gerçekten bir muhabir miydi? Yoksa bir casus muydu? Neden olmasın! Şüphe ve
endişeyle ona baktı.
“Hakkımda bu derece
bilgi edinmeyi neden gerekli gördünüz? Bunu anlayamadım.”
“Hayatımı kurtaran bir insanı tanımak istedim.”
“Bu bilgiler bir muhabirin kolayca öğrenebileceği bir şey değildir.”
Mary konuyu değiştirmek istedi. “Size bir kahve ikram
edeyim. Şu az ileride bir mekân biliyorum.”
Korkut’un takip ettiği adam çoktan gözden kaybolmuştu.
Adamı kaybederken, şu muhabir geçinen İngiliz ajanını biraz deşmenin faydalı
olacağını düşündü. Kadınla birlikte kafe türü kapalı bir mekâna geçtiler.
İçeride mekân sahibinden başka kimse yoktu. Mary “Komutan ne ikram edeyim? Ne
içersiniz? Siz Türkler, kahveyi seversiniz. İsterseniz kahve ikram edeyim.”
Mary “Amine, bize iki Türk kahvesi…” diye seslendikten
sonra, “En çok beni merak ediyorsun değil mi? Kim olduğumu? Nereli olduğumu?
Buralarda ne aradığımı? Size samimi ve dürüst olacağım. Bundan emin
olabilirsiniz.”
“Nasıl emin olabilirim?” Mary; “Kadınlar beğendiği erkeğe
değil, inandığı erkeğe açılır…”
“Kadınlara inanabilsem?” Mary; “Anlaşılan canınızı yakan birileri
olmuş…”
…