Sonbaharda traktörle sürülen bahçemiz ekime uygun
değildi. Bahçemizin çevresindeki çiftlerin diplerini sürülememişti. Sürülemeyen
yerleri otlar bürünmüştü alabildiğine. Isırganlar ve bilcümle kökü derinlerde
otlar. Önce otları temizledim çapayla. Beli elime aldığımda kanal görünümündeki
sürülen yerleri de belliyeyim dedim. Yoksa bahçeyi ekime hazırlamak olası
değildi.
İki
gün yetti bana yarım dönüme yakın bahçemizi bellemeye. Kökler temizlendi. Bahçe
ekime hazır hale geldi. Yeni satın
aldığım eldivenlerim yıprandı. Olsun. Güzel bir iş çıkardım. Usta işi, bellenen
ve otlardan temizlenen bahçenin görünüşü yorulmama değdi!
Kısmet
olursa fasulye ağırlıklı ekim yapacağız. Kabak, pancar, domates ve salatalık ve
de mısır başlıca ekeceğimiz ürünler... Geçen yıllarda da aynı ürünleri
yetiştirdik. Bu yıl için daha bir hazırlıklıydık. Sonbaharda doğal gübre ile
doyurduk bahçemizi. Emek vererek ve büyümelerinin her halini gözlemleyerek
ürünler yetiştirmenin zevki bir başka oluyor. Hele sofrayı süsleyen kendi
bahçemizin fasulye yemeği, yemeğin tadı…
Her ne
kadar Derince’ de zeytinlerin diplerini bellerken üzerimdeki hamlığı attıysam
da iki uzun gün çalışmakla hayli yordu beni… Bellemenin ikinci günü iş bitimi
evimizin balkonunda soluklandım. İçtiğim tavşankanı çayı her fırt çektiğimde
yorgunluğum bellediğim toprakta oluşan toprak kokusunun çevreye yayılıp
buharlaşması gibi yok oluyordu.
Anne-babamın
yaşadığı, babam Ali Ağa’nın (!) kapısına bir sürü koyun geldiği günlerdeki
tırpanla çayır biçmelerimin yorgunluklarına eş bir yorgunluk hissettim. Ne
yıllardı o yıllar! Gün doğmadan erken başlardı işbaşı. Çayır ve tarlalar
başlıca iş alanımızdı. Avuç içlerim nasırlanır, birkaç kez deri değiştirirdi.
İple
çekerdik güneşin batmasını. Evde sedire uzanıp kısa bir dinlenme ve akşam
yemeği sonunda içilen kırtlama çayla yorgunluktan eser kalmazdı. Gençtik.
Geleceğe umutla bakıyorduk. Gökyüzünün bulutlarla kaplanması yağmurun müjdesi
olurdu. Yağmur yağması, çiftte, çubuğa gitmemek, dinlemek demekti.
Biz
bahçemize dönelim. Evimizin balkonunda çay içerken doğanın senfonisi dinleyelim.
Deremiz olabildiğine coşkuyla şırıl şırıl akıyordu. Eriyen karlar ve suya doyan
topraktan çıkan kaynak suları coşturmuştu deremizi. Su sesine kuşların
şarkıları eşlik ediyordu. Senfoniyi kendini hissettiren kıble rüzgârı
tamamlıyordu.
Gençlik
yıllarında yağmurların yağmasını beklerdim dinlenebilmek adına. Bu kez ekim
yapabilmek için havaların açık geçmesi biricik dileğimizdi eşimle. Bellenen
toprak biraz kurusun istiyorduk, ekime hazır hale gelsin. Ve yağmur yağmasın…
Yeni
günle iş bölümü yaptık. Çapayla belirli aralıklarla derin olmayan çukurlar
eşeliyordum. Eşim, fasulyeleri çukurlara altışar, yedişer tane dökünce ben de üzerlerini
kapatıyordum az da olsa kuruyan toprakla… Daha önce traktörle naklini
yaptırdığımız doğal gübreden her çukura bir miktar serptik…
Amaç:
Zamanı verimli kullanmaktı öncelikle… Uzun yaz günlerinde avare avene günü gün
etmemek. Otantik deyişle bir baltaya sap olmak. Aile ve ülke tarımına katkı
sunmaktı karınca kararınca. Ayrıca ziyaretimize gelen dostlara doğal üretilen
ürünlerden sunabilmek… Kış için hazırlık yapmak tıpkı anne-babamın geçimini
sadece topraktan sağladığı yıllarda olduğu gibi.
Ekim
işine bir gün yetti. İş bitince ellerimizi açıp duaya durduk! Aman yağmur
yağmasın! Fasulyeler, kabaklar… yağacak yağmurlara karşı koyacak kadar boy
atsın.! Gençlik yıllarımı iyi anımsıyorum. Hava durumu ekim işi için
babalarımıza kolaylık gösterirdi. Hava bozsa bile uzun sürmezdi güneşe
hasretlik. Son yıllarda iklim değişti adeta. Bazı yıllar mayıs ayında günlerce
yağmurlar yağıyor. Çoruh Nehri boyunca üç adet barajın yapımı bölgemizde
iklimin değişmesine etki mi etti? Bilinmez.
Bir iş
başarmanın mutluluğu ve yorgunluk bizi erkenden uykunun tatlı sonsuzluğuyla
buluşturdu. Gece yarısı çatıdaki galvanizli saclara yağan yağmur katrelerin
sesiyle uyandık. Gök delinmişti. Hışımla yağıyordu yağmur. Bardaktan
boşanırcasına deyimi betimleyemez yağan yağmurun şiddetini. Kovalarla su
dökülüyordu yukarlardan sanki. Yandı keten helvası. Fasulyelerin boy göstermesi
bir başka haftaya kaldığının resmiydi yağan şiddetli yağış.
Üzüldük.
Yapacak bir şey yoktu. Gece boyunca yağmurun yağması devam etti. Babamların
yaşadığı dönemde kaygısızdım. Yağar eser yolcu havası der geçerdim. Babama
aitti sorumluluk.
“ Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum.”
Örneği, kaybettim babamı. Kör olmadım lakin
tüm sorunları omuzlarımda hissettim. Oysa ekonomik bağımsızlığa yıllar önce
kavuşmuştum
Sabahleyin ilk işim bahçeye bakmak
oldu. Yer yer minicik göletler oluşmuştu bahçenin muhtelif yerlerinde. Çamur
deryasıydı bahçemiz.
Yağmur aralıkla bir hafta yağdı.
Bazı günler bulutlar aralandı; güneş yüzünü gösterdi. Topraktan buhar yükseldi.
Hava açtı açacak derken mayıs yağmurları devam etti. Eskiler, kuraktan değil
aşırı yağmur yağarsa kıtlık olur derlerdi. Bu yıl taze, hoş kokusu farklı bir
lezzet barındıran fasulye, taze mısır yemek kısmet olmayacak mıydı?
Yağmurlar bir hafta sonra duruldu.
Güneş altın ışıklarını yaymaya başladı tepelere, çayırlara, dağa taşa… Bahçemiz
de nasibini aldı güneş ışığından. Bazen birlikte bazen tek başına bahçemizi
kontrol ettik eşimle. Bekledik sabah akşam. Ellerimiz koynumuzda kaldı. Çaresiz.
Nihayet bazı çukurlarda fasulyeler boy gösterdi. Eşim işin duayenidir. Bu cılız
fidelerden bir şey olmaz dedi.
Yer karasında sadece ölüme çare yok.
Mayıs ayı açık havalarla bahçemizde çekilen sular gibi elini ayağı çekiyordu.
Yeniden ekim yapmaya karar verdik…
Anı öyküm
devam edecek.