Güneşi doğuran yetim gece ve hayatı sulh bilen yorgun kelam, yorgun mevsim.

 

Gün, özrüme yenik düştü esir kalmışlığıma da minnet ettiğim her sela vakti.

 

Aşkı kıyanlara mecburi atış ve hedefimdeki makul rota elbet sırtı güneşe ve bahara dönük olanlara nispet yaptığım bir şiir vakti, sevginin de seyisi iken fukara yürek ve sözcüklerin cibilliyetine çizik attığım.

 

Selamı eksik eden etmeyen ve hürriyetini yanlış mefhumlarla meşru kılan…

 

Hükümranlığında Rabbin aşkın da kelamında yanıp sönen yüreğin feri.

 

Meşru müdafaa benimki ne zamanki s/özlendim hayatla ve işte kalburüstü duygularım filan da maharet değil hani sadece:

 

‘’Yaz’’ dedi Rabbim.

 

Öncesinde…

 

‘’Sev’’ dedi.

 

Makul düşlerin hüküm verdiği gerçekler ve gerçeklerin reşit kılmaya üşendiği hayaller…

 

Lafügüzaf ve eridiğim kadar da erdiğim.

 

Ertelediğim ne varsa şimdi telaşla cebelleştiğim hayat ve güzergâhında koca insanlığın yenik düştüğü elbette sadece ve sadece cehalet.

 

Virüs hak getire.

 

Sevgisizlik ve gıybetin doz aşımı yetmedi sevenlerin hakkı yokmuş gibi yaşamaya ve mutlu olmaya arşı alaya çıkan çalgılar, çengiler ve nefret makamında şarkılar.

 

İkili ilişkiler ve de hele ki mevzu bahis bir üçüncü kişi ise.

 

Sözcükler yetmiyor asla yetmedi güzel Rabbim ve nasıl bir tevafuk ki; özlediğim hayatı yaşıyorum aslında herkesin yaşadığı hayatı ben bir ömür yaşamışken…

 

Eve sığmaz mı hayat ki bir ömür sığdığım yeri geldi duygularımın taştığı ve insan sevgimle çoğu insana da taş çıkardığım lakin yetmedi bilirim…

 

Azığım.

 

Atığım.

 

Olmayan azametim ve fıtratım.

 

Ölü nefsim koktu ve attım çöplüğe ve yerine bir kalp gözü bahşetti Rabbim.

 

Sevdalanmak mı?

 

Elbet hayatın da meali üstelik farkına varmadan kalp gözüme sirayet eden nihayetinde Rabbime dokunduğum.

 

Mübalağa etmeden sevsem de sevgi aşımı lakin unutulan illa ki bir şeyler vardı ve olacaktı da ne zamanki kendimi sevmeye kalktım ve işte fırsat bu fırsat:

 

Sınandığım.

 

Sınandığımız.

 

Zalim yine zalim ve mazlum sevgiye ve İlahi Aşka hâkim.

 

Bedellerse ödenen ne gam hele ki vicdanımın rüştünü ispatlamışken.

 

Sözcükler dar boğazda lakin geniş benim gönül pencerem.

 

Latife yapan mevsim ve muhatabım olan tabiat ne zamanki gözlerim doldu evren de ç/ağladı akabinde ve işte içimde yeşeren gece ve neşe üstelik gecenin kaçı sönmüşken çoktan gündüzün feri ve işte gülümseyebildiğim bir vakit ne zamanki şehir ışıkları söndü ve rahmetin ışığı ile aydınlandı evren ve kozam.

 

Muhatabım olan evren ve insanların hala ket vurmayı beceremediği yaşama sevincim gerçi infilak eden ruhumla az cebelleşmedim bir ömür hele ki geçen şu son 24 saat.

 

Yol uzun ya da kısa.

 

Satırlar bazen şişkin bazen sıska.

 

Hazan benzeri bahara duyduğum özlem hele ki en çok yağmuru sevdiğim ve nemlendiğim anbean.

 

Aşka hürmet eden etmeyen ve beşeri sıfatları yok sayıp da erdiğim o nokta aslında nihayet addedilen lakin farkı şu ki: yarınlara egemen kader ve cihan.

 

Arz ettiğim ne ki?

 

Talep ettiğim mi? Haşa, Rabbim hem sen nasıl da bilirsin içimden geçeni?

 

Kulvarımda tekim çünkü acılarımla ihya oldum ben bir ömür varsın şimdi de sefasını süreyim geçen acılı zamanın.

 

Güne hürmeten.

 

Hayatı azaba çeviren zalime de ettiğim sitem elbette kalmadı bunca mazlumun ahı yerde ve ah etmesem bile içimdeki yara çok taze.

 

Yamalı sözcüklerim zaten en sevdiğim mintanım ve dikiş yerlerinde sözcüklerin, atan kalbim üstelik sevgi ve merhametle elbette inancın ışığında, ortada kalmışlığıma da kıyamadı Rabbim ve işte İlahi Ateşin nezdinde boynum nasıl ki kıldan ince…

 

Hayatı yaşanır kılan ya da kılmayan ve ölümün örtülü yüzün de artık tüm maskelerin de düştüğü ve ne mutlu içi dışı bir olana gerçi yaşarken mutluluğa fazlaca denk düşmedim lakin hayat sadece bu günden de ibaret değil:,

 

Yarınların hatırına ve hala yaşayıp da yazabiliyorsam demek ki tükenmedi umutlar.

 

 


( Yarınların Hatırına... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 29.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.