Aralığın ilk hecesi…
Sarkıtların izdihamına muadil bir
düşün de ilk karesi.
Edimlerde ne çok katre.
Aşka bağdaş kurduğum menevişli her
renge körkütük aşığım: dengimde yok asla hüsran belki kaykıldığım o son eksen.
Satırlar kayıp geçiyor gözümün
önünden ve çökmüş şebekesi ölü şiirlerin tıpkı batık kentin de efsanesi,
Huda’ma dönük yüzümde elemle içli dışlı bir var oluş şarkısı ve tüm dikenler
patlattı balonları aşka âşık bir sandukada saklı kalan yarım belki edası yürekte
tükenmeye delalet bir gecenin ilk saatiyim ve iliklerine kadar üşüyor ilklerim.
Zabıt tutan yaralı küre.
Sabıkalı yüreğim tek göz şiirde
dalyalarca acı sırtlandığım belki bir beynamaz gölgede saklı tümden gelen
yanılgılarım.
Sevdiceğim gök kubbe.
Sefasını sürüyorum yalnızlığın ve her
işgüzar şiirde bir çentik daha atıyorum biten ölü güne.
Ölü gömücü hezeyanlar yüklenmiş nice mahlûkat
ve insan olmanın öz güveni değil öz verisidir yaşadıklarıma bir kulp takmak
adına hazine sandığımda saklı gelinliğim ve duvağı yırtık düşler perçemlerime
yağıyor.
Her halükarda sabrıma.
Her köşede içimdeki ayraca.
Her yarında saklı iken dünüm…
Boykot ettiğim ömrün de hulasasıdır
yüreğimden dökülen küller ve sevdalı mizansende tutuklu sol yanım, seyyah ömrün
de güncesidir ölü turna.
Göğün dolaylarında şakıyor gece.
Sancılı bir ölüm ve sevdalı bir ömür.
Lal satırlar ayyuka çıkardı
yalnızlığımı.
Göğün sevdalı yıldızı.
Yeryüzünün sevdalı gülü.
İsmimde saklı asalet belki de
kürediğim düşlerde saklı onca hezeyan yüklü metanet.
Bir sükûn bir de sütun dolu heceler
aşkın kıyıma uğradığı gün gibi aşikâr.
Boyadığım beyitler var elbette
kanımla ve tükenen mürekkep boş sayfalar rahmimde doğuma hazırlanıyor gecenin
usulca kulağını çekip asılıyorum karanlığa.
Fısıldayan rüzgâr.
Enkazım.
Endamlı sırdaşım sevdalı kalemim.
Bir koşut.
Bir konuk.
Hayır, hayır, uğursuz baykuş ve
gözlerine mil çektiğim ölü hikâye kahramanlarım sandığımda gömülü de esrarım.
Her hatim indirildiğinde ruhumu
fırlatıyorum boşluğu ve ölüm dilenen bir bedevi olmanın verdiği ayrıcalıkla
insanlığımı sorguluyorum deli gibi belki de sorgulandığım bir ömre de atıfta
bulunduğum tek gerçektir.
Ölüden bozma canlar.
Canlar cansız üzünçlerin de
şahikasıdır.
Sözcükler…
Yaralıyım ve Yaratana âşık bir
dünyalı oysaki aşk küresinde bulutlar oynaşıyor ve mütemadiyen yazıyorum
hikayemi.
Yoldan çıkan düşler… kabir azabı.
Yola çıkan yıllar… kebir hesabı.
Bir t-cetvelinde saklıyım belki de
mesleğime ihanet edip de düşmüşlüğümdür yollara ve yere batasıca hayallerim.
Her açtığım artı parantez.
Ve nice ayraç.
Ölümü giyiniyor zangoç.
Her ezan vakti ruhumla tempo
tutuyorum dualarıma ve mavi kasnağı hüznün.
Ömürlük sevdiğim ne çok ne çok insan.
Kendimi terk ettiğim bitimsiz hazan.
Bir ruhuma gebeyim bir de hüznüme ve
bedenimden ayrı düştüğüm sırtına konduğum rüzgârın da tefe koyduğu ölü bir
yaprağım ne de olsa azamet bekçisi nice yalan nice insandan kulağıma çalınan.
Sözcüklerin kökünü kazıyorum ve
sevdalandığım her mizansende dünümü boykot ediyorum ve özenle serildiğim ölü
toprağım her tebessümümü öldürenlere sitemim ki asla da çok şey istemedim ben
hayattan.
Sevgiyi şiar edindiğim ve asla
şairliğimi tasvip etmediğim.
Ülkümde saklıyım bir de ülkesine âşık,
bir bıçkın faniyim ki kan kusup kar kürüyorum kandığıma delalet her fanide
saklıyım ve hüznüne sadık bir otağıyım.
Mimlenen ismim.
Miadım dolmasa da mirasım…
Sefil yüreğimde kazıdığım ismimle
fevri ruhuma bir ilik açıyorum bir de kaçıyorum ardıma bakmadan.
Sevmek hep ilkemdi madem, matem miydi
illa ki payıma düşen?
Ve altına imzamı atıyorum yaralı
dünyamın.