Ey dost! Dünya denen harman yerinin
Başağını Hakk’a salabildik mi?
Garip kalıp acı çeken birinin
Akan gözyaşını silebildik mi?
Kanayan yarayı sarmak adıyla,
Gönül köprüsünü kurmak adıyla,
Hal ve hatırını sormak adıyla
Bir dost kapısını çalabildik mi?
Gök gözlere, hilal kaşlara değil,
Yürek yakan, güzel eşlere değil,
Hele ki dünyalık işlere değil
Hak için ağlayıp gülebildik mi?
Harbin kucağında sulh umanların,
Başında yükselen boz dumanların,
Ezilen, horlanan Müslümanların
Dertlerine deva bulabildik mi?
Yarenlerin kervanına karışmak,
Hizmette, ilimde, aşkta yarışmak,
Bayramları fırsat bilip barışmak
İçin bir araya gelebildik mi?
İnsan, pek açgözdür bu nasıl halsa,
Veremez bir vadi altın da bulsa,
Elde tek bir dilim ekmek de olsa
Kardeşçe pay edip bölebildik mi?
Yarın Yaradanla vuslat anında,
Ah etmemek için Hak divanında,
Allah’a kul olmamızın yanında
Muhammed’e ümmet olabildik mi?
Aramız taşlı mı, çiçekli yol mu?
Açılan kol dostça açılan kol mu?
Ekmeği, katığı yavan mı, bol mu?
Komşunun halini bilebildik mi?
Cümle mahlûkatı sevip sevilip,
İyiyi, kötüyü Allah’tan bilip,
Kini ve nefreti gönülden silip
Sevgi- hoşgörüyle dolabildik mi?
Allah için yaş akıtan göz var mı?
Beş vakit secdeye varan diz var mı?
Sözümüzde Mevlana’dan iz var mı?
Yunusça yaşayıp ölebildik mi?
Belgeler ve diplomalar sürüyle,
Notlarımız ‘iyi’, ‘orta’ türüyle,
Ne çıkar kulların ‘teşekkür’üyle
Hakk’ın ‘takdir’ini alabildik mi?
Müspet ilmin kapısını çalarak,
Aydınlanma sevdasıyla dolarak,
‘Oku’ mesajından ilham alarak
İlmin deryasına dalabildik mi?
Günümüzü gecemize katarak,
Nefsi arzuları yana atarak,
Sabırla, ihlâsla oruç tutarak
Huşu ile namaz kılabildik mi?
Şükrettik mi bir ‘oh’ çekip derinden,
Sofra donattık mı alın terinden,
Yanık Ozan, gönül bahçelerinden
Ayrık otlarını yolabildik mi?
Muhammet AVCI