Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 8.01.2020
Okunma Sayısı : 1061
Yorum Sayısı : 0

ORYANTALİZM:BATI’NIN OSMANLI’YA KLASİK BAKIŞI


Osman Bey ve Kayı boyunun kökeninden bahsetmeden 19.yüz yılda ortaya çıkan bir bilim dalından ve mensuplarından bahsetmek konumuz ve anlatmak istediklerim açısından bir mecburiyettir. Oryantalizm ve Oryantalistler.

Oryantalizm(Şarkiyatçılık) ve Oryantalistler(Şarkiyatçılar) hakkında İstanbul Üniversitesi Hadis Ana Bilim Dalı’ndan Bekir KUZUDİŞLİ Oryantalizm ve Hadisle İlgilenen Bazı Oryantalistler kitabında yazdığına göre Oryantalizmin,amaçlarına ilgilendiği konulara veya oryantalist olarak nitelendirilen şahısların ait olduğu topraklara göre bir kaç farklı tanımı yapılabilir.Bu sahada otorite sayılan Edward Said’e göre Oryantalizm Özel yahut genel açıdan Şark’ı öğreten,yazıya döken yahut araştıran kimsedir.(Şarkiyatçı/Oryantalist)yaptığı iş de Şarkiyatçılıktır(Oryantalizm)Bu tanımda araştıran özneye batılı öğesini eklemese de kitabının içeriğinden onun ilişkiyi batı-doğu şeklinde kurduğu ve iki ana unsurun din ve batı-doğu karşıtlığı şeklinde kurulduğu aşikardır.Aslında tanım batılılar veya onlar gibi düşünenler tarafından ’öteki’ni araştırmak şeklinde de düşünülebilir ...KUZUDİŞLİ’ye göre on dokuzuncu ve yirminci yüz yıldaki oryantalistler içerisinde üç çizgi öne çıkmaktadır.

1-Batının doğu üzerindeki üstünlüğünü ortaya koyarak doğu kültürünün Hellenizm sonucu oluştuğunu ispat etmeye çalışan ve bunun doğal neticesi olarak da kendi emperyalist amaçlarına hizmet etmeyi amaçlayan oryantalistler.

2-İlmi araştırma yapmak ve İslam’ı tanımak isteyen batılılara bu dini tanıtmak gayesiyle yola ve konulara eleştirel yaklaştıklarını ifade eden oryantalistler

3-İslam ile ilgili araştırmalarında genelde objektif kalmaya gayret eden ve ilmi ölçülere riayet etmeye çalışan oryantalistler.

Şahsi fikrimi tam olarak ifade ettiği için TASAM Web sayfasında bulduğum başka bir tanımı buraya eklemek zorundayım.Şarkiyatçılık Said’in bir başka tanımlamasında: “Şarkla uğraşan ortam kurum olarak, Şarkı ele geçirmek, Şarkı yeniden yapılandırmak ve onun üzerinde yetki kurmak” olan bir batı biçemidir.(TASAM Web Sayfası-İskender KARAKAYA)

Konunun buraya neden geldiğini merak eden okuyuculara şu hususu belirtmek isterim. Oryantalistler isimlerini 19.yüzyılda almış olsalar da Osmanlı devletinin kuruluşundan-belki daha eskiden-farklı isim ve şekillerde olsalar da aynı felsefeyle, devam ediyorlar. Büyük Clermont Konsilinde “Kâfir Türklerin kanlı çizmeleri altında ezilmekte olan Kutsal Toprakları almak ve Doğu’daki dindaşlarını işgalcilerin zulmünden kurtarmak ana fikriyle 1096’da başlasa da temel sebebi doğunun zenginliklerini elde etmek olan ve 1270’e kadar devam eden Haçlı savaşlarını hatırlayalım.Batılı devletler yüz yıllardır doğunun zenginliğini sömürmek için çalışıyorlar.İddiamı sağlamlaştırmak için David Hotham’ın yazdıklarının fikirlerimizi netleştireceğine eminim:”Kipling'in bizim için kararlaştırdığı gibi, "Doğu, Doğudur, Batı da Batı. Bu iki uç hiç birleşemeyecektir.Yüzyıllar boyunca Türkler,Hıristiyanlığın ve Avrupa'nın korkulu bir düşü olarak kalmışlardır.Ortaçağ boyunca salgın hastalıklar, seller, depremler, Türkler ve Tatarlar,Tanrı'nın günahkârları cezalandırmak için dünyanın başına musallat ettiği afetler olarak anılmıştır. XVI. yüzyılda Martin Luther, "Dünyadan,ten zevkinden,Türkler’den ve Şeytan’dan" kurtulmak için dua ediyordu.Tarihte pek az halka böyle anılmak nasip olmuştur.Batı dillerinde "Türk" sözcüğü, her türlü şiddet ve vahşetin simgesi durumuna gelmiştir.David Hotham-Türkler I)

David Hotham Türkler isimli kitabında Kipling için doğunun anlamının köle olduğunu belirtir.Doğu’nun ve Doğu’luların durumu Batılı dediğimiz kişiler ve devletler için hep aynıdır. Doğu’da medeniyet yoktur, sömürülmeli,batının isteğine göre yeniden inşa edilmelidir.Bu aynı zamanda Edward Said’in yaptığı ikinci Oryantalizm tanımıyla özdeş değil midir?

Biraz üstte belirttiğim gibi Osmanlı Devletinin kurulduğu 14.yüz yılda isim ve bilim olarak Oryantalizm yoktu ama Batılıların Doğuya,Türklere bakışı hemen hemen aynıydı.X.yüzyılın sonunda “kafir” Türklere karşı başlatılan Haçlı seferlerinde de Doğu(Şark) ve Doğu’yu temsil eden Türkler hakkında bilgisi yoktu Batı’nın,aradan geçen yüz yıllar içinde bilgisizliği geçmediği gibi halen devam ettiğini iddia edersem umarım bana karşı çıkmazsınız.Sözlerimin hemen sonuna Kemal Karpat’ın bir tespitini yazmadan geçemeyeceğim: (Batı’nın Türklere(Dikkat edilirse Osmanlı ve Türk terimlerini eşit manada kullanıyorum çünkü Avrupa’da olsun,diğer ülkelerde olsun,daha on dördüncü yüzyıldan beri Osmanlı ve Türk terimleri aynı anlamda kullanılmaktadır.Cumhuriyet Türkiye’si, tarihin ve kültürün devlet emriyle yaratılamayacağını ve silah gücü ile ayakta tutulamayacağını anladığı gün, Osmanlı dönemine karşı duyduğu tedirginliği bırakarak özüne dönebilecektir.Kemal Karpat)

Sayın Karpat’ın sözlerine katılmamak mümkün değil.Bu sebepten Türk ve Osmanlı terimlerini ben de kitabın pek çok yerinde aynı manada kullanacağım.

Batı’nın Türkler’ hakkında bilgi sahibi olmak için tek kaynağı tarihçilerdi,ulusal devletlerin kurulması aşamasında tarihçiler kendi ulusal devletlerinin varlık ve bütünlüğünü savunan yorumlar çıkararak ulusalcılık ideolojisinin temel araçlarından biri haline geldiler.(Osmanlı Türkiye İktisadi Tarihi. Prof, Şevket Pamuk.)

Bana göre Şevket Pamuğun tespiti genelde Avrupa özelde ise Balkan tarihçilerinin durumunu çok net biçimde anlatmaktadır.Bu bilgisizlik ve bakış açısı,Prof.İlber Ortaylı’nın Osmanlı Barışı isimli kitabında oryantalist olarak zikrettiği 18.yüz yılda yaşamış olan meşhur tarihçi Dimitri Kantemir’in de satır aralarında kendini belli eder:Dimitri Kantemir-Kantimir uzun yıllarını geçirdiği Osmanlı hakkında pek kötü konuşmaz,sadece o dönem Avrupa’sında yaygın olan bilgisizlikten biraz nasiplenmiştir.Kantemir Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş ve Çöküş Tarihi’nin ön sözünde Hristiyan tarihçilerin büyük yanılgıya düştükleri konuları sıralarken listesine, Türk adı ve Türk Ulusu hakkında bilinenler ile Osmanlı hanedanın kökeni’ninden bahseder.

Önsözün ilerleyen sayfalarında yer yer Hristiyan tarihçilere eleştiriler getirir ve kitabını yazarken yerli tarihçileri ve Hoca Sadeddin Efendi’yi tercih ettiğini özellikle belirtmektedir.Kantemir bir paragrafta Hristiyan tarihçilerin belki de kıskançlıklarından Osman Beyi silik bir kişilik olarak gösterdiklerini,Bizanslı tarihçi Chalcocondylas’ın Osman Bey’in erdem bakımından olduğu gibi kökeni itibarıyla kendini ortaya koyduğunu belirtmektedir.Kantemir’in bir cümlesi ilginçtir. Dünyanın en uygar uluslarının durumu bu iken koyu bilgisizlik içindeki uygarsız kavimlerin hali nice olur. Dimitri Kantemir-Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi-Çeviren Dr.Özdemir Çobanoğlu)

Dimitri Kantemir henüz Ertuğrul Bey’in babasının adını bilmediği gibi Süleyman Bey’i Nera beyi-neyse-olarak zikretmekte,ona göre Süleyman Bey Büyük Cengiz Han’ın peşinden gitmek hevesinde olduğunu iddia etmesi yetmezmiş gibi kendilerini (Uygar) olarak nitelerken Türkleri uygarsızlıkla(burada Medeniyetsiz çevirisi daha uygun olurdu kanaatindeyim) suçlayabiliyor. Bunları yazdığı tarih 18.Yüzyıl yani 1700’lü yıllar.

Prof. Pamuk’ un ifade ettiği gibi Dimitri Kantemir vb.lerinin yazdıkları devletlerinin bakışını oluşturan şeyler aynı zamanda.Dimitri Kantemir’in söylemi o zamanda adı konulmamış olsa da Oryantalizm’in yansıması değil midir sizce de? Bu gün için Dimitri Kantemir’in tarihi ve Türklerle ilgili sözlerinin mesnedsiz iddialar olduğunu söyleyebiliriz.Hatta şu şekilde bir karşı iddiamız da olabilir:Batılı tarihçileri bir dereceye kadar anlayabiliriz.Nihayetinde Osmanlı ülkelerini fethetmiş, kendilerinden daha iyi bir yönetimle 400 yıla yakın yönetmiş.Osmanlı hakkındaki bu tür basma kalıp,yanıltıcı ve zarar verici ifadeler hakkında Daniel Goffman Osmanlı Dünyası ve Avrupa 1300-1700 isimli kitabında,Osmanlı hakkındaki genel Batı bakışıyla ilgili tespitlerde bulunuyor.Yazdığına göre:Yayınlanan bir Osmanlı tarihi şu cümleyle başlamaktadır. Osmanlı İmparatorluğunun yaşam nedeni savaştı.Bu ifade zararlı,yanıltıcı ve basma kalıp bir ifadedir.Ama aynı zamanda Osmanlı’ya bakışı tam olarak ifade etmektedir.Adı verilmeyen kitabın yazarına göre Osmanlı ülkesindeki belaların temel sebebi barışın başlaması yüzünden ülkedeki şan ve ganimet beklentisi içindeki insanların yaygara koparmasıdır.Bu cümleler aslında Batı’nın Osmanlı’nın şahsında Türklere ve Doğu’ya bakışının tam da kelimelere dökülmüş halidir.

Adı verilmeyen kitap yazarının bilmediği veya bilerek yazmadığı gerçekler vardır.Osmanlı Devleti’nin kurulduğu çağlar savaş çağlarıydı.Bir kaç yüz yıl öncesinde Moğollar barış yanlısı oldukları için mi Buhara,Taşkent,Semerkant gibi kültür şehirlerini yerle bir etmişler ve Anadolu’ya gelmişlerdi?Veya Haçlı savaşları barış için mi başlamıştı ve Haçlılar ellerinde çiçeklerle mi Kudüs’e kadar gitmişlerdi?Osmanlı’nın Rumeli’ye çıkışı bile muhaliflerine karşı Bizans İmparatoruna yardım etmek için değil miydi?En basit şekilde ifade etmek gerekirse Dünya tarihi savaşlar tarihi değil midir?Hatta teknoloji bile savaşlar yüzünden gelişmedi mi?İnternet olası bir savaş riski için icad edilmedi mi?Batı devletlerinin yüz yıllar boyunca tüm çabaları Osmanlı devletini askeri olarak yenmek değil miydi?1360-1396 yılları arasında en az dört büyük savaşta(Sırp Sındığı, Çirmen, I. Kosova ve Niğbolu) Batılıların ellerinde çiçek mi vardı?Bu savaşların sebebi barış ortamı oluşturmak için miydi?

Osmanlı karşıtlarının bu sorulara makul ve mantıklı cevaplar verebileceklerini sanmıyorum. Yukarıdaki sadece birkaç soruyu mantıklı cevaplamaya çalışırsanız Orta ve sonraki çağları o günkü şartlara göre değerlendirmek zorunda kalırsınız ki,bu durumda Osmanlı karşıtlığını bir tarafa bırakmanız gerekir.Adı verilmemiş kitap yazarı medeniyetini görmeden Osmanlı’yı sadece militarist bir devlet olarak değerlendirdiği için belgesiz ve yanlı ifadeleri olacaktır.

Osmanlı’yı militarist bir devlet,her görevlisini ve hatta vatandaşını çılgın bir asker olarak görenler önce kendilerine bakmalılar ve Amerikalıların Kızılderilileri nasıl Barışçıl! Yollarla ortadan kaldırdıklarını veya Fransa’nın Cezayir’de yaptığı Barışçıl! uygulamaları düşünmeliler.

Goffman’a göre yazar Osmanlılarda derinlere kök salmış bir saldırganlık olduğunu savunmaktadır.O zaman şunu sormamız gerekmez mi?Avrupa’da farklı mezhepten oldukları için insanları Osmanlı mı katletmiştir?(“deli” günümüz Türkçe’ sinde gerçekten“kaçık” ya da “aklını oynatmış” anlamına gelir;öte yandan Osmanlı Türkçe’sinde ki daha doğru karşılığı“ cesur” hatta“ kahraman” olurdu)ve ayrıca tehlikeli bir boyutta kabul görmüşlerdir…Gerçek şu ki, böylesi betimlemeler, zengin ve çeşitlilik içeren bir dünyanın tek bir yönünü vurgulamaları bir tarafa, erken modern çağda Avrupa’daki hemen hemen her devleti açıklamak için de kullanılabilirlerdi. Erken modern çağdaki Habsburg, Fransız ya da İngiliz devletinin var olma nedeni sanki savaş değil miydi? İngiltere’de, yerel birimlerdeki polis şefleri aynı zamanda hem polis hem de asker değil miydi? kaşarlanmış “deli”lere karşı bir grup köylüyü ardına takan Münzevi Peter, Hıristiyan çocuklarını ölümüne Haçlı Seferlerine götürenler ve birçok aşırı dindar Hıristiyan,inançlarına, en az çılgın Osmanlı askerleri denli bağnazcasına bağlı değil miydi? Osmanlı Dünyası ve Avrupa-1300-1700 Daniel Goffman”

Daniel Goffmann tespitlerinde son derece haklı. Deli ve Kara lakapları Osmanlı’da kahraman anlamında kullanılırdı.Mesela Süleyman Paşa,I.Murad Ve Lala Şahin Paşa’dan sonraki dördüncü Rumeli Beylerbeyi Kara Timurtaş Paşa esmer olduğu için değil kahramanlığından dolayı Kara ünvanıyla tanınmış/anılmıştır.Deli birliği Akıncı ocağının fiili olarak etkisini yitirmesinden sonra kurulan bir birliktir.Deliler savaşa en önde girerek canını hiçe sayan askerlerdi.Ellerini silah olarak kullandıkları biliniyor.Sanıyorum Polonyalılar 17.yüz yılda deliler birliğine benzer birlikler kurdular.Birlik askerlerinin her birini 30 ev finanse ediyordu.Görüldüğü üzere Batılılar kendi ülkelerinde olabilecek şeyleri bile Osmanlı’yı aşağılamak adına kullanabiliyorlar.

Türklere Karşı Yapılan Haçlı Seferleri kitabının yazarı Raşid Erer Batılıların bakış açısını anlatırken,Batı aleminde son iki asırdır siyasi sebeplerle bir yıpratma hareketi görüldüğünü,diğer milletleri tevsik(belgelendirilmeyen) edilmeyen iddialarla küçültmenin insanların birlikte yaşamalarına zarar verdiğini,kasıtlı iddiaları çürütmek için adı geçen eseri meydana getirdiğini yazar.İstanbul, l Temmuz 1947,Râşid Erer

( Büyük Osmanlı-oryantalizm 1 başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 8.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.