İnsanlık, ilk insandan beri yüzyıllar da geçse değişmedi.  Bir arpa boyu yol alınamadı iyiden, doğrudan yana… Bilemem çok mu karamsarım? İnsan DNA’sında mı saklı daha çok olumsuz duygular. Kutsal kitabımızda yazar Hz. Âdem’in oğlu Kâbil kardeşi Habil’i öldürmüş. Ki, Âdem babamız ilk atamız ve de peygamber. Çocukları bir birini öldürebilmiş. Habil, insancıllığın sembolü. Barışın, dostluğun, kan dökmenin karşısında bir insan figürü. Kardeşi ise hırsına, duygularına galip gelememenin tipik örneği… Tarih boyunca nice kıyımlar yaşanmış. Denir ki, kendi türüne acımazca kıyan canlı insandır. Kâbil ve ardılları hep iş başında olmuş çoğunlukla…

 

         Habil ve O’nun düşünde olanlar yok mu? Elbette var. Barıştan yana,  sevgiyi yücelten başta peygamberler, din uluları, felsefeciler hep eşitlikten, hakça paylaşımdan yana olmuşlar. Bunlar da elbet Habil soylular… Sözleri ne derece etkin olmuş. Tartışma konusu. Keza insanlık tarihinde barış içinde yaşanan yıllar savaşlı yıllara göre maalesef daha az.

 

         İnsanlık, günümüzde uzayın derinliklerinde keşifler yapmayı becerecek düzeye geldi. Buluşlar yapılıyor gün gün akla zarar. Geçmiş çağlarda toplu ölümlere neden olan hastalıklara çare üretiliyor. Fakat “İlim cehli gideriyor, insanlık öğretmiyor.” İlim ilerledi, kıyımlara, sömürüye çare üretemedi bir türlü. Çokça gördük örneklerini. Daha geçen yüzyılda iki büyük savaş yaşandı. Gümümüzde İslâm dünyası ateşler içinde. Kara Afrika bir türkü yenemedi kara yazgısını.

 

         Olumsuzluklara karşı duran Habil nesli de kahramanlar yetiştirdi yer karasında. Örnekleyeyim bazılarını.

 

         İslam Güneşinin henüz doğmadığı yıllarda bir haramiydi Ebû Zer. Kervanlara baskın düzenleyen, yağma yapan acımasız biri. Arap çöllerinin bir uslanmaz Bedevisi… İç hesaplaşma diyelim. Yaptıkları vicdanını yormuş olsa gerek.  Gidip İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’i bulur ve Müslüman olur. Haziran güneşinin ısısında eriyen buzullar gibi erir ruhunu saran kötü duygular. Benliğini sarmış olan hırs, acımasızlık… benzeri insanlık dışı duygulardan piri pak olur.

 

         Haksızlıklara karşı duran, gözünü budaktan sakınmayan bir cengâverdir artık Ebû Zer. Hem bedenen hem fikren savaşım verir. Yağma, yalan, riya… yoktur artık ak, pak olan gönül dünyasında. Peygamberimizden:

 

         “Gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebû Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur.” İltifatına mazhar olur. Bu büyük zat, halife Hz. Osman ve Muaviye’nin aşırı israflı tutumlarına muhalefet ettiği bilinir. Muaviye’ye:

 

         “Eğer sen bu sarayı halkın parasıyla yapıyorsan, ihanettir, kul hakkıdır ve eğer kendi paranla yapıyorsan israftır!” deme cesaretini gösterir. Bu din ulusu, Hz. Osman tarafından çölün tenha bir bölgesine sürgün edilir. Ve yoksulluk içinde ölür. Cenazesini yoldan geçen

3-5 kişi kaldırır. Ebû Zer mala, makama kıymet vermeyen haksızlıkların karşısında ölümü göze alan bir yiğit insandır. Ruhu şad olsun.

 

         Düşünmeden edemiyor insan. Nerede “Bir lokma, bir hırka” anlayışı? Nerede peygamberimizin sofrasında hiç bir zaman iki çeşit yemek olmaması? Ve şu ünlü hadis?

 

         “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir.”

 

         Tarihte güzel insanlara örnek çok. İşte peygamber torunu Hz. Hüseyin. O büyük insan doğruluk, adalet uğruna ölüme yürümüş. Bir ordunun karşısında çok az kuvvetle savaşmış. Canını feda etmekten çekilmemiş.

 

         Ebû Zer, Hz.Hüseyin gibi örnek insanları dışlayan zihniyet sözüm ona kendilerinin İslâmi ilkeler doğrultusunda eylemde bulundukları inancı taşımışlar. Oysa islâm peygamberi Hz. Muhammed’in uygulamaları, öğretisi Emevi, Abbasi ve idarecilerinin uygulamalarından tamamen farklıdır. Kutsal kitabın ve aklın yolunda yürümüştür peygamberimiz.

 

 

         Hanefi mezhebinin ünlü imamı Ebu Hanife Emevilerin son, Abbasilerin ilk yıllarında yaşamış bir kutlu kişidir. İlginçtir, bu büyük insan da her iki idare tarafından işkenceye tabi tutulmuş. Son semavi din de insanlık dünyasında soluklu bir barış sağlama başarısını gösterememiş. Acı olan bu.

 

         Fakat insanlık, semavi dinlere inansın, inanmasın özünde bulunan iyi damar nedeniyle olsa gerek hakça paylaşımdan, yiğitlik, doğruluktan yana nice güzel insanları da görmüş. Mala, makama değer vermeyen, toplum çıkarlarını kişisel çıkarlarının üstünde tutan insanlık için canını vermekten çekinmeyen yiğitler de yetişmiş. Anneler daha nice güzel insanlar doğuracaktır. İnsanlık ölmedi ölmeyecektir.

 

         Che Guevara, adı efsaneleşen siyasetçi, doktor, devrimci.  Emperyalizmine karşı savaş veren Küba devriminin lider kadrosundan. Bakanlık makamından feragat edip ezilen dünya halkları için mücadelelerle geçmiş bir kısa ömür.  Ki, ezilen halklar adına giriştiği mücadelede ölüme yürümüş bir kahraman. Bizde yok mu böyle yiğitler? Ölüme korkusuzca yürüyen. Elbet var.  Örnek: Deniz gezmiş, arkadaşları…

 

         Deniz Gezmiş,  ekonomik durumu yeterli bir müfettiş çocuğu. Yükseköğrenim öğrencisi. Rahatı seçmemiş. Günümüzde artık tescillenmiş, işgalci, ülkelerin zenginlik kaynaklarına el koyan emperyalizmine savaş açmış. Arkadaşlarıyla verdiği mücadele O’nu darağacına götürmüş. O, bugün ezilen, horlanan, emeği sömürülenlerin gönlünde yaşıyor…

 

         Maalesef ülkemizde bir kesim biçimsel olarak kutsal dinimizi yaşamakta. Büyük görgüsüzlük içinde düğünler, çocuklarına yaş günleri yapabilmekte. Aşırı israf almış başını gidiyor yılkı atları gibi. Diğer tarafta işsizlik diz boyu…

 

         Sözün özü, insanlık, din ilkeleri, insanın insanı sömürmesini hoş görmüyor. Dilerim Ebû Zerler, Hüseyinler, Che ve Gezmiş gibi insanlık önderleri ve onların haktan, doğrudan yana fikirleri, sömürücü, kan dökücülerin fikirlerine üstünlük sağlar. Silahlar susar dünya ufuklarında. Dil, din, renk… farkı gözetmeden bütün insanlar huzur ve barış içinde yaşama şansı yakalar.

        

 

        

 

 

 

 

        

( Ebû Zer Ve Bazı Ardılları başlıklı yazı sahara tarafından 20.11.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.