Anlatmak istemiyorum,
şadırvandaki mealini zincirlerin…
Yakut dolu düşlerin de
dermanı kalmamışken
Kök söktüren geceyi
Afakî düşleri
Yetim vecizelerde saklı
kayıp neşemi…
İstemiyorum anlatmak:
Ömrümden ömür giderken
Yakamoz sevinçlerin
naşına taktığım kurdeleyi
Söküp atmak istiyorum
içimdeki badireden mütevellit
Bir şiire daha
yaslanırken
Şairliğin ekmeğini asla
yemediğim
Doymaktan da haz
etmediğim.
Acılar saklı dualarımda
Acıyan ve acıtan.
Kamburu gecenin
Bir odada tutuklu kara
gölgelerden
Fırtına b/içtiğim.
Muhatabı yok artık
şiirlerimin
Bir sandıkta koruduğum
muhafazalı dünyam
Eylem yüklü hatıratta
Demlendiğim gün ve gece
Ne çok zarar ziyan…
Nakşeden bunca
bilmeceye
Atıfta bulunup
İçime gerdiğim ipte
yürüyen
Şaklaban:
Elbette gecenin
niyazına yüklü
Bilumum heceden firar
eden
Nazlı bir yıldız
Ellerimde diken izleri
Dikmeyi unuttuğum
kefen’in
Soluk teninde
Uyuya kaldığım seccade.
Aşkın hikmeti
Varıp varacağım
nezdinde Rabbin
Gök taşı püskürten
saklı sarnıcı
Edimlerimde illa ki
kaygı
Ve geveze bir iklimin
nazarında da büyüttüğüm
Yakamoz düşlerim
Düştüğüm kadar gözünden
insanların
Büyümeyi zapt edip
Kırağı çalan her hecede
istifli
Hakareti ve laneti.
Elbette toz
konduramadığım o hale
Nazlı hecelerin de
dokunaklı sureti
Elim erip de yettiğince
Pırıltılı bir mazi
madem
Sehven tanıklık ettiğim
düzlem
Şimdi gitmiş olmalıydım
çoktan.
Her şeye rağmen
Anlattım işte hece hece
Kekremsi düşlerin
mizacına yenilip de
Aşka ihanet eden zaruri
yalnızlık.
Kıtaların nezdinde
Kararan göğün tekmilini
verip de
Sığındığım varlığına
Rahman’ın:
O ki;
Yenik mizacıma dokunan
Ulvi seferberliğinde
ömrün
Közünde ilahi acılar ve
sırlar
Karesini aldığım her
serde saklı tuttuğum kadar.