Hz. Muhammed Vebanın İnsandan İnsana Bulaşan Bir Hastalık Olduğunu Nereden Biliy
HZ. MUHAMMED VEBANIN İNSANDAN İNSANA BULAŞAN BİR HASTALIK OLDUĞUNU NEREDEN BİLİYORDU?
Korona virüsün tüm dünyada on binlerce insanın canını aldığı şu günlerde
özellikle karantina konusunun kadere iman noktasında doğru bir karar olup
olmadığını tartışıyor bazı vatandaşlar.
Bazılarına göre alnımıza korona virüsten ölmek yazılmışsa bundan kaçış yok. O
halde karantinaya, izolasyona, temas mesafesine gerek yok. Bu yüzden camilerin,
iş yerlerinin kapanmasına hatta maskeye, kolonyaya, dezenfektana ve her yeri
dezenfekte etmeye gerek yok.
Bazılarına göre ise biz öncelikli olarak her türlü tedbiri alacağız ama
aldığımız her türlü tedbire rağmen eğer yine de korona virüs bizi öldürürse
işte buna kader diyeceğiz. Yani kader, kasabın bıçağına hiç direnmeden boynunu
uzatan koyun gibi olmak demek değildir.( Benim kader inancım da budur.)
Peki neden her türlü tedbiri alacağız?
Çünkü peygamberimiz ta 1400 sene önce Tebük Seferi esnasında orduya ‘’ Veba
olan şehre girmeyiniz.’’ Demişti.
Evet, bu hadisi bilmeyen yoktur sanırım.
Yine Peygamberimizin elini tutarak kendisine biat etmek isteyen bir cüzzam
hastasına ‘’ Biatın kabul edilmiştir. Derhal geri dön’’ Diyerek onunla temas
etmediği de bilinir.
İşte bu hadisler sebebiyle yine bizim vatandaşlarımız, özellikle de dinle ilgili olan vatandaşlarımız, hocalarımız ‘’ Peygamberimiz ta 1400 sene önce, henüz daha
dünyada mikrop ve virüs diye bir kavram yokken Vebanın bulaşıcı bir hastalık
olduğunu biliyordu.’’ Derler.
Sorarsınız: ‘’ Nereden biliyordu?’’
Cevap şudur: O ilm-i ledün sahibidir. Bilir.
İlm-i Ledün nedir peki?
İşte bu soruyu sorduğunuzda ayvayı yersiniz. Çünkü hiç kimse size bu sorunun
cevabını bir iki cümleyle izah etmez. İnanmazsınız Google a girip ‘’ İlm-i
Ledün Nedir?’’ diye yazın ya da kütüphaneleri karıştırın. Sayfalarca yazı okursunuz ama Nasrettin Hoca
fıkrasındaki gibi bir dirhem bal için bir çeki odun yersiniz de yine de doyurucu,net
bir cevap alamazsınız.
Cevap alamazsınız çünkü konu tasavvufîdir ve tasavvuf da size neredeyse hiç bir
şeyi direkt anlatmaz. Ümraniye’den Kadıköy’e nasıl gideceğinizi sorsanız, size kısaca ''Atla şu yeşil başlıklı minibüse, en fazla otuz beş dakikada kadıköydesin.'' demez. Ya ne der? İşe
minibüsün icadını anlatmakla başlayıp Kadıköy’e niçin Kadıköy dendiği ile devam
eder ve sizi Avrupa yakasında bir tur attırdıktan sonra bir yerlere bırakır ki
o yerin Kadıköy mü Üsküdar, Beşiktaş mı olduğunu hayatta anlayamazsınız.
Peki nedir Süleyman Çelebi’nin Mevlidinde bile ‘’ Bu gelen İlm-i Ledün
sultanıdır.’’ Diye bahsedilen İlm-i Ledün?
Ben anladığım kadarıyla kısaca izah edeyim, eğer öyle değilse bilenler – lütfen
benim gibi kısaca, ayrıntıya boğmadan- izah etsinler.
İlm-i Ledün: İnsanların daha önce hiç duymadıkları, bilmedikleri bir bilgiyi
Allah’ın, peygamberlerine veya veli kullarına ilham yoluyla bildirmesidir ilm-i ledün. (
Vahiyden çok farklı...Biz şairlerin ilham gelip de şiir yazmasının bir kaç
mertebe yukarısında bir şey anladığım kadarıyla.)
Yani hiç okuma yazmanız yok, herhangi bir tahsiliniz yok, hayatınızda iki
kitabın kapağını kaldırmamış biriyseniz bile Allah dilerse size o güne kadar
kütüphaneler dolusu kitaplar yazmış, araştırmalar yapmış bir bilim insanın bile
bilmediği bilgiyi kalbinize ilham olarak aktarıyor????
Nitekim okuma yazması olmayan(Acaba?) cahil bir insan olan ( Hâşa)
Peygamberimize de bu yolla öğretmiş Rabbimiz
vebanın bulaşıcı bir hastalık olduğunu, ondan uzak durulması
gerektiğini.
Evet, peygamberimiz o güne kadar hiç kimsenin duymadığı, bilmediği bir gerçeği
(!) ilm-i ledün sahibi olduğu için öğrenmiş ve ordusuna ‘’ Veba olan şehre
girmeyin ‘’ diyerek onları bulaşıcı bir hastalık olan vebadan uzak tutmuş.
Kısacası Peygamberimize kadar vebanın bulaşıcı bir hastalık olduğunu bilen
yokmuş?
Peki işin gerçeği bu mudur?
Hayır değildir.
Veba ve benzeri pek çok hastalığın bulaşıcı hastalık olduğu peygamberimizden
asırlar önce de biliniyordu. Mesela Hz. İsa biliyordu. Hz. İsa’dan asırlar önce
yaşamış olan Hz. Musa ve Hz. Davut da biliyordu.
Dahası Kur’anda salgın hastalıklarla nasıl mücadele edeceğimize dair bir tek
ayet bulunmazken Kur’andan önceki kitaplar olan İncil ve özellikle Tevrat’ta
oldukça geniş bölümler sırf bu konuya yani salgın hastalıklardan nasıl
korunmamız gerektiği ile ilgiliydi.
Mesela: Tevrat’ın Levililer bölümünde şöyle denir:
‘’RAB Musa’ya ve Kâhin Harun’a şöyle dedi: 2 “Bedeninde
deri hastalığına dönüşebilecek şiş, kabuk ya da parlak leke bulunan kişi
Harun’a, ya da Harun’un kâhin oğullarından birine götürülecek. 3 Kâhin
derideki yaraya bakacak, yarada kıl ağarması varsa ve yara derine inmişse, kişi
deri hastalığına yakalanmış demektir. Hastaya bakan kâhin onu kirli ilan
edecektir. 4 Derideki
parlak leke beyazsa, derine inmemişse, üzerindeki kıllar ağarmamışsa, kâhin
hastayı yedi gün kapalı bir yerde tutacak. 5 Yedinci
gün yaraya bakacak; yara ilerlememiş, deri yüzeyine yayılmamışsa, hastayı yedi
gün daha kapalı bir yerde tutacak. 6 Yedinci
gün hastaya bir daha bakacak; yara solmuş, deri yüzeyine yayılmamışsa, hastayı
temiz ilan edecek. (Levililer, 13/2-5)[Bahsedilen hastalık cüzzam tabii ki ]
Yine Eski Ahit’in ‘’Çölde Sayım’’ ( Sayılar Bölümü de deniyor bu bölüme)
bölümünde Midyan Savaşından dönen Hz. Musa’nın bu savaş sırasında Midyan ( Veya
Medyan) halkında veba salgını görülmesi sebebiyle şöyle bir emir verdiği
görülür
19 “Aranızda
birini öldüren ya da öldürülen birine dokunan herkes yedi gün ordugahın dışında
kalsın. Üçüncü ve yedinci gün kendinizi de tutsaklarınızı da günahtan
arındıracaksınız. 20 Her
giysiyi, deriden, keçi kılından, tahtadan yapılmış her nesneyi
arındıracaksınız.” 21 Bundan
sonra Kâhin Elazar, savaştan dönen askerlere, “RAB’bin Musa’ya buyurduğu
yasanın kuralı şudur” dedi, 22-23 “Altını,
gümüşü, tuncu, demiri, kalayı, kurşunu –ateşe dayanıklı her nesneyi– ateşten
geçireceksiniz; ancak bundan sonra temiz sayılacak. Ayrıca temizlenme suyuyla
da arındıracaksınız. Ateşe dayanıklı olmayan nesneleri sudan
geçireceksiniz. 24 Yedinci
gün giysilerinizi yıkayın. Böylece temiz sayılacaksınız. Sonra ordugaha
girebilirsiniz.” ((Sayılar, 31/16-24).
Yani salgın hastalıkların bulaşıcı olduğu, bulaşıcı hastalıktan ve bu hastalığa
yakalanmış olanlardan uzak durulması gerektiği bir İlm-i Ledün değildi.
Peygamberimizden asırlarca önce de biliniyordu. Bilinmekle de kalmıyor ne gibi
önlemler almamız gerektiği de belirtiliyordu.
Bugün korona virüse karşı önerilen en etkili önlem ellerin sık sık yıkanmasıdır
değil mi? Ve bizler de ‘’ Müslümanlar bunu zaten asırlardır günde beş defa
yapıyorlar abdest alarak.’’ Diyoruz.
Evet gerçekten de günde beş kez ( daha az da olabilir) ellerini, ayaklarını,
yüzünü yıkar Müslüman. Ancak İncil'de( Markos İncili ) geçen bir bölümden anladığımız kadarıyla Musevilikte
de vardır ellerin yıkanması. Şöyle ki:
‘’Yeruşalim’den gelen Ferisiler ve bazı din bilginleri, İsa’nın çevresinde
toplandılar. 2 O’nun
öğrencilerinden bazılarının murdar, yani yıkanmamış ellerle yemek yediklerini
gördüler. 3 Ferisiler,
hatta bütün Yahudiler, atalarının töresi uyarınca ellerini iyice yıkamadan
yemek yemezler. 4 Çarşıdan
dönünce de, yıkanmadan yemek yemezler. Ayrıca kâse, testi ve bakır kapların
yıkanmasıyla ilgili başka birçok töreye de uyarlar.5 (
Markos 7. )
Tüm bu yazdıklarıma bakarak şimdi ‘’ Hz. Muhammed, genel inanışın aksine okuma
yazma biliyordu. Haydi diyelim ki okuma yazma bilmiyordu ama okuma yazma bilen
zamanının bilginlerini, bilgili insanlarını çok iyi dinlemişti ve onlar
vasıtasıyla Tevrat’ta, Zebur’da ve İncil'de ( Hrıstiyanlara göre Eski ve yeni
Ahitte ) neler yazdığını biliyordu. ‘’ Veba olan şehre girmeyiniz.’’ Emri de
Allah’ın kendisine özel olarak bildirdiği bir bilgi değil, Tevrat ve İncil’den
duyup ( ya da bizzat okuyup ) öğrendiği ve mantık süzgecinden geçirerek
doğruluğunu tasdik ettiği bilgilerdi ‘’ Diye bir iddia ortaya atmış olsam ( Ki
attım ) pek çok itirazların geleceğine eminim. Çünkü pek çok insanın ezberine
ters yazdıklarım.Ama ne kadar ezberlere ters olsa da en azından salgın
hastalıkların varlığı ve onlardan nasıl korunmamız gerektiğinin
Peygamberimizden asırlar önce de bilindiği, asırlar önce indirilmiş kutsal
kitaplarda var olduğu inkar edilemez bir gerçek olarak ortadadır ve bana göre
Peygamberimiz – okuma yazması olmasa bile- asla cahil bir insan değildi. [
Elimde bir delil olmasa da bana göre Peygamberimizin okuma yazma bilmediği de doğru
değildir. Zira ilk emir olarak ‘’ Oku’’ Diyen yüce Rabbimiz en azından elçilik
ve tebliğ görevi verdiği ve tüm insanlığa her şeyi ile örnek olarak seçtiği son
peygamberinin -ölünceye kadar -okuma yazma bilmeyen bir insan olarak kalmasına
asla razı olmazdı. ]
SONUÇ: Korona virüsün dünyayı tehdit ettiği bu günlerde hem fikren hem bedenen
temiz olalım.
Evde kalmaya ( Çok geçerli mazeretler dışında ) Son derece önem
verelim.
Kurallara harfiyyen uyalım.
Herhangi bir konuda bir şeyler söylemeden
ya da yazmadan önce lütfen araştıralım ki ‘’ Aaaa bak Peygamberimiz taaa 1400
yıl önceden biliyormuş veba ve cüzzam gibi hastalıkların bulaşıcı olduğunu, İlk
kez o bildirmiş. ‘’ Gibi yanılgılara düşmeyelim.
Ve son olarak: Bu yazının bazı vatandaşların tepkilerine yol açacağını, ‘’
Hrıstiyanlık, Yahudilik propagandası yapmışsın’’ Diyeceklerini şimdiden duyar
gibiyim. Ben beni biliyorum. Gerisi hiç önemli değil.
(
Hz. Muhammed Vebanın İnsandan İnsana Bulaşan Bir Hastalık Olduğunu Nereden Biliy başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
7.04.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.