YARATICI-YARATMA
İlkel
dinlerde bile bir Yaratıcı inancının olduğu
bilinmektedir.Biyolojik Evrim Teorisi etrafında koparılan
fırtınanın temeli-bana göre-tamamen Yaratıcı inancıyla
alakalıdır.Evrim Teorisine bilhassa Ateistler sahip çıkınca ve
teoriyi(haşa)Allah'a kafa tutmak-Yaratıcıyı yok saymak olarak
kabul edince fırtına kopmaması elbetteki mümkün değildi.Uzunca
bir sürede bu şekilde devam etti.Piltdown adamı gibi bazı
sahtekarlıklarla Ateist Evrimciler Tesadüfü Tanrı yerine koydular
ve Yaratıcıya inananları ezmeye uğraştılar dersem yalan olmaz
her halde. Evrimciler yıllarca Tesadüfi yaratılışı kesinleşmiş
bilimsel bir argüman gibi kullanmaktan çekinmediler.Taki Big Bang
teorisi ortaya atılıp ispatlanana kadar bu devam etti.Big Bang
teorisiyle kesin olarak ispatlandı ki:Madde ve Evren ezeli
değildir.Kainatın başlangıcı vardır, yani yaratılmıştır.
Bana
göre Big Bang teorisinin ispatlanmasıyla yeni bir tartışma
açıldı.Kainat-Madde ezeli değil o halde bir Yaratıcı
olmalıdır.Eğer kendinizi Teist sınıfına sokuyorsanız problem
yok. Neden derseniz; Teistlerin Allah inancı elbetteki var ama ne
derece mantıklı olduğu şüphe götürür.Bunu şunun için
söylüyorum.Teistlerin çoğu (Caner Taslaman gibi istisnalar hariç)
Hıristiyan veya Yahudi. İnançlarının kaynağı ise kendilerine
göre kutsal ama kitapları rahip ve hahamlar tarafından
değiştirilmiş.
Hz.İsa’dan 300 yıl sonra toplanan İznik
konsülünde rahiplerin yazdığı semavi olmayan 400 incil
vardı.İncil sayısı 4 e indirildi.Hıristiyanlık
Paganist-Putperest bir din haline getirildi.
Aynı durum
Yahudilik ve Tevrat için de geçerlidir.
Bazı yazarlar
Tevrat’ın içindeki bilime aykırı hususların sorumlusu
olarak,hahamların Tevrat’a yaptıkları bu tip müdahaleleri
görmektedirler.Yahudi mezheplerinden Samiriler’in kabul ettikleri
Tevrat’ta,günümüz Tevrat’ına göre önemli farklar olması da
günümüz Tevrat’ının, Hz. Musa’ya verilen Tevrat’ı tamamen
temsil ettiğini söyleyemeyeceğimizi gösterir.(Caner
Taslaman-Evrim Teorisi,Felsefe ve Tanrı sayfa 339)
Kaynaklardan
varılacak sonuç basittir:Kaynağı vahiy olmayan İncil ve
Tevrat’taki inanç sistemi insani bir sistemdir.Yanlıştır.Bozulmuş
Yahudilik ve Hıristiyanlık dininin inanç sistemiyle olması
gereken bir Yaratıcı fikrine ulaşılamaz.
Geçmişten günümüze Kainat, Dünya, İnsanlar
ve diğer canlılar ile ilgili tartışmaların temeli Yaratıcı’ya
inanıp İnanmama temellidir.İnsan ruh ve Nefs sahibi olarak
yaratılmıştır.Nefs,hem insanın maddî varlığını ve hem de
insanda var olan fakat gözle görülmeyen, iyi ve kötüyü arzu
eden manevî varlığını ifade eder: "O, sizi bir tek candan
yaratandır. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma
yeriniz var. Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı
açıklamışızdır. En'âm : 98; "
"Ben
nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç,
nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir" dedi.
Yûsuf :
53
Nefs mahiyeti itibarıyla Yaratıcı’ya inanıp itaat etmeyi
reddeder.İnsan aynı zamanda akıl sahibidir.(Kur’ân-ı Kerîm’e
göre insanı insan yapan, onun her türlü aksiyonlarına anlam
kazandıran ve ilâhî emirler karşısında insanın yükümlülük
ve sorumluluk altına girmesini sağlayan akıldır.)Pek çok kişi
Allah-ü Tealanın ihsanı olana akılla Yaratıcı’yı eserlerine
bakarak itaat etmesi gerekirken Nefsine uyarak inkara
yönelmiştir.Kainatın ezeliliği,maddenin ezeliliği fikrinin
ortaya çıkış sebebi de budur.Allah’a inanmayan ya Madde’yi ya
da tesadüfü Tanrılaştırır.Yani nefsini tanrılaştırır.
Nefsini kontrol altına alabilen kişi Meleklerden bile üstün
makamlara çıkarken nefsini tanrılaştıran da hayvanlardan bile
aşağı mertebelere iner(esfeli safilin)
Yaratıcıya inanma
fıtrattır.(Yaradılışın gereğidir.)Maturîdiyye mezhebine göre
Allah'a iman, insan fıtratının icabıdır.Kur’ân-ı Kerîm
Allah’ın varlığını,insanlar tarafından tabii olarak kabul
edilecek bir konu olarak telâkki eder(dia-Bekir Topaloğlu)
İslam
dinine göre, Allah âlemden ayrıdır; âlemin yaratıcısı ve
mutlak hâkimidir. O'nun yüceliği, kelime anlamı ile ele
alınınca,Kendi arzuları dışında hiçbir kanun ve kural
tanımayan bir mutlak hükümran (Kur'an, Abese Sûresi (Sonra
dilediği bir vakitte onu yeniden diriltecek.22) biçiminde ifade
edilmiştir.""Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri
de yaratmıştır." Sâffât : 96)
Ayeti
bu mutlak hükümranlığı ifade yollarından biridir. Allah mutlak
olduğu için Kendi kararları ve buyruklarıyla bağlı
olamaz.(Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp
bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfûz) O'nun yanındadır. Ra'd : 39)
İslam Kelamı Prof.Mehmet Dağ.
Hafızamda
Matrix filminden iki sahne var.İlk sahnede Morpheus Neo’ya
sorar.Kadere inanır mısın?
Cevap:Hayır.Hayatımın kontrol
edilmesi fikrini sevmiyorum.
İkinci sahnede
Kahin odaya giren Neo’ya oturmasını söyler.Neo önce
oturmaz.Sonra oturur.Kendim oturmak istedim diye açıklama yapar.
Günümüz
insanlarını bundan daha güzel anlatmak mümkün olmazdı her
halde.Kontrol edilmek istememek, dolayısıyla üstün olduğunu kabul
etmek zorunda kalacağı Yaratıcı’yı reddetmek.Yaratılış
tartışmalarına bu yönden bakmak lazım diye düşünüyorum.Beyninin sınırlarını
zorlayan insan oğlu kaderi ve Yaratıcı fikrini kontrol edildiğini
düşündüğü için kabul etmek istemiyor.Tesadüf veya maddenin
ezeliliği fikri Allah’a iman etmekten daha kolay geliyor insana.Bu
sayede her türlü imani sorumluluklarından kurtulmuş
oluyor.İnsanın sahibi olduğu nefs yaratılışı itibarıyla
kendinden üstün bir varlığı(Allah) kabul etmemek için çaba
içinde.Bu çabasıyla ya ürettiği birbirinden farklı putlara
tapmayı veya tesadüfe, maddeye ilahlık isnad ederek
mükellefiyetinden kurtulmaya çaba harcıyor. Kendisine
Allah’tan(cc) başka ilahlar bulmaya çabalayan birini
Allah’a(cc)-ne kadar bilimsel delil ortaya koyarsanız koyun-
inandırmak mümkün olmayacaktır.(Misal Ebu Lehep ve Ebu Talip
Peygamberimizin(asv) amcalarıydılar ama iman etmediler.Ebu Cehil
arkadaşıydı iman etmedi.İnanmayanların bir kısmı toplumsal
sebeplerle,(Kazanılmış acizlik olarak tarif edebileceğimiz
Atalarımızın dini açıklaması) bir kısmı kibrinden
(zekası,zenginliği veya iktidarı),bir kısmıysa
inadından (peygamberi aşağı görerek kabullenmeme) inkar
ediyor.Eğer Kur’anı Kerim’deki Peygamber kıssalarını
okursanız eminim hak vereceksiniz.
Yaratıcıya inanıp
inanmama konusu karmaşık bir konu.Bu kapsamda insanların üçe
ayrıldıklarını biliyorsunuz. Teistler-Monoteistler(Tanrının
varlığını,dinleri,peygamberleri kesin olarak kabul
edenler,Deistler(tanrının varlığını kabul eden ama
Peygamberleri ve kitapları kabul etmeyenler)Ateistler(Tanrı
tanımazlar-Tesadüfü veya Maddeyi Tanrı yerine koyanlar.)Bu üç
gurubu incelemek gerekirse: Monoteist kelimesi Tek Tanrılı dinler
de denilen İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudiliği tanımlamak
için kullanılıyor.Monoteis dinlerin Tanrı-Allah inançları
birbirinden farklılıklar arz ediyor.Yahudiler tanrılarını
millileştirdikleri,Hıristiyanlar üçleyerek (teslis) putperestliğe
kaydıkları için Yaratıcı inançları sorgulanmalı bence.İslam
akaidinde ise asla acziyet ve yaratılanlarda olabilecek vasıflardan
uzak tutulan bir Allah inancı vardır.Kur’ân-ı Kerîm Allah’ın
varlığını, insanlar tarafından tabii olarak kabul edilecek bir
konu olarak telâkki eder.(dia-Bekir Topaloğlu)
Yaratmanın
Arapça karşılığı olarak İslâmî kaynaklarda en sık geçen
kelime halktır;sözlükte “yaratmak, meydana getirmek, bir şeyden
yeni bir şey icat etmek, imal etmek, ölçüp biçmek (takdir)” ve
mecazen “yakıştırmak, uydurmak” gibi anlamlarda
masdar,“yaratılmışlar, insanlar” mânasında isimdir. Aynı
kökten hilkat “yaratılış, fıtrat, tabiat”, hâlik ve hallâk
“yaratan”, mahlûk “yaratılan”, hulk/huluk “tabiat,
huy,karakter, ahlâk” anlamına gelir. Râgıb el-İsfahânî, halk
ve hulkun aslında aynı mânayı ifade ettiğini belirttikten sonra
Kur’an’dan örnekler vererek ("Bu,
öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir."Şuarâ:137
ve Sen
elbette yüce bir ahlâk üzeresin. Kalem:4)
gözle görülebilen şeylerin dış yapıları, şekilleri ve
sûretleri için halk; basîretle görülebilen psikolojik güçler
ve karakter için hulk kelimesinin kullanıldığını
söyler(el-Müfredât, “ħlķ” md.). Halk kavramı dinî
terminolojide özellikle Allah’a mahsus olmak üzere “yaratmak,
yoktan var etmek” şeklinde tanımlanır. İbn Sîde mutlak bir
ifadeyle,“Allah bir şeyi halketti” denildiğinde bunun, “Yokken
var etti” mânasına geldiğini belirtir (el-Muĥkem
ve’l-muĥîŧü’l-ažam, IV, 388).
Kur’ân-ı Kerîm’de
yoktan yaratmanın (ex nihilo) tam karşılığı olan bir ifade
yoktur. Birçok âyette “min” edatıyla Allah’ın-her canlıyı
sudan (İnkar
edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı
ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi?
Hâlâ inanmayacaklar mı? Enbiyâ : 30;
Allah
bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı
karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi
dört ayak üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü
Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. Nûr:45),
İnsanı
topraktan (Sizi
topraktan yaratması, O'nun (varlığının ve kudretinin)
delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş
(çoğalıp) yayılıyorsunuz.Rûm:20;
Allah
sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan (meniden) yarattı. Sonra
sizi (erkekli dişili) eşler yaptı. Allah'ın ilmine dayanmadan
hiçbir dişi ne hamile kalır ne de doğurur. Herhangi bir kimseye
uzun ömür verilmez, yahut ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta
(Levh-i Mahfuz'da yazılı) olmasın. Şüphesiz bu Allah'a kolaydır.
Fâtır:11)
yaratması gibi-bir şeyi bir şeyden yarattığı belirtilir.
İblîs’in
Âdem’in önünde secde etmeyi reddederken sebep olarak Allah’ın
onu topraktan, kendisini daha değerli kabul ettiği ateşten
yaratmasını göstermiştir (Allah,
"Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne
alıkoydu?" dedi. (O da) "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü
beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın" dedi.
A'râf:12;
İblis,
"Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise
çamurdan yarattın" dedi. Sâd : 76).
Ancak
Kur’an’daki bu tür ifadeler, Grek felsefesinde olduğu gibi bir
varlığın başlangıçsız bir temel maddeden (arkhe, hyle)
yaratıldığı anlamına gelmez.Çünkü Allah’ın gökler ve yer
ile bunlarda bulunan ve mülk, halk, îcâd ve ibdâ‘ yönünden
kendisine ait olan her şeyi (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb,
IV, 22),ortada herhangi bir asıl, örnek olmadan (Taberî, I,
556)yarattığını bildiren çok sayıdaki âyet (meselâ
O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona
sadece "ol" der, o da hemen oluverir.Bakara:117;
Biz
gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve
hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir.
Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et. Hicr:85;
Gökleri
ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı
evrede) yaratan sonra da Arş'a kurulan Rahmân'dır. Sen bunu
haberdar olana sor! Furkân : 59;
Hamd,
gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı
elçiler yapan Allah'a mahsustur. O yaratmada dilediğini artırır.
Şüphesiz Allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter. Fâtır : 1)
dikkate alındığında Kur’an’a göre Âdem’in yaratıldığı
toprak,canlının yaratıldığı su ve İblîs’in yaratıldığı
ateş dahil bütünüyle âlemin ve onda olanların başka bir asıl
madde olmadan yoktan yaratıldığı, dolayısıyla yaratılan her
şeyin önceli ve sonlu olduğu ortaya çıkar. Nitekim herhangi bir
asıl,öz veya ilk madde belirtilmeden;O,
yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe
yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi
hakkıyla bilendir. Bakara : 29;
O,
gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O'nun bir eşi
olmadığı halde nasıl bir çocuğu olabilir? Halbuki her şeyi O
yarattı. O her şeyi hakkıyla bilendir. En'âm : 101,
İşte
sizin Rabbiniz Allah. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O her şeyin
yaratıcısıdır. Öyle ise O'na kulluk edin.O her şeye vekil (her
şeyi yöneten, görüp gözeten)dir. En'âm:102;
O,
göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait
olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da
yoktur. O her şeyi yaratmış ve yarattığı O şeyleri bir ölçüye
göre takdir etmiştir. Furkân :2;
Allah
her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekildir. Zümer : 62);
“(Meryem),
"Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum
olur?" dedi. Allah, "Öyle ama, Allah dilediğini yaratır.
O bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece "ol" der, o
da hemen oluverir" dedi. Âl-i İmrân:47”
;
Allah
bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı
karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi
dört ayak üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü
Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.Nûr:45;
Rabbin
dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur.
Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir. Kasas :
68)
gibi mutlak yaratmadan söz eden çok sayıda âyet vardır. “(Vahiy
meleği) dedi ki: "Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: "Bu
bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken
seni de yarattım." Meryem:9”
meâlindeki âyette geçen “hiçbir şey değilken” ifadesi
“sırf yokluktan yaratma” şeklinde açıklanmıştır.(Fahreddin
er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XXI,161). Âyetlerde genellikle
varlığı, özel olarak insanı ilk defa Allah’ın yarattığı,
sonunda onu yokluk haline veya bir başka varlık aşamasına yine
O’nun çevireceği bildirilir (M. F.Abdülbâkī, el-Mucem, “bde”
md.). Taberî’nin naklettiğine göre aynı mahiyetteki bir âyete
(Yazılı
kağıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü
düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize
aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu
muhakkak yapacağız. Enbiyâ:104),“Hiçbir
şey yaratmadan önce sadece biz vardık ve bizden başka bir şey
yoktu; bunun gibi eşyayı helâk eder, yokluğa çeviririz”mânası
verilmiştir (Câmiu’l-beyân, IX, 96-97).
Göklerin ve
yerin yaratılmasıyla ilgili olarak on âyette yer alan“bi’l-hakkı”
ifadesi “doğru ve isabetli” veya “hikmetli”şeklinde
açıklanmıştır. Nitekim göklerin, yerin ve bu ikisi arasında
bulunanların boş yere (bâtıl) yaratılmadığını bildiren
âyetlerdeki bâtıl kelimesine (Onlar
ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar.
Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler.
"Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak
tutarız. Bizi ateş azabından koru" derler. Âl-i İmrân:191;
Biz
göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu
(yaratılanların boş yere yaratıldığı iddiası) inkar edenlerin
zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkar edenlerin haline!
Sâd:27),
“anlamsız, amaçsız, eğlence olsun diye” mânası verilmiş
(krş. el-Enbiyâ 21/16; ed-Duhân 44/38), bu âyetlerden evrenin ve
evrendeki her şeyin yaratılışındaki hikmetin vurgulandığı
belirtilmiştir (Taberî, III, 551; V, 233; Fahreddin er-Râzî,
XIII, 26-27; Şevkânî, I, 458).
Mü’minûn
sûresinde ("Sizi
boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi
sandınız?" Mü'minûn :115)
insanın yaratılışının da anlamsız olmadığı bildirilir.
Birçok âyette ibadet, secde, tesbih gibi kavramlarla doğrudan veya
dolaylı biçimde gerek insanların gerekse evrendeki her şeyin
temel yaratılış sebebinin Allah’a kulluk olduğuna işaret
edilmektedir (meselâ bk. Ey
insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin
ki, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız. Bakara : 21;
Göklerde
ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah'a
boyun eğerler. Nahl : 49;Yedi
gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah'ı tespih ederler.
Her şey O'nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini
anlamazsınız. O, halîm'dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir),
çok bağışlayandır. İsrâ : 44;
Gece,
gündüz, güneş ve ay Allah'ın varlığının delillerindendir.
Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah'a kulluk
ediyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin.Fussilet :37;
Ben
cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Zâriyât : 56).
Bununla
birlikte -Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığından-O’nun
kurduğu küllî düzen içinde her varlığın yaratılış amacı
bu düzenin işleyişine kendi konumuna göre katkıda bulunmaktır.
Meselâ insanların kadın ve erkek olarak yaratılması beşer
türünün devamı içindir(Ey
insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan;
ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize
karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte
bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını
koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir
gözetleyicidir. Nisâ : 1;Allah
size kendi cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar ve
torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. Öyleyken
onlar batıla inanıyorlar da Allah'ın nimetini inkâr mı
ediyorlar? Nahl :72
) Suyun yaratılışı canlıların meydana gelmesine ortam
hazırlamıştır (İnkar
edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı
ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi?
Hâlâ inanmayacaklar mı? Enbiyâ : 30;Allah
bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı
karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi
dört ayak üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü
Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. Nûr : 45).
Güneş ışık ve aydınlık vermesi için (O,
güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık
(kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için
ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere değil) ancak
gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini,
bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır. Yûnus :5;
‘Onların
içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?'
Nûh : 16),
gece insanların dinlenmesi, güneş ve ay zamanı
ölçmeleri,yıldızlar yön bulmaları, yağmur bitkilerin oluşup
gelişmesi için (O,
karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı,
güneşi ve ayı da ince birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün
bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir (ölçüp
biçmesidir). En'âm : 96;
O,
sayelerinde, kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız
diye sizin için yıldızları yaratandır. Bilen bir toplum için
âyetleri ayrı ayrı açıkladık. En'âm : 97;
O,
sizi bir tek candan yaratandır. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir
de emanet bırakılma yeriniz var. Biz anlayan bir toplum için
âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır. En'âm : 98;
O
gökten su indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkarıp
onlardan yeşillik meydana getirir ve o yeşil bitkilerden, üst üste
binmiş taneler, -hurma ağacının tomurcuğunda da aşağıya
sarkmış salkımlar- üzüm bahçeleri, zeytin ve nar çıkarırız:
(Herbiri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı.
Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı
zaman bakın. Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah'ın
varlığını gösteren) ibretler vardır. En'âm : 99)
yaratılmıştır.
Ancak
Kur’ân-ı Kerîm’de yaratılmışlarda son amacın insan olduğu
bildirilmekte, ilgili âyetlerden bu amacın iki yönünün bulunduğu
anlaşılmaktadır. 1. İnsan hayatına fayda sağlama, insan
hayatını kolaylaştırma.Bu hususla ilgili birçok âyette
gökler,yer, denizler, ırmaklar, nehirler, denizlerdeki gemiler,
gece ve gündüz, ay ve güneş, yağmur, bitkiler, hayvanlar gibi
yerde ve göklerde bulunanların hepsinin insanın emrine verildiği
(müsahhar kılındığı) bildirilir (M. F. Abdülbâkī, el-Mucem,
“cal”,“sħr” md.leri). Diyanet İslam Ansiklopedisi Yaratma
Maddesi) 22/11/2018