Adı Hüseyin Canerik. O, bir öğretmendi… Adını belli
ki, doğruluk, adalet ve hakkın gerçekleşmesi adına bir orduya karşı duran din
ulularından Hz. Hüseyin’e öykünen büyükleri koymuş. Hüseyin, büyüsün, doğduğu
toprakların yaşam zorluklarını mücadeleci gücüyle aşsın istenmiş. Tıpkı Hz.
Hüseyin gibi. Soyadı ise hoş bir meyve adı, Canerik. Erik erken olgunlaşan, hoş
bir meyve; ağızlarda serinlik verir. Hoşgörüyü, sevecenliği anımsatır Canerik
ismi.
Hüseyin
Canerik, uygarlık nimetlerinden yoksun uzak bir yurt köşesinde yaşama merhaba
demiş. Doğunun en yüksek kışların uzun yaşandığı Tunceli’mizin uzak bir köyünde
doğmuş. Öğrenimini olanakların en kısıtlı okullarda sürdürmüş. Olanaksızlıkların
üzerine üzerine gitmiş. Hiçbir şey engelleyememiş okuma, öğrenme kararlılığını.
Okulları, süresi içinde bitirerek eğitim
ordusunun meçhul askerlerinin arasına katılmış. En uzak köylerinde güle oynaya
çalışmış.
Okuma, okutma, öğrenme, öğretme, aydınlanma,
aydınlatma isteğini ruhunda sönmez bir meşale olarak sürekli harlanmış.
Çalıştığı okullarda kalıcı izler bırakmış. Sürekli kendini yenilemiş. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde ışık olmuş çalıştığı köylerde. Nihayet
Kocaeli’ne atanmış.
Fakir
Baykurt’un öğretmenlere sözlerini cümle cümle anımsamadığım şöyle bir eleştiri
var. “Öğretmenler kavak ağaçlarının gölgesinde oturup tavla oynuyorlar.
Birbirlerini altı kapıya kıstırmanın telaşı içindeler…”
Hüseyin
öğretmen, Baykurt’un eleştirdiği öğretmen grubundan olmadı. Görevini her zaman
övgüye değer biçimde yaptı. Sürekli okudu. Bilgi ve deneyimlerini çeşitli
sempozyumlarda da paylaştı. Ders kitapları, eğitim yöntemi ve denetimi, çocuk
yayınları konularından onlarca makale yazdı. Küreselleşmenin Eğitim Programı
adlı bir eseri yayımlandı…
Öğretmenimiz
öğretmen, müdür yardımcısı derken müdürlük için gerekli aşamalardan geçerek
okul müdürü oldu. Müdürlük yaşamı 8 yıl sürdü. Gerek öğrenim gördüğü okullardan
kazandığı bilgi birikimi ve gerek çalıştığı okullarda edindiği deneyimler
ışığında özlenen bir okul müdürü olarak çalışmalarına devam etti.
O,
artık mesleğinde zirveye çıkmış bir yönetici ülke sorunlarına bigâne kalmayan
bir aydın olma niteliklerine haiz olmuştu. Aydın olmanın haksızlıkları görme ve
tarafsız bir gözle halkına anlatma gibi bir işlevi vardır.
Kişisel çıkar, gelecek kaygısı düşünmeden
doğruluğuna inandığı olayları irdelemek, varsa yanlış giden bir şeyler onlara
çözüm bulmak aydın yurttaş olmanın gereğidir. Hele kendini kanıtlamış
değerlerin toplum adına söz söyleme sorumluluğu vardır. Olmalıdır.
Çalışılan
alanlarda görevi hakkıyla yapmak gerek. Liderlik
yapıp içinde büyüdüğü halkın yaşamlarını iyiden, doğrudan yana etkilemek önemi…
Böylelikle kendisini yetiştiren halka, doğup büyünülen topraklara minnet
duyguları ödenir. İdealist duygularla Hüseyin müdürümüz, üretmen bir müdür, özellikle
eğitim-öğretim konularında özgün fikirleri dinlenen bir değer olarak
çalışmalarına devam ediyordu.
Kocaeli
Barış Gazetesi’nde (26 Şubat 2018) şöyle bir haber çıktı. Derince Turgutreis
İlkokulu Müdürü Hüseyin Canerik Suriyeli öğrencisi olan öğretmenlere Antalya’da
zorunlu hizmet içi eğitim uygulamasıyla ilgili yazı yazdı. Yazıda programın 5
yıldızlı otellerde uygulandığını, Avrupa destekli proje uygulanırken aşırıya
kaçan bir ölçüde para harcandığını anlatıyor Hüseyin müdür…
Canerik,
Antalya’daki programa harcana para ile Suriyeli çocuklar için faydalı işler yapılacağını
söyledi açığa alındı.
Açığa alınma süreci kısa sürede sonuçlanır.
Hüseyin Bey daha sonra Kocaeli’nin uzak bir köyüne öğretmen olarak atanır.
Yaşanan
bu olayı Derince’de bir esnaf arkadaşın
tesadüfen anlatmasıyla duydum. Şöyle anlatıyordu esnaf arkadaş:
“Hüseyin
Bey, hemşerim olur. Zaman zaman bana uğrar zamanın elverdiğince sohbet ederdik.
O’nu sevmeyen yoktu. Küçükle küçük, büyükle büyük olurdu. Müdürlükten azledildiğine
çok üzülüyordu. ‘Yanlış bir şey yaptığıma inanmıyorum. Yapılan işteki israf ve
savurganlığı duyurmak istedim. Olayı açıklığıyla anlatırsam yanlışı düzeltmeye
katkım sağlayacağımı ümit ediyordum.’
‘İtibarsızlaştırmadır
bana yapılanlar…’ diyordu. ‘ Öğretmen arkadaşların ilgisizliği, sokakta beni
görünce yollarını değiştirmeleri yaraladı beni…’
Yaşadığı
olaylar tüm çalışma azmini yerle bir etmiş öğretmenimizin. Çalışma isteği
kalmamış. Yıllarca severek yaptığı meslekte başarı sırı, insanlara ve de
çocuklara duyduğu katıksız sevgi ve mesleğine olan saygısıymış. Yaşadığı talihsiz
olay sonucu kalbindeki sevgi pınarları kurumuş.
Sevgi olmayınca
başarı olmaz. Zoraki görev yapıp öğrencilerin zamanlarını hakkım yok diyen
Hüseyin Canerik öğretmenimiz 28 yıl anlının akıyla sürdüğü öğretmenlik
görevinden istifa eder.
Bu yaşamdan
ne umdum, ne buldum? Sorusuna vereceği iç açıcı bir yanıt verme şansı
tanımamıştı yaşadıkları. Topluma hizmet etmede deneyim, bilgi ve birikim
kazandığı 50’li yaşlarında sistem kendini dışarı atmıştı. Ne diyebilirim! Değerler
kolayca harcanmamalı.