geç
kaldık kalp göğünde parlak yıldız olmaya
geç
kaldık hakikat binasında yaldız olmaya
geç
kaldık bir yetimin gözyaşını silmeye
geç
kaldık arif olup bilinmezi bilmeye
geç
kaldık üstümüze abanan bu dünyadan kâm almaya
geç
kaldık bir ömür insan olmaya ve insan kalmaya
geç
kaldık bize uzanan elleri tutmaya
geç
kaldık bir şey için her şeyi unutmaya
geç
kaldık yazıklardan azıklanmaya
geç
kaldık manevî sofralarda rızıklanmaya
geç
kaldık sevgi dolu pınar gibi akmaya
geç
kaldık karanlıktan aydınlığa çıkmaya
geç
kaldık nefretin buzlarını eritmeye
geç
kaldık boy veren ayrık otlarını çürütmeye
geç
kaldık sükunete, huzura, kalp dinginliğine
geç
kaldık ilâhî rahmetin enginliğine
geç
kaldık yürek yangınlarını söndürmeye
geç
kaldık kör nefsimizi uçurumlardan döndürmeye
geç
kaldık aklın kelepçelerinden kurtulmaya
geç
kaldık zifiri gecelerde ışığa, dolunaya
geç
kaldık yalandan ve riyadan kaçmaya
geç
kaldık hakikatin kapısını açmaya
geç
kaldık gönül gözüyle içimize nazar etmeye
geç
kaldık bu dünyada ukba için pazar etmeye
geç
kaldık sabrın kor ateşinde yanmaya
geç
kaldık o ilâhî sonsuzluğa kanmaya
geç
kaldık bu can bedendeyken ölmeye
geç
kaldık bir ömür ağız dolusu gülmeye
geç
kaldık heva ve hevesimize yaban el olmaya
geç
kaldık dost bağında bir gonca gül olmaya
geç
kaldık ölümsüzlüğü ölümde bulmaya
geç
kaldık yalnız yüce Yaradan'a kul olmaya
geç
kaldık mazlumların gözünde yaş olmaya
geç
kaldık gariplerin sofrasında aş olmaya
geç
kaldık muhabbet çayında dem olmaya
geç
kaldık kanayan yaralara merhem olmaya
geç
kaldık tövbeye, istiğfara, âhlara...
geç
kaldık mutluluğa, gül yüzlü sabahlara
geç
kaldık günahları tek celsede boşamaya
geç
kaldık elif gibi bir ömür dik yaşamaya
geç
kaldık, çok geç kaldık...
m.
nihat malkoç