Bir türlü uyku tutmamıştı Narin’i. Gece boyunca heyecan ve merakla dönüp durdu yatağında. Hastaneye yatırılmıştı gece yarısı, doğum sancısı artınca annesi. İki ablası ve kendisinden sonra dördüncü kız çocuğuna kavuşacaktı ailesi. Bu, henüz beş yaşında olan Narin’in hayatında unutamayacağı bir hadiseydi. Çok merak ediyordu bebeği. Özellikle de saçlarını. Kendisinin saçları gibi siyah mıydı acaba? Saçlarına takılı kalmıştı merakı. Ablası ;
-Sen karasın, kara suratlısın! Sana benzemez umarım! Demişti. 
Kocaman ablası yalan konuşacak değildi ya! Gerçekten ablası haklı olabilirdi de ve benzemiyor olabilirdi.  
 Üst üste çalan kapı zili, düşüncelerinden sıyrılmasına ve yataktan telaşla, fırlar gibi kalkmasına yetmişti. Evet, nihayet gelmişlerdi işte! Yedinci katta oturuyorlardı, hızla merdivenleri birer ikişer inmeye başlamış, ikinci kata ulaşmıştı bile. Narin, kalbinin kaburgasını sıkıştırdığını, dışarıya çıkmak istercesine, gittikçe artan bir ritimle çarptığını hissetti. Minik avucunu kalbinin üzerine bastırdı Narin. Sanki bıraksa, birdenbire fırlayıp, karşı duvara çarpacaktı. Ve birden teyzesinin, çakır-kurnaz gözleriyle karşılaştı. Ona “ neden geldin?” dercesine azarlayıcı bir bakış attığını görünce durakladı küçük kız. Teyzesi kucağında mavi bir battaniye taşıyordu. İçinde bebek olduğunu anlayan Narin ;  
-Teyze kardeşim mi o? Göster ne olur! 
-Yok hayır, olmaz.! Çekil yoldan!  Uyarısına aldırış etmeden ;
-Ya sadece saçına bakacağım. Göstersene ya teyze! Diye direttiyse de kadın bebeği saklarcasına, bağrına daha çok yaklaştırarak ;
- kızım çekil, nazar edersin sen bebeğe. Diyerek yukarıya çıkmaya başladı. 
 Teyzesinin bu tavrı üzmüştü Narin’i. Ondan neden gizliyordu ki, kardeşi değil miydi? Merdivenleri ağır ağır çıkan, solgun çehresi önden gidip, ayakları çehresine eşlik eden annesi geliyordu. Hemen koşarak annesine; 
-Göstermedi teyzem bebeği. Ne olur ya bir kez bakacağım anne! Ne olur ne olur! 
-İyi, olsun. Haydi çık yukarıya. Görürsün. 
Ayaklarını merdivenlere vura vura çıktı yukarıya Narin. Aralıklı duran kapıdan içeriye süzüldü usulca. Evin içinden gelen seslere kulak kabarttı. Sesin geldiği yöne doğru yönlendirdi ayakları Narin’i.  Ses mutfak kapısının yakınlarında yoğunlaşıyordu. Kendisini hiç tereddütsüz sesin kollarına, ses de onu maviliğin yakınında bir yere bırakıverdi. Kahverengi kanepede, kucağında mavi battaniyeye sarılı bebekle oturuyordu teyzesi. Büyük ablası başını mavilikten içeriye sokmuş “ ah canım benim, tatlım” gibi sözcükler mırıldanmaktaydı. Hala bebeğin yüzünü görememişti Narin. Saçının telini bile… Mutfak kapısından başını uzatıp ;
-Suyu ısıtayım da bebeği yıkayalım. Dedi annesi. 
Ardından içeriye girip, mutfak tezgahının altında bulunan, metal renkli güğümü alıp, içini su ile doldurarak, babasının sabah işe gitmeden yaktığı sobanın üzerine bıraktı. 
-İyi bari, akıl etmiş de yakmış sobayı! Diye söylenerek dışarıya çıktı anne.

             Az sonra, elinde mavi bir leğen, beyaz havlu, lif ve pembe bir maşrapa ile geri dönmüştü. Çakır gözlü, kurnaz teyze, sonunda pes etmiş. Kanepeye bırakıvermişti mavi battaniyedeki bebeği. Bebek önce buruşuk ayaklarını gösterdi Narin’e, dış dünyaya usulca açılan mavilikten. Ayakların peşini bacaklar, gövde ve sapsarı bir baş takip etti. Merakla, bu seremoniyi, yuvasından fırlayan bakışlarla izleyen Narin.;
-Bu muydu yani? Neresi güzel ki? Buruşuk, yaşlı bu bebek.! Bebek dediğin oyuncaklarım gibi olur. 
Diye düşündü bir an. Özellikle bacaklarında takılı kalmıştı gözleri. Buruşuk olmaları yetmezmiş gibi, mavi mavi boyalar sürülmüştü üstelik. 
-Aaa bacaklara bak! Mavi mavi doğmuş. Niye böyle doğdu anne! 
-Yok kızım öyle doğmadı. Hastanede boyadılar. 
Çok çirkin buldu bacaklarını yine de. “Acaba yıkanınca geçer mi?” diye düşünmekten alamadı kendisini. Ve ömrü boyunca unutamadı o maviliği. 
 Bebeğin sesini, ilk kez yıkamaya başladıklarında duydu. Kedi miyavlamasını andırıyordu sanki. Ama sinirli, hırçın bir kedi… Dikkatlice yıkadı bebeği teyze ve anne. 
-Al, al sar güzelce! Üşütmesin bebecik.
-Ver bana sen onu. Olmaz bir şey benim güzel kızıma teyzesi. Merak etme o çok uslu, akıllı bir kız olacak. Hiçbirine benzemeyecek! 
Narin’den uzakta tutuluyordu yine bebek. Sanki yaklaşsa, parmağını değdirse, bir anda yok olup gidecekti, mavi bacaklı. Bütün bir günü bebeği incelemekle geçirdi yine de. Gece olunca annesine ;
-Anne ben de sizinle yatsam olur mu? 
-İyi tamam gel. Ama hemen uyuyacaksın.
-Hemencecik uyurum anneciğim. Deyip annesi ve bebekle birlikte yatağa girdiler.  
 Aradan çok geçmeden anne; 
-İki dakika başında dur kardeşinin. Tuvalete gidip geliyorum. 
- Tamam anne dururum. Dedi heyecanla Narin. Yatağın içinde doğrulup bebeği izlemeye başladı. Birdenbire, çığlık çığlığa ağlamaya başlayan bebeğin sesiyle büyük bir telaşa kapıldı Narin. Annesinin kendisinin bir şey yaptığını sanarak azarlayacağı korkusuyla tedirgin olan küçük kız ;
-Anne! Ben bir şey yapmadım. Valla bak kendi kendine ağlamaya başladı bu. Diye bağırmaya başladı. 
- Tamam kızım tamam geldim. Dur sen bana bırak. 
Seslere uyanan teyze de uykulu gözlerle odaya gelerek ;
-Hasta mı olacak yoksa çocuk. 
-Bir şey olmaz. Evham yapmayalım boşuna abla. 
- İyi canım sen bilirsin. Benden söylemesi ihmale gelmez bu işler. 
Koşarak odaya giren büyük abla ;
-Bebeğimi düşürdün Narin. Dedi.
Her zamanki gibi kardeşine sataşmaktan geri durmamıştı. Narin annesinden medet umarcasına; 
-Anne ya ablama bir şey desene! Hep beni suçluyor. Ben ne yaptım ki? 
-Durun be durun! Kavga istemiyorum. Bakın babanıza top atılsa uyanmaz. Ne rahat adam! Onun gibi olmak var bu hayatta. 
 Hırgür içinde herkes yataklarına çekildi az sonra. Sabah kar sesi ile gözlerini açtı Narin. Hemen yataktan fırlayıp pencereye yapıştırdı başını. Pencerenin soğukluğu alnını üşütüyordu. Ancak o kadar mutluydu ki hiçbir şeyi umursayacak durumda değildi. Mest olmuştu dans ederek düşen, lapa lapa kar manzarası karşısında. Dönüp yatağa koştu ve annesini sarsarak ;
-Anne kalk, bak ne güzel kar yağıyor! Ablamlarla dışarda oynayabilir miyiz? Ne olur evet de ne olur! 
Uyku sersemliği içindeki anne; 
- Uyutmadınız yine beni. Tatlı uykumdan ettiniz. Nedir sizden bu çektiğim. 
Annesinin dediklerini umursamayıp;  -Gidelim mi? Diye isteğini tekrarladı.
-Yok olmaz! Çıkın balkonda oynayın. 
Bu kadarıyla da yetindi Narin. Ablaları kalkınca, balkonda biriken karlarla oynamaya başladılar. Üçü de çok sevinçliydi oynarken. Annenin ;
- Kahvaltı hazır! Demesiyle içeriye girdiler. 
Elleri donmuştu Narin’in. Sobanın üzerine doğru tutup,  ısıtmaya başladı. Bebek ise kanepenin üzerinde, mavi battaniyesinin içinde, huzurla uyuyordu. İçinde oluşan tarifsiz bir sevgiyle yaklaştı bebeğe, öpmek, dokunmak, sevmek istedi. Elini bebeğe doğru uzatmıştı ki teyzesinin sesiyle olduğu yerde çakılıp kaldı. 
-Sakın dokunmayasın bebeğe! 
-Of ya nedenmiş o! Neden sevemiyorum ki ben kardeşimi. 
-Narin! Teyzene cevap vereceğine şuradaki kremi getir bana çabuk! 
Al, al ! Deyip krem kutusunu bir hışımla fırlatıp attı. Fırlayan kutu havada bir süre asılı kalıp yolunu bulmaya çalıştı. Az sonra hangi yola devam edeceğine karar veren krem kutusu, gelip,  minik bebeğin kaşının kenarını yarmak suretiyle çarptı. Ardından yaptığından pişmanlık duyarak,  hızlıca halıya düştü. Şaşkına dönen Narin, korku dolu gözlerle, istemeden oldu dercesine , etrafını çaresizce süzüyordu. 
-AA bak demedim mi ben! Yardı çocuğumun kaşını. Nasıl kıskançlık yapıyor gördünüz mü? Boşuna uzak tutmuyoruz, burada tecrübe konuşuyor. Dedi teyze. 
 Bütün ev, bebeğin acılı feryadıyla dolup taştı. Anne bebeği kucağına alıp sakinleştirmeye çalışırken, bir yandan da Narin’e ;
-Kıskandın mı? Ne istedin küçücük bebekten! 
Fırsat bu fırsat, ablası, yüzünde hınzır bir gülüşle, Narin’e sataşmaktan geri durmayarak;
-Nasıl oldu da denk getirdin kız! At desem atamazdın. Top bile tutamazken , beceriksiz, kupkuru ellerinle nasıl becerdin ki atmayı! Dedi.  
Hiçbir şey söyleyemiyor, sadece kıpkırmızı olmuş bir yüzle söylenenleri dinliyordu. Bir yandan bebeğin çığlıkları, bir yandan evdekilerin acımasız, düşmanca tavırları bir hayli sıkmıştı canını. Bütün bir günü pencere önünde, lapa lapa yağan karı seyrederek ve suçsuz olduğu bir olayın suçunu taşıyarak geçirdi. Başını çevirip odanın içine baktığında, yalnız olduğunu fark etti. Üstelik köşeye fırlatılmış mavi battaniyenin de içi boştu! Hızlıca bir karar verdi. Battaniyeyi yerden alıp, pencereye doğru yürüdü. Çabucak pencereyi açmış, battaniyeyi de aşağıya fırlatmıştı. Bembeyaz karlar üzerine serilmişti mavi battaniye. “Oh olsun” dercesine bir bakış fırlattı battaniyeye Narin.  

( Mavi Battaniye başlıklı yazı BENGÜL.A. tarafından 21.04.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.