İnsanlar hep kıyas peşinde, ya bakar leşe ya da yüzde görünen lekeye… Kimse girmez tekkeye… En doğruyu ben yaşayayım da demez, örnek olayım cümleye…


Falancanın kusuruna bakılırsa, benim kalbim temiz, ben Allah’ın en sevgili kuluyum mantığı ile kendini kandırır durur. Bilmez ki herkesin sınavı farklı, herkesin kusuru değişir, herkes başka türlü hastadır. 


Kıyas, kişi ne kadar samimidir de olmalıdır. Kişi ne yaparsa, ne söylerse, neyi bulandırırsa bu ancak kendine zarar verir. Çünkü her şey durulduğunda, kendisinin yaptığı meydana çıkar, kendi kendini ele verir. Yaptığına pişman da olur ama iş işten geçmiştir. 


Peki ya, insan neden başkasını kıyas eder… Bu vicdan meselesidir. Güzel şeyler yapmadığının kendisi de farkındadır, yapıcı olamıyordur, doğruyu söylese kendi yapamıyordur. En iyisi başkası da yapmasında, vicdanı rahat etsin mantığıyla zaman geçirir durur. Bıkmıştır duyduğu övgü dolu sözlerden, başkalarının onun hamalı olmasının biteceğine inanmıştır, tembelliği elden gidecektir. Oysa doğruyu yaşamak çiledir, meşakkattir. Emek ister. Başkalarının bunu yapmaması bu yüzden onu kurtaracaktır. hani diyecektir, “Adam hep doğruyu yazıyor ama yaşamıyor… Adam güzel öğüt veriyor ama kendine yapıcı olamıyor…” .


O kişi ne yazıldığını ne anlatılmak istendiğini düşünmez, çünkü işine gelmez. Öyle bir anı bekler ki, kimsenin anlattığını, paylaştığı güzel şeyleri unuttuğunu gördüğü zaman adeta kötü niyetini kusar. Sadece kişiliğini eleştirir, niyetine bakmadan, karalar. Kişi eğer başkasına zarar vermiyorsa, sadece etrafına yararı varsa, onun kişiliğini eleştirmenin kime ne faydası vardır ki… Önemli olan doğruların yaşanması, kul hakkının ortadan kalkması ve kardeşliğin tesis edilmesi değil midir? Kişi kendine ediyorsa, bu onun sorunudur.  Eğer o kişiye yapıcı olacaksak çekeriz kenara, usulünce anlatırız bu durumu, yahut özeline bu niyetimizi açar usulüne göre yapıcı oluruz. Kişi eğer bundan ders alır, hak verir de durumunu düzeltirse, bunun kendisine yararı olur. Daha mutlu olur. Bunun dışında ki yaklaşımlar kötü niyettendir, hani, “Bak adam güzel yazıyor ve ben yazmıyorum ama yanlış yolda, falanca kusurları da var!” der, o kişiyi sindirmeye çalışır. 


Güzel yapılan her emeğe saygı duymak, alkışlamak, teşvik etmek gerekir.  Sonuçta kazanan kardeşlik ve toplum olur. Bir hadiste, “ Başkalarının hata ve kusurları ile uğraşmayınız, kendi hata ve kusurlarınıza bakarak onları düzeltmeye gayret ediniz. Göreceksiniz ki, ölene kadar başkalarının hata ve kusurları ile uğraşmaya zaman bulamayacaksınız…” Ne kadar doğru değil mi? Biz yıkmak değil, düşeni kaldırmalıyız… Biz ağlayanı güldürmeliyiz… Biz kardeş olmalıyız… Yaradandan ötürü sevmeliyiz. Biz duygudaş olmalıyız ki ne istiyorsak bunu herkesin istediğini bilerek, isteyenin gözünü çıkarır gibi karşısında bunu sen yapamadın ben yaptım der gibi yapmamalıyız… Kötülük eden gün gelir pişman olur, Allah’ın sevgili kulu olur, bu yüzden kimseye sen kötüsün diye damga vurmayalım, sonuçta ona değil bize gülerler yaptığımız kötü niyetimizden dolayı, “Gördün mü adam ne iyi insan oldu..” demezler mi?


Üç kuruş kazanırım diye insanların ayağına basıp, kalbini kırmayalım. Ne kazanırsan kaybedersin de, kimse yanında olmaz, Ebu Leheb gibi rezil rüsva olarak ve insanların kötü kokudan yanınıza yaklaşmadığı bir hastalık ile belki de ölürsünüz, yapayalnız.


Lütfen kendimize çeki düzen verelim, başkasının hata ve kusuru ile uğraşmayalım. Biz Allah’ın emrettiği dosdoğru yolda yürüyelim, inşallah…


Saffet Kuramaz

( Dosdoğru Olalım başlıklı yazı safdeha tarafından 24.02.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.