"Dar günün ömrü kısa olur." derdi büyüklerimiz. Umarım öyle olur ve kısa zamanda yine büyüklerimizin dediği gibi “d’ef-ûl bela” olur gider şu korona mıdır morona mıdır nedir tüm dünyayı korku tüneli gibi evlere tıkan gözle görülmeyen gizli ve inatçı can alıcı düşmanımız.
Değerli okurlarımız, söze biraz
esprili bir şekilde başladım ama durum hiç de küçümsenmeyecek ölçüde hem ciddi
hem de sıkıntılı. Hem sağlık hem de ekonomik açıdan.
Sabahleyin gözlerimi güneşli bir güne
açtım içim kıpır kıpır oldu birden. Hemen eşofmanlarımı giyerek günlerdir
camdan baktığımda bana gel gel eden bizim evin yan tarafındaki yemyeşil
tarlaların arasında dolaşmak, koşmak, doğayla kucaklaşmak geldi. Cidden çok
özlemişim çünkü 14 Marttan beridir deyim yerindeyse burnumu bile dışarı
çıkarmadım. Ama hemen polis anonsuyla kendime geldim, “Hayır Birsen, çıkma!
Buna hakkın yok, kendin için değilse
bile sevdiklerin için evde kal!” iç sesime uyarak dizimi kırdım evde oturdum.
Şaka bir yana ama cidden süreç, korkunç bir süreç. Ölen ölüp gidiyor ardında
yakın temas içinde bulunduğu herkesi can korkusuyla büyük bir kaosa gark
ederek. Ölüm demişken, yine büyüklerimiz derdi ya “ölümün de hayırlısı” aynen
öyle. Bu illetle ölmek de çok zor. Ölünce alışageldiğimiz bir takım ritüllerin
hiç biri uygulanmadan bir torbaya konularak yakınlarımızın bile bilmediği bir
çukura gömüleceğiz. Dahası da diyelim bu beladan biz yakayı yırttık, kurtulduk.
Allah korusun da bir yakınımızı kaybettik. Yakınımızın başında Fatiha
okuyacağımız bir mezarı bile olmayacak. Durum bu kadar vahim iken lütfen
sevdiklerimiz için uyarılara kulak verip gerekmedikçe dışarı çıkmayalım n’olur!
Diyeceksiniz ki evde kal demek kolay
ama eve ekmek gerek. Evet çok haklısınız. Ama ekmek getirecek teknelerde yok,
hepsi kapalı. Günlerdir düşünüp duruyorum. Gündelik çalışıp eve ekmek
götürenler şimdi ne yapıyor? Geçen gün arkadaşım hal hatırımı sormak için beni
aradı. Hasbıhal olurken söz ev işlerinde bize yardımcı olan kadınlardan açıldı.
İkimizde ağlamaklı bir şekilde şimdi ne yapacaklar zavallılar derken, bana bir
şey anlattı. Öğretmen olan gelini okullar tatil olduğu için evde. Bu nedenle
yardımcı kadına gelmemesini söylemiş. Ardından yardımcı kadın hemen arkadaşımı
aramış, “N’olur geleyim çünkü sizlerden aldığım parayla dört nüfusa ekmek
götürüyorum. Geleyim isterseniz her zaman verdiğinizin yarısı kadar verin…”
Tabii ki arkadaşım, “ He ana qurban, gelecaxsan vî, nasıl gelmîyesen? Ama sen
gelme, araba gönderecağam, seni getirsinler, işin bitince de bahan gel, senin
paranî ben verecağam.” demiş… Aslında sorun para değil, gelin evdeyim
düşüncesiyle böyle davranmış ama yardımcı kadın da ekmek kaygısıyla ‘aman’ etmiş… Bu sadece küçük
bir örnek. Restoran işçileri mi, mağaza çalışanları mı, seyyar satıcılar mı, şoförler
mi, küçük esnaflar mı, borç batağında boğulmak üzere olan işletmeciler mi,
ücretli öğretmenler mi, özel sektör çalışanları mı, kiracıları mı kimi
söyleyeyim kim söylemeyeyim bilmiyorum ki…
Biraz da şu musibet virus öncesine
gidelim mi?
Dünya kurulduğu günden bu güne bizler
bir arada yaşıyorduk. Kimimiz büyüklerimizle beraber kimimiz de çekirdek aile
olarak. Okuduk, mimar olduk, mühendis olduk. Projeler çizdik. Şu anda
sokaklarına dolaşmaya hasret kaldığımız birbirinden görkemli şehirler kurduk.
Makine, uçak, gemi mühendisleri olduk. Bugün kullanamadığımız, dünyayı hatta
uzayı avuçlarımızın içine aldığımız muazzam ulaşım araçları yaptık. Bu araçlara
bindiğimiz zaman dünya küçük diyorduk ama bugün komşu kente gidemiyoruz.
Kimimiz ülke içindeki kimimiz ülke dışındaki yakınlarımıza hasret kaldık.
Kavuşma kaygısıyla gün sayıyoruz belirsizliğe doğru. Avuçlarımızı açarak
niyazda bulunduğumuz camiler, mabetler yaptık bugün bomboş olan. Görünmeyen bir
güç bir mikrop; vazgeçemediğimiz, Avm’lerden, sinemalardan, tiyatro
salonlarından, plazalardan, parklardan, sahillerden, güzellik salonlarından,
düğün salonlarından apar topar uzaklaştırdı hatta kovdu bizi. Yaşam korkusuyla
uzaklaştık her şeyden. Kendi izolemizi kendimiz yaparak kapandık evlerimize.
Kimimiz ultra lüks havuzlu villalarımızda parayla rehin aldığımız çocuk
bakıcımız ve yardımcımızla, kimimiz 150-100 metre karelik dairelerimizde,
kimimiz de sosyal mesafeyi koruyarak bir göz odada…
İşte böyle değerli okurlar. Bir virus
geldi ve bizi acz etti her şeyden. Meğerse kibirlendiğimiz, egomuzu ön planda
tuttuğumuz yaşamımız bir pamuk ipliğine bağlıymış. Dilerim başlarken dediğim
gibi; dar günün ömrü kısa olur…
Sağlıkla, huzurla ve mutlulukla…