Aylardan Nisan’dı.


Zaman gecenin karanlık kıyısında hızlı ve sinsi adımlarla geziniyor, geride bıraktıklarına aldırış bile etmiyordu.


Korkut kendine eş olarak Minel’i seçmiş, küçük bir altın halka ile onu kendine, kendini de ona bağlamıştı.


Devlet Baba; “Evlat göreve…” demiş, geriye dönüp bakmadan, nereye gideceğini sorgulamadan dönüşü belli olmayan bir göreve severek ve isteyerek yola çıkmıştı. Minel şaşkınlıkla arkasından bakakalmıştı. Yüzündeki sevinç yüreğinde buza kesmiş olsa da bir şey diyemedi. İçinden “Allah tez kavuştursun” demişti.


Korkut vatanını canından daha çok sevip aziz biliyor, onun için görevini severek ve isteyerek yapıyordu. Şurası bir gerçek ki insan bir görev üstlenmezse, hayatın değerini nasıl anlayabilir? Vazifenin büyük bir şey yapmaktan daha çok, ne kadar küçük de olsa gereğini yapmak olduğunun bilinç ve idraki içindeydi.


Vazife ile hak, anneleri hürriyet olan ikiz kardeşti. Aynı günde doğuş, aynı ortamda büyümüş ve aynı ortamda olgunlaşmışlardı. Eğer insanlara çocukken görev ve vazifenin bir neşe kaynağı olduğunu öğretmiş olsalardı, dünya da cennet gibi olmaz mıydı? Görev öğretilmekten daha çok sevdirilmesi gereken bir görev olmalıydı. Elbette, yerine getirilmiş bir görevin mutluluğu, diğer bir görevi yapabilme gücünü de meydana getirecekti.


Tamer’le Cemal’in yolda sıkıştırmalarına oralı olmadı. Konuyu hep başka bir yöne çekti.


Korkut; “Korona salgınına karşı kurumlar arasındaki uyum ve koordinasyon insanın göğsünü kabartacak kadar iyi yönetiliyor. İsabetli bir kararla cumartesi ve pazar sokağa çıkma kararı alındı. ‘Panik olmasın’ diye ilan geç yapılmıştı. Öngörülmeyen bir panik yaşandı. İçişleri bakanı hedef haline geldi. Onurlu bir tutum sergileyen İçişleri Bakanı Soylu sorumluluğu üstlenerek, Türkiye’nin pek alışık olmadığı bir tavırla görevi bıraktığını açıkladı.”


Tamer “Bu istifa en çok teröristleri ve terör destekçilerini sevindirdi.”


Korkut; “Doğrusuyla-yanlışıyla, icraatında ve siyasi gelecek yatırımına kalkışmadan gece gündüz çalıştığıyla bilinen Soylu’yu takdir edenler de boş durmadı. Akabinde Cumhurbaşkanı istifayı kabul etmedi. Cemal korona hakkında ne düşünüyorsun?”


Cemal; “Tüm sözü korana söylerken, bana laf mı düşer? O, dünyanın gündemine gelip oturdu. Güneş, hava, su, toprak kendi arasında paslaşıp bir takım oyunu içinde hayatın devamı için çalışır. Korona da diğerleri gibi aklı, şuuru ve fikirleri olmadığı halde, bunlara hükmeden yaratıcının, emir ve iradesi dışında keyfine göre mi hareket eder?  Korona da ism-i Celal’in bir askeri değil mi? Korona ile birlikte ölüm boy boy resim çektiriyor. Ölüm; hem bir musibet, hem de bir nasihat değil mi? Nasihat isteyene ölüm yetmez mi?”


Korkut’la Tamer, Cemal’e diyecek bir söz bulamamıştı. Aracı park etmişler, toplanma bölgesinden, ihtiyaç duyulan malzemelerle birlikte seri bir şekilde Libya’ya geçmişlerdi.


Türk İHA ve SİHA’lar Hafter güçlerine göz açtırmıyor, Türk yapımı kirpiler Libya’da destan yazmaya devam ediyordu.


Korona öncesi gündemi meşgul eden konuların hepsi unutulmuştu. Küresel güçler bile kendi canlarının peşine düşmüştü. Suriye neler olup bittiğini, Yemen’de esen ayrılık rüzgârlarını ve Libya’da yüksek sesle konuşan silahların sesini duyan bile yoktu. Gündemi, an be an korona meşgul ediyordu.


Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin, emperyalist güçlerin uzantıları tarafından desteklenen Hafter’e karşı büyük üstünlük sağladığı haberleri geliyordu. Beş önemli şehir Hafter’in elinden alınıyordu. Tunus’a 30 km bir mesafede ABD’nin lojistik bir üs olarak 40 km2 bir alana inşa ettiği, El-Vatıyye hava üssü de kuşatılıyordu.


Kuşatılan bu üstte Fransa, BAE, İsrail ve Mısırlı çok sayıda rütbeli subay da kaçamayıp üstte mahsur kaldığı, Fransa’nın Tunus’u devreye sokarak, Türkiye’den Tunus’a geçmeleri için rica ettiği, Türkiye’nin de bu ricayı reddettiği haberleri geliyordu.


Diğer yanda Hafter’in kabilesinin bulunduğu Terhune şehri de kuşatma altına alınmıştı. Operasyonlar sırasında Hafter çok sayıda tank, silah ve mühimmatın yanında yüzlerce Rus ve Sudanlı milisini kaybetmişti.


Taraf olmama yönünde politika belirleyen Tunus bu kararsızlığından vazgeçerek, UMH yanında yer aldığını tüm dünyaya ilan ediyordu.


Ant.180419


...

Devamı var

..


 

 

 

 

( Akdenizdeki Kavga - 59 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 19.04.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.