Bir zincirin son halkasıyım, kıyıma uğramışlığın da muadilidir şiirlerin efkârı belki de kusursuz olma istemine yenik düşen mağdur bir düşün de ta kendisi.

Atıfta bulunduğum soytarı gecenin nazarında aymazlığın da ısrarıyla nöbete durduğum haleti ruhiyeme verip veriştirdiğim her ç/ağrı gözlerden ırak da bir muamma iken iklimin sönük ferinde katıksız serptiğim yıldız tozu.

Aykırı varlıklar karıp da karanlığı atağa geçen her ezeli acı nihayetinde şiire mesnet adanıyor hece hece ve gaipten gelen hüzne de teğet geçiyor imler ne de olsa muteber yalnızlığın kayrasında çiçekler soluyor hece hece ve göğün makberinde saklı ıssızlıkla yeknesak tümceler ansızın peyda oluyor bir kıtanın uzvu gibi bir de sonlanması dilenen ömür gibi açığa çıkıyor zaafları bilinmezin indinde bir numune ararken kendine denk düşüyor evren ve muhalif tümden gelen hezeyanla şerh düşüyor bulutlar en noksan varlık iken beşeri kaygıların da korkuya eşlik ettiği.

Her halükarda ısrarlı bir yalnızlık ve asla da minnet etmeden tek bir beşere niyet ediyor şarkılar ve göğün komplimanları ile yüzü kızarıyor yerkürenin.

Kimi zaman mesnetsiz bir itham ve kıvılcımlar saçan şaşı gözlerinde rüzgârın hurafeler azığa alıyor gerçekleri.

Kıblesinde ölü beyitlerin kırık sarkacı belki de hüzünlü kalbin en yakın sırdaşı.

Zaruri gölgesi ölümsüzlüğün diline düşüp de ölümlü ayracı her nota verilen edimde elbet rüştünü ispatlıyor kimliksiz düşler ve açık ara farkla evriliyor metruk düzen.

Bir hitapsa aşk.

Bir hicrana denk düşüyorsa yıldızların açgözlü sırları.

Bir edimde vuku bulan isyanla top tüfek kuşanıyor mahkûm edilmiş yürekler elbette aşkın istikrarsızlığında rücu eden bir matem ıssızlığı örten ve kamikaze imler tereddüt yüklenip insan olmanın hikâyesini yazıyor kalem hele ki kale alınmazken satırlar aşka banıyor sevdalı manzumesini kırık yürek tıpkı coşku ve yokluk arasında gidip gelen sarkaca hükmediyor kader.

Mağdur düşler telkin ediyor gerçeğin ayazında üşüyen titrek elleri ile avuçluyor şahbaz gölgeleri belki de şiar ediniyor matemi her metruk hece ve kelimeler donup kalıyor Aralığın buklelerinde ocaklar sönüyor tıpkı askıya alınan mutluluk ile bezeli hikâyeler yarınlara erteleniyor ve yeni yıla sayılı günler kala kıssadan hisse çıkarıyor mağlup ve mağdur evren.

Katsayısı nice efkârlı hece ve temkinli gölgeler şuasında gölgesine sığınan arpacı kumrularına denk düşüyor şair ve hüzünlü mısralar hele ki kelebek ömürlü şiirler pür nâkil dökülüyor yüzünden feleğin.

Coğrafyası umut olan gizem.

Aşkı sırdaş bilen kelam.

Yetimliğin maruzatı ise kök söktürüyor öksüz şiirlere.

İçine çektiği nefesi saklı tutarken meltem ötüşen bülbüller cennete kavuşma arzusuyla kırağı çalan her acıyı gül bilip aşkına sırdaş kılıyor soğuk mevsimi belki de nefsine sahip olamayan yaralı ve azgın nesil endamlı bir yoksunlukla şerh düşüyor satırların tüm şehvetli sesini yok sayıp da ömürlük bir sevdayı sırtlanıyor şair.

Demli mizacı yorgunluğun.

Densiz cüreti ile mevsime gebe rüzgâr atıfta bulunuyor askıya aldığı maziyi bir kalemde seriyor kâinatın önüne.

Civcivli bir yoksunluk ve meali asla dile gelmeyecek duygularla sırdaş kim ise emsalsiz dokusunda saklanıyor bilinmezin.

Her hoyrat vuruş.

Çakrası yüreğin.

Dengi olmayan hangi yürekse kepaze bir imgede gözünü sakındığı bulutlara veryansın ediyor göçmen kuşlar ne de olsa göç mevsimi geçeli çok oldu ve esir düştükleri yaralı coğrafyasında aşkın hummalı bir seferberlik elden gelen ne ise belki de el, el üstünde kayıt açıyor bir bir melekler ve edasına yenik; sedasına tutuklu bir manivela ile yola düşüyor acılar günün çeperinde kâh izdiham kâh sükûn arayışı ile infilak ediyor yerküre ve dolduruşa gelen göktaşları birer birer uğurluyor geçmişin isinde saklı bir iç çekiş ile nemalanıyor kara delikten.

Boyutsuzluğun izdihamı.

Bir belirteç kimi zaman yalnızlık.

Tanrısız düşler açığa alınıyor ve Rabbine sığınan tüm kâinat aşkı rahmet bilmenin ötesinde aşkla yoğuruyor günü ve ömrü belki de kayıtsızlığına şerh düşüyor matem, zemherilerde ölmeyi bekleyen yaralı bir kuşun da son ötüşüne tanık iken Yaratan.

İzafi mutluluğun son demlerinde…

Acıların da kayrasında.

Şehla gözleri evrenin kapanıyor ne zamanki Yaratan buyurmuşken secdeye varmasını İlahi duygular da şahlanıyor kimi zaman bir med-cezire yenik düşen kimi zaman kifayetsizliği ile içine kapanan devasa gölgeler tüm acıların arasına birer ayraç koyuyor belki de geleceğin fermanı şimdiden yazılıyor ve imleci aşk olan her duyguyu da sırdaş biliyor melekler tek kalemde ölümü dillendiren bir iç çekişle son uykusuna dalarken düşler.

Makberi çağrıştırdı düşlerim ve tevazuu yüklenip dümenine geçtim şehrin.

Bir yakamozdu beni çağıran ve isyan bayrağını açan baykuş.

Kilosu kaçaydı acıların ve kayrasında ne saklıydı düşlerin?

Firar eden gölgeme atıfta bulundum ve sükûnetimi koruyup sığındığım dualarımda körebe oynayan hecelere alkış tuttu şahika.

Israrla sevdiğim gezegende yalnızdım ve az evvel örtmüştüm üstünü kirli ayaklarını baykuşun.

Sitemin diyezi idi ödediğim diye; aşkın da makber niyetine sığındığı.

Bir duvara toslayıp kaçtım gerisin geri ve lenduha kapılara rast geldim açmadığım kadar da açmıştım b/ağrımı ve sözcüklerdi kefeni acılarımın, tıpkı tavus kuşu gibi kibirle kabarıyordu yüreği matemin ve tek vuruşta yere serildi gecenin soluk yüzü.

Bağrımda yanan bir meşale ve öksüzlüğün ritmi ile teyakkuzdaydım satırlara sığmadığım kadar kalıbımdan çoktan firar etmiştim bile.

Tek karede saklı olsaydı keşke yüreğin izdihamı.

Keşke bir hurafe olsaydı aşk.

Balçığı dünün efkârına yenik düşüp de…

Seyisi satırların elbette kamçılarken dizeler.

Bir rubai idim kimi zaman ve hangi haleti ruhiye ile düşmüştüm yollara?

Bir yılkı atına ters bindim ve tersten okudum evreni.

Karakaşına kara gözüne âşıktım madem matemin, aşkı sayaç bildim özlemi sarkaç ve sarnıcına gizlendim rüyaların.

Metruk düşler ve izbelerde uğultular.

Kanayan nice coğrafya ve sahile vuran ölü bedenleri bebeklerin aşkı ile birlikte yüreği de kopup gelen ummanlardan.

Gölgelerin hatırına sustum.

Aymazlığında karanlığın içimden bir dilek tuttum.

Tastamamdı işte koyuverdiğim rehavet ve gönülsüzce çark ettim belki de hummalı bir yürekti benimki geceyi kepaze günü ise ölü bilen ve temkinle sevdim aşkı ve ihtirasını kovaladım bulutların.

Pişekâr bir gölgenin uzvu idim ve titrekti ruhum ki kalıbından taşan duygulara parmak bastım aşkı da ucuna taktım kayan bir yıldızın kuyruğunda taşkına sebebiyet veren coşku ile gölgemi ihbar ettim Tanrıya ve matemin dolaylarında gagaladım yalnızlığımı hele ki ötelendiğime delalet efkârın da kuyruğuna b/astım yüreğimde kalan son üç beş kırıntıyı.

Sevdalı mizansende bir ayrık otuydum ve düşlerin kabrine serildim boydan boya ne de olsa geceyi şevk bilmiştim ve özlemi de rahmet sonra da kukumav kuşlarının kulaklarına fısıldadım.

Belli belirsiz gülümsedim.

Sustu evren.

Çatallı sesinde matemin kuluçkaya yattım: yeniden doğmak adına doğurmalıydım hem hüznüme daha başka nasıl çoğaltırdım ki?

Yakamozun güncesi idi karanlığın da ta kendisi.

Muteber rüzgârın diri tuttuğu ruhumla kapıştım ve tuzağa düşmemek adına sürtüştüm kederle.

Muhtelif gölgeler yüreğin seyyahı idi madem…

Rücu eden bir lütuf ve devasa bir ışık ne de olsa halesiydim karanlığın ve dolduruşuna geldim kalemin.

Bir beyit ise serildiğim ve bir inkârsa yüreğin de yüz bulduğu…

Mevsimin tenine dokundum: titredim.

Aşkın na’şına serildim: tünediğim ağaç kovuğunda billur sesli bülbüle âşık oldum.

Güllerin sevdalandığı bahçenin tek müdavimi de değildim ve yokuş aşağı düşen her yetim şiirde kendimi buldum ve avundum sonramı yekten umut belledim; önceme yenik düştüm ne de olsa anda saklı bir kayıttım belki de ansızın firar edecek bir gökkuşağı elbette muzip sesinde gölgemin ben yüreğin dalkavuğuydum rahminde gecenin bir seferi.

Ölümden alıp da başımı.

Sevgiyi nasıl ki katık yapmıştım.

Rahmet tevazu yüklüydü aşksa istikrarsız.

Geceye minnet ettim güne de taziyelerimi sunup yarın belledim: ölümlü bedenimde bir katrem daha ziyan olmasın diye sığındım metanetime ve rehavet yüklü kozamdan firar ettim her imleci yoksunlukla sıvadım ve aşka hürmet ettim yüz göz olduğum acılarla hemhal ömrün sabıka kaydında bir gül olmaya yeminliydim madem ve ismimle müsemma bir şiir giyindim; mintanı aşk olan bir seyyah imge ile sözlendim ne zamanki metin bir canlı olmaya ant içtim ve serildim zemine ehli beyit bir nida ile içime ektiğim hüzne bandım şiiri ve kulp taktım her dizesine ısrarla severken talep bile etmedim sevilmeyi ve hükümranlığında İlahi Gücün son noktayı koydum geceye ve hüzne tek saniye bile duraksamadan döndüm arkamı ve terk ettim bedenimi; belleğimi de kolaçan ettim ki uyandığımda yeni bir kimlikle gözümü açayım rahmete ve yeni hayatıma ta ki sonsuzluk ile ihya olacağım bir güdümde ben eleme şerh düşmüşken…



 


( Bir Dilek Tuttum İçimden... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 5.12.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.