NURAY ÖĞRETMENİN
KESİP ATTIĞI TIRNAK KADAR OLABİLSEYDİNİZ O OTİZMLİ ÇOCUKLARI YUHALAMAZDINIZ.
Bugün Sizlere biraz benden bahsederken yazımın ana kahramanı iki sene aynı
okulda görev yaptığım öğretmen arkadaşım Nuray Yörük Gökmen olacak.
Evet, siyasi görüş ve dünyaya bakış açısından tamamen zıt kutuplarda olduğum
Nuray Yörük Gökmen’in muhteşem öğretmenliğinden bahsedeceğim sizlere ‘’Siyasetin canı cehenneme’’ Diyerek.
İlk başlarda kendimden biraz fazlaca bahsedeceğim için şimdiden affınıza,
sabrınıza ve hoşgörünüze sığınıyorum
***************************
2004- 2006 Yılları arasıydı. Ülkemizin en güzel köşelerinden biri olan Muğla
ili Fethiye İlçesine bağlı Çiftlik
Beldesinde toplam derslik sayısı on bir olan Ali Rıza Köse İlköğretim okuluna
Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak atanmıştım. Daha doğrusu devlet baba beni
Muğla merkez Turgut Reis Anadolu Lisesine Tarih öğretmeni olarak atamışken annemin
dayısının oğlu olan zamanın Milli Eğitim Bakanı Müsteşarının torpiliyle hiç
olmayacak bir işi oldurmuş ve tayinimi Fethiye’ye aldırmıştım. Bu sebeple
takıştığım il milli eğitim müdürü de ‘’ Madem öyle al böyle ‘’ Kabilinden beni bir ilköğretim okuluna Sosyal Bilgiler
öğretmeni olarak göndermişti.
Bir ilköğretim okulu aslında yabancısı olduğum bir şey değildi. Tam tersine
1989-1996 yılları arasında da Kocaeli’nin bir köyü olan Akmeşe’de hem de bir
yatılı ilköğretim bölge okulunda öğretmen ve idareci olarak çalışmıştım ve bir
ilköğretim okulu benim için ceza değil tam tersine mükafaattı aslında.
Her neyse..Asıl konumuz bu değil.
İşte o Çiftlik Ali RIza Köse İlköğretim okuluna bir gün yaşlıca bir vatandaş,
küçücük, sarışın, maviş gözlü bir kız çocuğuyla geldi ve okul Müdürü ile
konuşmaya başladı.
Dertliydi vatandaş. Derdinin sebebi de o küçük kız çocuğu idi.
Çocuğun, okulumuzdaki tüm çocuklardan çok farklı olduğu ilk bakışta
görülüyordu. Ben hemen anlamıştım tabii ki çocuğun farklılığının ne olduğunu.
Zira evladım Yunus’u ilk kez soğuk algınlığı sebebiyle doktora götürdüğümde
Yunus için ilaçlar yazan doktor sonra bana dönmüş ve ‘’ Hocam ! Telaşa kapılma, panik de yapma ama
senin çocuğun tek derdi soğuk algınlığı değil sanırım. Bu çocukta Down sendromu
olabilir’’ Dediğinde ilk kez adını duyduğum Down Sendormu idi
sarışın, mavi gözlü minik çocuğun farklılığı.
Doktor, Yunus için ‘’ Down Sendromu olabilir’’ dediğinde anlamamıştım tabii
ki? Neydi Down Sendromu? Nasıl bir
hastalıktı? Hastalık mıydı yoksa başka bir şey miydi hiç bilmiyordum. Sadece
hafızamda ‘’ Mongolizm’’ Diye bir şeyler vardı nereden kalmışsa...
‘’ Yani Mongolizm mi var benim çocukta? ‘’ Diye sormuştum. Doktor da ‘’ Emin
olmak için tam teşekküllü bir hastaneye, hatta tıp fakültesine gitmeniz
gerekir. Ben sizi Devlet hastanesine sevk ediyorum, onlar gerekli görürlerse
tıp fakültesine havale ederler.’’ Deyince
doktorun yüzüne karşı olmasa da içimden ‘’ Sensin geri zekalı. Benim
çocuğum sapasağlam.’’ Demiştim.
Sonrasında eşimin ısrarları ile devlet
hastanesine, onların sevkiyle Çapa Tıp Fakültesine geldik ve aylar süren tetkik
ve tahliller sonucunda ‘’ Keşke Down Sendromu olsaymış’’ Dedik acı gerçeği
öğrenince. Çünkü Yunus, Celebral Palcy denilen
ve Down Sendromuna rahmet okutan bir derde müptela idi.
İşte bu süreçte Down sendromundan otizme, otizmden disleksiye, disleksiden hiperaktifliğe o kadar çok şey öğrendim ki...
Pardon, öğrendim demek çok da doğru olmaz ama en azından farkında olmadığım pek
çok rahatsızlığın farkına vardım. Mesela o güne kadar Mongolizm ve zeka
geriliği olarak bildiğim şeyin Down Sendromu olduğunu, Down Sendromunun da bir
zeka geriliği olmadığını öğrendim. Hatta Down sendromluların bizden eksik değil
fazla olduklarını ( bir kromozom fazla ) olduğunu öğrendim. Ottan farksız,
iradesiz, hiç bir şey yapamayan insanlara otizmli dendiğini sanırdım, tam
tersine onun da bir zeka geriliği olmadığını, otistler içinden dahiler
çıktığını öğrendim. Mesela hiper aktifin hiç yerinde duramayan, düz duvara
tırmanan anlamına geldiğini sanırdım, tam tersine yerinden kımıldamayan
çocukların da hiperaktif olabileceklerini öğrendim.
Offf amma uzattım değil mi? O sarışın
minik kız, dedesi ve okul müdürüne dönelim.
Kısaca
o down sendromlu küçük kızı bizim okula yazdırmak istiyordu dedesi. Pardon,
yazdırmak değil de naklini bizim okula aldırmak istiyordu.
Adının Eda olduğunu öğrendiğim kız özel bir okulda okuyormuş. Dedesi tabii ki
dünyanın parasını döküyor okula. Lakin diğer veliler istemiyorlar Eda’yı o
okulda. En azından kendi çocuklarıyla aynı sınıfta olmasını kabullenemiyorlar.
Bunun iki sebebi var: 1- Down sendromunu geri zekalılık sandıkları için ‘’
Bizim çocuklarımız geri zekalı mı ki geri zekalı biri ile aynı sınıfta
okuyor?’’ İtirazları 2- Eda hırçın bir
çocuk. ( Bunu ilk zamanlarda bizim okulda da gördük.)
Okul Müdürü, Eda’nın belgelerine baktı. Eda 3. Sınıf öğrencisiydi. Bu durumda
eğer okula kabul edecek olursa Nuray Hanımın sınıfında okuyacaktı zira okulda
ilkokul kısmında her şubeden bir tane vardı.
Tecrübeli bir idareci olan okul müdürü Ali Çiftçi şimdi bir ikilemle karşı karşıyaydı. ‘’ Beyefendi ! Sen, dünyanın parasını dökerek özel okulda okutamadığın torununun bizim okulda okuyabileceğini mi sanıyorsun?’’ Diyebilirdi ama demedi. Demesine demedi ama mutlaka Eda’nın okuyacağı sınıfın diğer öğrenci velileri gözlerinin önüne gelmiştir. Onlar ne diyeceklerdi Eda ile kendi evlatlarının aynı sınıfta okumasına? Sonra Nuray Hanım? O ne diyecekti? Acaba ‘’ Koskoca Fethiye’de başka okul bulamadınız da burayı mı buldunuz?’’ Der miydi?