Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan sonra:
Kardeşlerim! Günahlar, Allâh’u Teâlâ’nın kullarına yasak kıldığı, yaklaşmayı dahi haram ettiği şeylerdir. Yani her haram günah, her günah da haramdır ve yasaktır. Günahların haram kılınıp yasaklanmasında kullar nice için hayırlar ve hikmetler vardır. Kullar, bunların bazılarını bilirler ve bazılarını da bilemezler.
Günahların zararları ise dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki kısma ayırılır. Dünyevî zararlarının başında günaha dalanların felaketle biten ibretlik sonları yahut uğradıkları bela ve musibetler yer alır. Tarihi okumasını bilene günahlardan sakındıran sayfalarında, günahkârların halleri ortadadır. Düşünelim ve ibret alalım.
Adem aleyhisselâm ile insânlığın annesi Havva’yı lezzet, nimet, güzellik ve mutluluk yurdundan çıkarıp, acılar, hüzünler ve musibetler diyarına götüren ne idi?
Allah: “Ey Âdem! Sen de eşinle beraber cennete yerleşin. Dilediğiniz
yerden canınızın çektiği her çeşit nimetten yiyin, için. Fakat şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa zâlimlerden olursunuz!” buyurdu. (A’râf: 7/19)
Âdem’e de: “Ey Âdem, eşinle beraber cennete yerleşin, oradaki
nimetlerden istediğinizi bol bol yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın; yoksa
zâlimlerden olursunuz” dedik. (Bakara: 2/35)
Derken şeytan ona vesvese verip: “Ey Âdem! Ne dersin, sana ölümsüzlük
ağacını ve asla yok olmayacak bir saltanatın yolunu göstereyim mi?” dedi.
(Tâhâ: 20/120)
Böylece onları yaldızlı sözlerle aldatarak, konumlarına yakışmayan bir
işe sürükledi: O yasak ağacın meyvesini tadar tatmaz birden edep yerleri
kendilerine açılıp görülüverdi; onlar da cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar.
Rableri onlara: “Ben size o ağacı yasaklamadım mı? Üstelik şeytanın sizin
apaçık düşmanınız olduğunu söylemedim mi” buyurdu. (A’râf: 7/22)
Sonra Âdem, Rabbinden öğrendiği sözlerle Allah’a yalvardı, tevbe etti,
Allah da tevbesini kabul buyurdu. Doğrusu O, tevbeleri çok kabul eden, nihâyetsiz
merhamet sahibi olandır. (Bakara: 2/37)
Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis dışında hepsi
secde ettiler. O diretti, büyüklendi ve kâfirlerden oldu. (Bakara: 2/ 34)
(Allah) buyurdu ki: “Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan
nedir?” Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım. (Çünkü) beni ateşten, onu
topraktan yarattın.” (A'râf:
7/12)
(Allah) buyurdu ki: “(Hemen) oradan in! Ne haddine ki orada
büyüklenesin! (Hemen) çık! (Çünkü) sen alçaklardansın.” (A'râf: 7/13)
Allâh’ım! emirlerine aykırı hareket etmekten ve yasaklarını işlemekten sana sığınırım!
Suyun Nuh zamanında dağların üzerine çıkacak kadar yükselerek yeryüzündeki tüm insânları boğmasına sebeb ne idi?
Andolsun ki, Nuh’u kavmine (peygamber olarak) yolladık. Demişti ki: “Ey
kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir
ilahınız yoktur. Şüphesiz ki ben, sizler için o büyük günün azabından
korkmaktayım.” (A'râf:
7/ 59)
Kavminin önde gelenleri demişlerdi ki: “Şüphesiz ki biz, seni apaçık bir
sapıklık içinde görmekteyiz.” (A'râf: 7/ 60)
Demişti ki: “Ey kavmim! Bende sapıklık yok. Lakin ben âlemlerin Rabbi
olan (Allah tarafından gönderilmiş) bir elçiyim.” (A'râf: 7/ 61)
“Size Rabbimin risaletini/mesajlarını
iletiyorum ve size nasihat ediyorum. Ve ben, Allah’tan (bana gelen vahiy
sayesinde) sizin bilmediklerinizi biliyorum.” (A'râf: 7/ 62)
“Sizi uyaran, sakınıp korkasınız diye (öğüt
veren) ve merhamet olunursunuz diye sizin içinizden bir adama Rabbinizden bir
zikir/hatırlatma geldi diye mi şaşırdınız?” (A'râf: 7/ 63)
Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla
beraber olanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk. (Çünkü)
onlar (hakikatleri görmeyen) kör bir kavimdi. (A'râf: 7/ 64)
Kasırgayı, Âd kavmine musallat edip onları yere boş hurma kötülükleri gibi cansız halde atıp savuran; evlerini, tarlalarını, bahçelerini hayvanlarını helak eden ve kıyamete kadar insanlar için ibret yapan ne idi?
Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamber gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin için O’ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Siz ise Allah’tan başkasını tanrı sayarak O’na iftira edip duruyorsunuz.” (Hûd: 11/50)
Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve:
“Bizden daha güçlü kim varmış?” dediler. Kendilerini yaratan Allah’ın, onlardan
daha güçlü olduğunu görmüyorlar mıydı? Doğrusu onlar, bizim âyetlerimizi bile
bile inkâr ediyorlardı. (Fussilet: 41/15)
Âd kavminin
helâkinde de ibretler vardır. Onların üzerine biz her şeyi kasıp kavuran ve
köklerini kurutan o kasırgayı göndermiştik. (Zâriyât: 51/41)
Semûd kavminin üzerine, kalbleri parçalanacak şiddette çığlık gönderilip son fertlerine kadar öldürülmelerine sebeb ne idi?
Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Doğrusu Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir. O da, size bir mûcize olarak Allah’ın şu devesidir. Onu kendi hâline bırakın, Allah’ın arzında yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi can yakıcı bir azap yakalayıverir.” (A’râf: 7/73)
Yoksa onlara daha önce helâk edilen toplulukların, Nûh kavminin, Âd ve Semûd’un, İbrâhim kavminin, Medyen halkının ve şehirleri altı üstüne getirilmiş Lût kavminin ibret dolu haberleri gelmedi mi? Halbuki onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişti de, kabul etmemişlerdi. Allah onlara kesinlikle zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. (Tevbe: 9/70)
Semûd’a gelince; onlara da doğru yolu gösterdik, fakat onlar o
apaydınlık yolu izlemek yerine cehâlet karanlıkları içinde kör olarak yaşamayı
tercih ettiler. Bunun üzerine, yaptıkları günahlar yüzünden, alçaltıcı bir
yıldırım azabı onları çarpıp yok etti! (Fussilet: 41/17)
Lût kavminin kasabalarının ta gökyüzüne kadar kaldırıldıktan sonra ters çevrilip altüst edilmesine ve insânların helak edilmelerine ve sonra da gökyüzünden taş yağmasına, başka hiçbir millete verilmemiş türlü-türlü azâbın inmesine yol açan ne idi? Bu azâblar, onların yaptığı o melânet işin faili olan başka milletlere de inecektir. Bunlar zâlimlerden pek uzak değildir!
Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? (A’râf: 7/80)
"Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." (A’râf: 7/81)
Kavminin cevâbı: “Lût ve yandaşlarını memleketinizden çıkarın. Çünkü bu beyler, kendilerince temizliğe çok düşkün insanlar!” demekten başka bir şey olmadı. (A’râf: 7/82)
Bunun
üzerine Biz, karısı dışında onu ve ailesini kurtardık; o (karısı) ise (helake
uğrayanlar arasında) geride kalanlardandı. (A’râf: 7/83)
Ve onların
üzerine bir (azap) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradıkları sona bir
bak işte. (A’râf: 7/84)
(Elçiler) Dediler ki: "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va'dolunan (azap) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?" (Hûd:11/81)
Böylece
emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan
pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık; (Hûd:11/82)
Şuayb aleyhiselâm’ın kavmine bir bulut gönderilip üzerlerine geldiğinde ondan ateş yağmuru yağdırılmasına neden olan şey ne idi?
Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim!
Allah’a kulluk edin; çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Doğrusu
Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın.
Mal ve eşyanın değerini düşürerek insanlara haksızlık yapmayın. Yeryüzünde
düzen sağlandıktan sonra orada bozgunculuk çıkarmayın. Gerçekten mü’min iseniz,
sizin için hayırlı olan budur.” (A’râf: 7/85)
“Eğer içinizden bir grup bana gönderilen gerçeğe inanmış ve bir grup da inanmamışsa, ben ne diyeyim; madem öyle, o zaman Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabırla bekleyin. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (A’râf: 7/87)
Kavminin büyüklük taslayan önderleri ona şöyle dediler: “Ey Şuayb! Seni ve sana iman edenleri hiç şüpheniz olmasın ki memleketimizden sürüp çıkaracağız, ya da siz bizim dînimize, düzenimize döneceksiniz.” Şuayb’ın cevabı ise şöyle oldu: “Bu teklifinizi çirkin görüyor, yürekten istemiyor olsak da bile, zorla öyle mi?” (A’râf: 7/88)
“Allah bizi sizin o bâtıl dîninizden ve yolunuzdan kurtardıktan sonra yeniden ona dönersek, bu takdirde elbette yalan isnadıyla Allah’a iftirada bulunmuş oluruz. Doğrusu Rabbimiz Allah’ın dilemesi hâriç, bizim sizin bâtıl dîninize dönmemiz asla sözkonusu değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz yalnızca Allah’a güvenip dayandık.” Sonra Allah’a yönelerek: “Rabbimiz! Sen bizimle kavmimiz arasında hükmünü ver. Çünkü hüküm verenlerin en hayırlısı sensin!” diye yalvardı. (A’râf: 7/89)
Kavminin inkâra saplanmış önderleri halkı sıkıştırmaya başladılar: “Bakın, eğer Şuayb’ın arkasından giderseniz, o takdirde siz de kesinlikle zarara uğrar, perişan olursunuz.” (A’râf: 7/90)
Bunun üzerine o dehşetli sarsıntı onları kıskıvrak yakaladı da,
oldukları yerde yüzüstü serilip kaldılar. (A’râf: 7/91)
Firavun ve kavminin denizde boğulmasına, sonra ruhların cehenneme gönderilmesine, bedenlerin boğulup ruhların yanmasına yol açan ne idi?
Kavmi arasından Mûsâ’ya genç bir nesilden başka iman eden olmadı. Çünkü
herkes, Firavun ile yakın çevresinin kendilerine işkence yapmalarından
korkuyorlardı. Gerçekten Firavun, o ülkede zorba bir hâkimiyet kurmuştu ve
hak-hukuk tanımaz zâlimlerden biriydi. (Yunus: 10/83)
İsrâiloğulları’nı denizden karşıya geçirdik; Firavun ve askerleri de
zulmetmek ve saldırmak için hemen onların peşine düştü. Nihâyet tam boğulacağı
sırada Firavun: “İsrâiloğulları’nın inandığından başka ilâh bulunmadığına
kesinlikle inandım; artık ben de müslümanlardanım” dedi. (Yunus: 10/90)
Kendisine şöyle nida edildi: “Yaa! Şimdi mi aklın başına geldi? Oysa
sen, daha önce Allah’a karşı gelen ve işi gücü bozgunculuk olan biriydin.”
(Yunus: 10/91)
“Bugün seni bedeninle kurtaracak ve vücudunu çürümeden denizden
çıkaracağız ki, senden sonra gelecekler için bir ibret olsun! Doğrusu,
insanların çoğu âyetlerimize, ibret kaynağı delillerimize karşı kayıtsızdır.”
(Yunus: 10/92)
Karun’u, onun evini, malını ve aile efradını yerin dibine ne geçirdi?
Kãrûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Fakat Firavun’la işbirliği yaparak onlara
zâlimce davranıyordu. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, sadece anahtarlarını
taşımak bile güçlü kuvvetli bir cemaate zor geliyordu. Kavmi kendisini şöyle
ikaz ediyordu: “Şımarma! Şüphesiz Allah şımaranları sevmez!” (Kasas: 28/76)
“Allah’ın sana verdiği serveti O’nun yolunda harcamak suretiyle
âhiretini kazanmaya çalış. Dünyadan da nasibini unutma. Allah sana nasıl
ihsânda bulunduysa, sen de başkalarına öylece ihsânda bulun. Ülkede bozgunculuk
çıkarmaya kalkışma. Çünkü Allah bozguncuları sevmez!” (Kasas: 28/77)
Kãrûn: “Niye ki? Bu servet bana verilmişse, öyle iş olsun diye değil,
ancak sahip olduğum bir bilgi sayesinde verilmiştir” diye karşılık verdi. Peki,
bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesiller içinde ondan çok daha güçlü
ve çok daha büyük servet sahibi nice kimseleri helâk etmiştir? Böyle inkârcı
suçlulara, helâk edilmeden önce kendini savunma hak ve imkânı da tanınmaz.
(Kasas: 28/78)
Derken bir gün Kãrûn göz kamaştırıcı bir ihtişâm ve debdebe içinde
halkının karşısına çıktı. Dünya hayatına düşkün olanlar: “Keşke Kãrûn’a verilen
şu servetin bir benzeri de bizim olsaydı. Gerçekten o büyük bir pay sahibi!”
dediler. (Kasas:
28/79)
Sonunda biz Kãrûn’u da, evini barkını da yerin dibine geçiriverdik. Öyle
ki, artık Allah’a karşı ona yardım edebilecek hiçbir grup yoktu; pek tabiî,
kendi kendine yardım edecek durumda da değildi. (Kasas: 28/81)
Yasin Sûresi’nde geçenlerin korkunç bir çığlıkla son ferdine kadar yok edilmelerine yol açan ne idi?
Onun şehâdetinin ardından kavmini helâk için gökten bir ordu indirmedik,
indirmeye gerek de duymadık. (Yâsin: 36/28)
Yalnız korkunç bir çığlık onlara yetti; hepsi bir anda cansız yere
düşüp, söndü gittiler. (Yâsin: 36/29)
İsrailoğullarına güçlü kuvvetli kulların gönderilmesine, bunların evlerin aralarına girip onları araştırarak erkekleri öldürmelerine, kadınları ve çocukları esir almalarına, evleri yıkıp malları gasbetmelerine yol açan, sonra bunların üzerine ikinci kez zâlimlerin gönderilmesine, onların da yok ettiklerini yok edip ele geçirdiklerini mahvetmelerine sebeb olan ne idi? Üzerlerine üzerine türlü-türlü cezâlar, bazen öldürülme, esir alınma ve yurtlarının harap edilmesi, bazen krallarının zulmüne maruz kalma, bazen maymunlara ve domuzlara dönüştürülme gibi cezâların gönderilmesine yol açan şey ne idi?
İçinizden Cumartesi günüyle ilgili avlanma yasağını çiğneyenleri elbette
bilirsiniz. Bu yüzden onlara: “Aşağılık maymunlar olun” demiştik. (Bakara: 2/65)
Bu cezayı, hem o devirde yaşayanlara hem de gelecek nesillere uyarıcı
bir ibret, kötülükten sakınanlara da tesirli bir öğüt kıldık. (Bakara: 2/66)
Şimdi geçmiş ümmetleri günahları sebebiyle yakalayan bu acı sonlar, aynı günahlara dalarak sadece dünyâ hayatı için yaşayan zamane rezillerini niçin yakalamasın?
Hangi dinden olurlarsa olsunlar,
onların arasında Allah’ın indirdiği ile hükmet, onların arzularına uyma.
Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından bile seni saptırmamaları için,
onlara karşı son derece dikkatli ol! Eğer senin verdiğin hükmü kabul etmez de
yüz çevirip giderlerse, şunu bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları
belâya uğratmak istemektedir. Zâten insanların birçoğu Allah’ın yolundan çıkmış
kimselerdir. (Mâide:
5/49)
Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizin kazandığı günahlar, ihmal ve kusurlar yüzündendir. Bununla beraber Allah, o günah ve kusurların pek çoğunu da affediyor. (Şûrâ: 42/30)
Kendi elleriyle işledikleri günahlar yüzünden başlarına bir felâket
geldiği zaman: “Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de âyetlerine
uysaydık ve mü’minlerden olsaydık!” demesinler diye seni peygamber yaptık. (Kasas: 28/47)
Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlar hâlâ şu gerçeği anlamadılar mı ki, eğer biz dilemiş olsak, günahları yüzünden onları da benzer musîbetlere uğratıp helâk ederiz. Ne var ki, biz onların kalplerini mühürlüyoruz da gerçeği işitemez oluyorlar. (A’râf: 7/100)
İster kıtlık, kuraklık, deprem gibi yeryüzünde meydana gelen bir musîbet
olsun, ister hastalık, açlık, ölüm gibi kendi canlarınızda, onu daha biz
yaratmadan önce o bir kitapta yazılıdır. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek
kolaydır. (Hadid:: 57/22)
Allâh’ım! Beni ve Müslüman kardeşlerimi günahlara dalarak âhireti unutan beyinsizlerden kılma. Tevbelerimizi kabul et. Sana kulluğumuzda bizi yardımsız bırakma. Nefislerimize ve Şeytâna karşı bizi destekle. Biz senin kullarınız, Sen ise bizim Rabbimizsin… Allâhhumme Âmîn
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.
O, her şeyin en iyisini bilendir.
Muvahhid Kullara Selâm Olsun.
Polat Akyol.
KAYNAK :
1436 h. / 2015 m.
Abdullâh Saîd el-Müderris.