Eğer ölüm güzel olmasaydı âlemlere rahmet peygamber
ölür müydü? Ölüm bir başka dünya için
doğuştur. Biz doğumdan itibaren öylesi dünya ile meşgul oluyoruz ki, sanki bu
dünyayı terk etmek eza, cefa oluyor.
Sanki tattığımız bu aşktan başka bir aşk olmayacak,
Sanki dünyada tattığımız güzellikler bir daha
görünmeyecek,
Sanki sevdiğimiz kim varsa artık onu göremeyecek
Sanki dünyada da zor bulduğumuz mutluluk yerini ölümle sonsuz
üzüntüye bırakacak
…
Gibi, cümlelere cevap ararken, karşılığını bir türlü bulamadığımız cevapsız cümleler boğazımızı boğuyor, kalbimizi on şiddetinde depremle sarsıyor… En iyi çareyi onun hakkında konuşmamakla, görmezden gelmekle buluyor ve deve kuşu gibi kuma başımızı gömüp hayatımıza devam ediyoruz. Hani ne kadar kaçsak, ecel bir nihayet, her sevdiğimizi mezara bıraktıkça ölüm kendisini hatırlatıyor da… En çılgın eğlence de, mutlu anlarda, kelimenin tam manasıyla kendisini hatırlatarak hayatı zindan ediyor...
Çocukları büyütürken, hep dünyada kalacak ve
yaşayacakmış gibi büyütüyoruz. Dünyayı anlatırken, ölüm ve sonrasını da ona
ceza vermek niyetiyle korkutarak anlamasını sağlıyoruz. Ne kadar yanlış bir
eğitim değil mi?
Bugün okudum, değerli yazar Nuri Pakdil ölmüş, Allah
rahmet eylesin… Değerli bir kalem aramızdan ayrıldı. Artık onun yeni eserleri
olmayacak… Onun gibiler nöbeti devralacak! Yazdığı eserleri okuyan onu
yaşatacak. Ruhu ve hisleri okuyanın beyninde yer edecek. Belki beden olarak görmeyeceğiz ama ruhunu
hissedeceğiz yazdığı kelimelerinde… Ama o başka dünyasına kavuşmuş ve sonsuz
hayatını yaşamaya başlayacak. Kalbinde ki özlediklerine, aşkla büyüttüklerine,
ölmüş yakınlarına kavuşacak… Bu dünya da hasret duyduklarına kavuşacak… Gurbetten
sılaya varacak, özlem bitecek!
Eskiden idam edilenleri gördükçe, onu seyredenlerin acımasını izlerdim. Sonra da düşünürdüm bu kalabalık ölümden korkuyor da, neden ölen birini seyretmeye koşuyor… Onun son halini ekmek yiyerek seyrediyorlar derdim. O kişi öldükten sonra da, nasıl çırpındığını, ağzından çıkan sözleri, geçmişte yaptıklarını konuşmaya can attıklarına şaşıyordum. İnsan ölür ama ancak onun canını onu Yaratan alır. Bu yüzden idam çok tartışılır durumdur. En gaddar dahi biri olsa, onun özgürlüğü vardır, sorgulayacak ve hesap soracak da yalnızca Rabbimdir. İnsanı idam edene kadar, neden o kişiye gerekli eğitim verilmez, öğüt verilmez, uyarılmaz ki… Neden o kişi yaptıklarına sabır gösterilip iyi yönde kazanılmaz ki,…
Ölümden kaçıyoruz ama o kadar çok şeyi bilinçsizce ve acımazsızca
da öldürüyoruz ki, anı, aşı, suyu, ömrü… Aslında ölüm öldürdükçe bunları bize
yaklaşıyor. Biz yaşayalım da, başkası, başka şeyler ölmüş kimin umurunda ki
bencilliği içinde geçiyor ömür.
Nihayet ölüm düğün gecesidir. Kulun Allah aşkına kavuşmadır.
Ölüm anne ve babanın doğumunu beklediği çocuk gibi, öbür dünyasında
bekleyenlerin olduğu sevenlerine kavuşmadır. Dünya öbür dünyanın gölgesidir, gerçek
değildir. Gerçeği sonsuz hayatın ta kendisidir. Ölümü hatırlayın her an, sevin
ve bu dünyayı emanet görün… Hiçbir şeye sahiplenmeyin… Kullandıklarınızı hor
kullanmayın ve israf etmeyin. Onları başkaları da kullanacak çünkü…
Saffet Kuramaz