ACILARLA TESELLİ OLUYORUM

Acı dolu hikayeleri dinlemeyi seviyorum çoktandır. Istırapla geçen günleri, tarifi imkansız hayal kırıklıklarını, beterin beteri yaşanmışlıkları bilmek teselli ediyor beni. Feleğin çemberinden geçenlerin empati duygusu bir başka oluyor. Psikolojide bunun tanımı nedir bilmiyorum fakat damdan düşmenin ortak paydasında buluştuğum insanlarla dert-leşmek müthiş bir terapi. İnsan insanın aynası sonuçta.

Hayat yolu her zaman düzlükte gitmiyor. Yokuşun yokuşu, engebeden engebe, zorluk üstüne zorluk var. Çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık... Her yaş döneminin getirdiği sorumluluklar var. Geçmişin elemi, gelecek endişesi insanı ihtiyarlatıyor esasen. Anı yaşayabilenler, beklentilerinde haddi aşmayanlar, yarı sağır ve yarı kör olanlar gerçekten mutlu. Neylersin ki, insanoğlunun emelleri sonsuz ve bu dünya çok kısa.

Her insan ayrı bir alem. Kimi hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor kimi yaşayan bir ölü kimi ahirete dert biriktirmekte kimi sadece dünyadan geçmekte. Kiminin büyük derdi kimi de nimet biliyor derdini. Lakin insan insanın en büyük derdi. Şahit olduğum, dinlediğim acıların pek çoğu insanın insana zulmü. Öyle ki, insan kendi cehennemini dünyada hazırlıyor. "Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta" diyen Mehmet Akif ne kadar da haklı. Yıllar önce okuduğum bir makalenin başlığı şöyleydi: "... Ve İnsan Aldandı." Ne kadar da doğru.

Acıların an zalimi: Dil yarası. Yeryüzüne "halife olma" ünvanıyla gönderilen insan dilinin esiri ne yazık ki. Kainata hükmetme istidadında olan insanoğlu ağzındaki bir parça ete hükmedemiyor. Dilinin günahlarının altında ezilen insan kadar zavallısını tanımadım. Ne kadar da acınası. Manasız konuşmanın, laf u güzâfın, gıybetin, iftiranın, tecessüsün, yalanın girdabında boğulanları gördüm. O girdaba kendileri düştükleri gibi çocuklarını da çekenleri gördüm. Dillerinden püskürttükleri lavların harap ettiği hayatların küllerinde boğulan müflislerin pişmanlığı daha da acınası. Pişman bile olmaktan aciz kibir abidesi "belhüm-edal"ler de var tabi. Zavallılar!

Oysa zübde-i âlem olan insana, diline ve nefsine sahip çıkması karşılığında, cennet vadedilmiş. Kendi cennetini de cehennemini de kendisi hazırlıyormuş insan. Elbette dil kalbin tercümanıdır. Kalbi güzel olanın dili de güzel oluyor. Kalpteki sabrın, anlayışın, güzel görüp güzel düşünmenin, hüsn-ü niyetin dilde makes bulması... Usûl ve üslûp sahibi olmak... İşte cennet bu değil mi? Bir anne, bir baba, bir eş en zor zamanlarında bir tebessümü bile çok görüyorsa, sevdiklerine cehennemden başka ne vadedebilir ki?

Mutluluk denilen şey, hayata nasıl baktığımızla ilgilidir aslında. Hadiselere güzel bakmanın erdemi bizi mutlu eder. Güzellik de çirkinlik de bulaşıcıdır. Biz hangisine sebep olursak o kadar mutlu oluruz. İnsan; onu diğer canlılardan ayıran iradesidir ve "seçmek" ile kendi kaderini kendi belirler. "Su insanı boğar, ateş yakarmış" diyor şair (Cahit Sıtkı Tarancı). Şaire saygım var lakin "kibir insanı boğar, hırs yakarmış" asıl.

Neden zor olanı, ıstırabı ve sonuçta pişmanlığı seçer ki insan?
( Acılarla Teselli Oluyorum başlıklı yazı Recep K. tarafından 27.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.