Yolun geri kalan kısmında konuşarak gidiyorlardı. Korkut; “Kamuran İnan’ı tanıdın mı?”

“O da kim?”

“Bitlis’in Hazan ilçesinde doğmuş, Kürk kökenli Türk diplomat ve devlet adamıydı. Bağımsız dış politika çıkışlarıyla bilindi. Türkiye’nin sadece yüzünü Batı’ya dönerek yanlış yaptığını, doğu ile de ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini dile getiren ve efsane bakan adıyla anıldı.”

Nihal yol boyunca bir öğrenci suskunluğu içinde, Korkut’un anlattıklarını dinliyor, onun görüşlerinden istifade etmeye çalışıyordu. Ama bir türlü Korkut’un kendisiyle Bursa’ya gelmesini, ailesini tanıştırmasını düşünerek rahatlıyor, ona ayrıca minnet duyuyordu. Bir nevi yüreğindeki yaprak dökümünden sonra yaşadığı boşluğu Korkut ile doldurmaya çalışıyordu. İnsan bir kere sevmeye görsün yanıyor, geride unutmadığı veya unutmaya çabaladığı izleri kalıyordu. Bazı şeyler insanın elinde olmuyor, yanma dense de yanıyor, kırılma dense de kırılıyordu.  Bazen irade bile kar etmiyor, merhemi, pansumanı ve sargısı da olmuyordu. Yara kapansa da geride izi kaldığı gibi, yar yarasının da izi kalıyordu.

“Türkiye’nin dış güçlere “Evet efendim” teslimiyetçiliğinden kurtulması gerektiğini, üzerimize sinen “Emredersiniz, baş üstüne” türü yaklaşım ve korkaklığından sıyrılmamız gerektiğini, haykırarak dert yanan Kamuran İnan; “İnsanımız Türkiye’nin gür sesini duymaya hasret kaldı,” demekle yetinmedi. Bir de “Hayır diyebilen Türkiye” adlı bir kitap yazdı.”

“Sen de var mı bu kitap?”

“Evet, kütüphanemde olacak… Fırsat olursa veririm, okursun. Dinleyeceksen, kaldığım yerden devam edeyim.”

“Tabii, tabii…” 

“Hayatı isyan ve kahrolmakla geçen İnan, “Maalesef haini en çok olan ülkede yaşıyoruz,” diyordu. Demirel tarafından hiçbir ilgisi olmadığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına ataması yapıldığına üzülüyor, kendi yetişme sahası olan Dışişleri Bakanlığında görev almak istiyordu. ‘Bu ülkede ABD’nin onaylamadığı kişi Dışişleri Bakanı olamaz,’ diyordu.”

“Aradan uzun yıllar geçti ve bugün Türkiye Batı’dan gelen tüm baskılara boyun eğmiyor, ulusal çıkarları için gereken kararları bağımsızca alıyor, Suriye’ye giriyor, Libya ile anlaşma imzalıyor ve asker gönderiyor, Kıbrıs’a İHA üssü kuruyor. Bu ise Batı’yı tamamen rahatsız ediyor, kafayı yediriyor, çıldırıyorlar.”

“Yıllarca biz çıldırdık, biraz da onlar çıldırsın.”

“Londra NATO toplantısında Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Erdoğan’la görüşmek istemiş; Erdoğan “Bakarız” diye geçiştirdiğini görünce, Markel’le, Johnson’a “Görüşmede beni yalnız bırakmayın,” diye ricada bulunuyordu.  Dünya medyası “Trump-Putin-Erdoğan” üçlüsünü konuşuyordu. Ankara, Washington ve Moskova ile birlikte dünya arenasında belirleyici üç başkentten biri oluyor. Londra, Berlin ve Paris’i takan bile yok…”

“Her çıkışın bir inişi, her inişinde mutlaka bir çıkışı vardır değil mi?”

“Elbette… Her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı vardır. Sözde soykırım silahını Türkiye’ye doğrultan, müttefiklik kavramını çöpe atan Amerikan kongresine, Erdoğan’ın gönderdiği; “Gerekirse İncirlik ve Kürecik üslerini kapatırız” mesajı, gündemlerine bomba gibi düşüyordu. ABD unsurlarına bir tehdit olduğu zaman Kürecik ’teki radar sistemleri derhal bilgilendiriyor. Onlar için Kürecik üssü İsrail’in güvenliği için hayati önem taşıyor.”   

Reisin “Libya’da sahada olan MİT başarılı çalışmalarıyla, hiçbir ülkenin yardımına ihtiyaç duymadan, dünyanın her yerinde hareket edebilme imkânına kavuştu. MİT’in isimsiz kahramanları herhangi bir karşılık beklemeksizin görevlerini yerine getirmeyi sürdürecektir,” sözleri dünya medya ve ajanslarında geniş yankı uyandırıyordu.

15 Temmuz’da sistemleri çöken ve paslanmış zincirleri kırılanlar, hayal edemeyecekleri kadar rahatsızlık duyuyorlar. Yeni Türkiye’ye alışamayanlar eski günlerin özlemiyle içerideki ecdadına söven devşirmeleri kullanmaya çalışıyorlar. Reisin “Libya’da olmazsak, Akdeniz’de olta atacak yer bulamayız,” sözlerine; “Denizde yüzemezsek, havuzda yüzeriz,” diyen devşirmeleri de görmek pekâlâ mümkündür. Bize geçmişte araba yapmayın, şeftali üretin,” diyorlardı. İçerideki devşirmelerine gaz verip “araba yapmamız bir intihardır,” dedirtseler de, daha üretime geçmeden 120 bin sipariş alıyor.

“Ülkemiz için güzel günler gelecek, bunu görüyorum…”

“Bizlerin de güzel günleri olur inşallah…”

“İnşallah…”

 

Devamı var

...

Ant. - 100120

( Akdenizdeki Kavga - 14 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 13.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.