İnsan... Ne zor bir kelime... Tanımlamaya çalışsak belki daha evvel binlerce kez denenmiş, ne var ki her biri bir öncekinde eksik olanı anlatmaya uğraşan ama yine de yeterli olmayan tanımlar 'yeter!' diyor bizlere. "Yeter! İnsan, insandır işte. Tanımlamaya uğraşma!"

Ben insanı "hata"olarak görürüm. Bu görüşüm yaradılışında bir hata olduğundan değil, hâşa, insanın kendi benliğinde hayat süren bir karakterinden dolayı onu 'hata' olarak görürüm. Dünden itibaren geriye dönüp de baktığımda, saatlerle bile olsa geçmiş diye ifade edebileceğim yaşanmışlığımda hatalar silsilesi biriktirdiğimi görüyorum. Bu kadar kısa ömrümde bunca hatanın nedeni ne peki? Anlaması da anlatması da zor! Evet, beşer elbet şaşar, insan olan hata eder. Önemli olan hatalarımızı görebilmemiz, tekrar etmemeye çabalamamızdır. Acaba bunu ne kadar gerçekleştirebiliyoruz? Bilemiyorum. Bir defa kazınmış bilinçaltımıza "Son pişmanlık neye yarar?" diye. Ah ah. Nasıl bir nakaratmış ki bu, koskoca bir toplumun en güzel erdemlerinden birini böyle yaralayabilmiş?  "Son pişmanlık neye yarar?" Bir bilsek, bir hatırlayabilsek son pişmanlığın ne faydaları olduğunu! Ama hafızalarımızda nasır tutmuş bu söz, sanki pişman olsak da ettiğimiz hatanın geri dönüşü yokmuş gibi bir etki bıraktı fikirlerimizde bir kere. Devamında filmlerde, dizilerde duymaya alıştığımız bir söz daha; "Kirlendim!" Komedi filmlerinde ve dizilerinde kadın ya da erkek bel altı dokundurmaların en başında gelen bir söz. Bir kere kirlendin mi bittin, bir daha asla temiz olamazsın sanki! Bu iki söz bile çok şey aldı bizden. Hatalarımıza hapsolmayı, hatalarımızla mutlu olmaya çalışmayı kanıksadık. Hatta nice hataların aslında hata olmadığını, aslında insanların "tercihleri" olduğunu kabullenmeye başladık. Sözüm ona bu "tercihler" bizi insanlığımızdan çıkarsa bile!

Bir an için bu dünyadan sıyrılıp da şöyle bütün insanlığa bir baktığımızda ne görebiliyoruz? Kim "huzur" ya da "mutluluk" gördüğünü söyleyebilir? En müreffeh toplumlarda bile sosyal hayattaki önü alınamaz buhranlar o kadar fazla ki, 200 bin nüfuslu bir ülkenin günlük gazetelerinde çıkan haberlerle 500 bölümlük yeni bir polisiye dizi çekilebilir. Bu çıkış çok mu iddialı oldu bilemiyorum ama yeryüzünün hâli ortada.

Bitmek tükenmek bilmeyen savaşlar, salgın hastalıklar, yoksulluk, susuzluk, hızla artan nüfus, gelir eşitsizliği, adaletsizlik, terör ve adını anmayacağım nice bela yeryüzünde kol geziyor. Güç herşeyi esir almış durumda. En başta da insanı.

Çok sevdiğim bir animasyon filmi olan Kung Fu Panda serisinin 3. Bölümünde, Usta Oog Way, eski yol arkadaşı ve sonradan düşmanı olan Kai ile ölümsüzler diyarında tekrar karşılaşıyor. Ancak daha evvel Oog Way tarafından mağlup edilmiş olan Kai, bu sefer pek çok ustanın Chi(iç enerji)'lerini alarak daha güçlü bir şekilde çıkıyor Oog Way'in karşısına. En sonunda onun da chi'sini alıp ölümlü dünyaya dönmek istiyor. Ancak burada Oog Way çok güzel ve anlamlı bir söz söylüyor; "Ne zaman anlayacaksın? Ne kadar alırsan o kadar azalırsın!" Bu sözü duyduğumda çok etkilenmiştim. Yeryüzü böyle 'azalan' insanlarla dolu. En başta kendime söylüyorum bu sözü. Önceleri de hep düşünürdüm. Gecekondu mahallesinde büyüdüğüm için her gün görmeye aşina olduğum tipleri sorgulardım. Neden kollarına jilet yaraları açsındı ki gençler? Bu onlar için ne anlam ifade ediyordu? Ya da neden damı akan evinde yılbaşında hindi yiyelim diye babalarına ağlasındı çocuklar?  Pazardan aldığımız ayakkabıları neden lüks mağazalardan almışız gibi anlatırdık aynı mahalledeki arkadaşlarımıza? Sebep belli, nefis!

Yazımın başlığı, "-izm'siz insan!". Nedir bu -izm? Tüm insanlığı bölüp paramparça eden akımlardan bahsediyorum. Mesela kapitalizm, komünizm, emperyalizm, sosyalizm, liberalizm, ateizm, deizm, feminizm, pluralizm, sadizm, satanizm, budizm, şamanizm ve bunlar gibi daha nice -izm'ler. Özü itibariyle tek bir insanın fikirlerinden türeyen tüm bu akımlar, bağlıları ve fanatikleri tarafından şu anda tüm insanlığın paramparça edilmesinin başlıca sebepleridir. Insan özünü sorgulamayı unutup, hazır kalıp bu akımlara tutulmakta , her geçen gün yok olup gitmektedir. Peki bu akımlardan hangisi bütün insanlığı ilgilendiren sorunlara çare olabilmiştir? Ya da sorumu düzelteyim. Hangisi insanlık için sorun olmamayı başarabilmiştir? Yeryüzünde düzeni ve eşitliği sağlamak için mücadele ettiğini savunan komunizm bir sömürü düzeni olan kapitalizmi suçlamaktadır. Kapitalizm ise komunizmin insanları yoksulluğa mahkum ettiğini savunmaktadır. İslam'da bir ölçü vardır. İfrat ve tefritten sakınmak, ikisi arasında dengeyi sağlamak ölçüdür. İfrat, bir şeyde aşırıya gitmek demektir. Tefrit ise bir istekten aşırı bir şekilde sakınmaktır. Iki durumda da felaketler görülmektedir. Mesela bir insan bir şeye sahip olmak isteyebilir. Bu sahip olma arzusunu bir yerde dizginleyemezse, bunun sonucunda canileşebilmekte ve nefsinin kölesi olup insanca yaşamdan tamamen uzaklaşabilmektedir. Rostov kasabı olayını okumanızı tavsiye ederim. Ya da kendini en dojal ihtiyaçlarından çok aşırı bir şekilde geri çekebilmektedir. Ruhbanlık buna verilecek en doğru örnektir bence. Kendilerini cinsellikten soyutlayan ve sözde tanrılarına adayan bu kişiler acaba ne kadar samimi olabilmektedir? Mesela Vatikan'daki çocuk istismarı olayları? Her yıl hamile kalan onlarca rahibe? Bu iki örnekte de ifrat ya da tefritin ne kötü sonuçları olduğu görülebilmektedir.

Bence kapitalizm ifrat, komunizm tefrittir. Kapitalizm ticaret özgürlüğü propagandasıyla emek sömürüsü yapmakta, insanları lükse özendirmekte, toplumdaki konumunu parayla ölçümlendirmektedir. Çinde iphone alabilmek için yasadışı yollarla organlarını satan insanlar geliyor burada aklıma. Neden iphone? Komunizm ise herkesin zenginleşmesinin mümkün olmadığını iddia ederek, gelir eşitliğini sağlamak adına herkesi fakirleştirmektedir. Hadi bunda sıkıntı yok diyelim? Herkes aynı mı fakirleşmektedir? Mesela işci ile memur, bürakrat ile esnaf aynı ölçüde mi zengindir? Komunizmi uyguladığını iddia eden hiç bir ülkede bu eşitliği görmek mümkün olmamıştır. Çok büyük lüks içinde yaşayan bürokratlar, fakirlik içinde kıvranan halkı tepeden yönetmişlerdir. Yani kapitalizmde insanları tüketime bağımlı hâle getirerek yöneten ve yönlendiren güç tutkunları, aynı şeyi komunizmde insanları fakirleştirip demir yumrukla yapmışlardır. Itidal ise bu ikisinin ortasıdır. Insanlar zenginleşebilir bunda bir sakınca yoktur, ama zenginin kazancında fakirin de %2.5 hakkı vardır. Zengin bu hakkı gözetirse refah artacak, toplumsal huzur yerini bulacaktır.

Inanç meselelerine geldiğimizde, ateizm Allah'ın varlığı inkar etmekte ve buna sebep olarak da yeryüzündeki zulüm ve adaletsizliği göstermektedir. "Allah olsaydı bu kadar adaletsizlik olmazdı, çocuklar ölüyor Allah niye bir şey yapmıyor? Madem her şeye gücü yeten bir Yaratıcı var, bu zalimlere niye bir şey yapamıyor?" gibi mazaretleri ateistlerle diyaloğu olmuş hemen herkes duymuştur. Bu fikir inanışın gereklerini yerine getirmeye yüksünen gençler arasında da popularitesini artırmaya başlamış, nitekim ateizm çığ gibi büyümüştür. Hatta Allah'ın varlığını kabul eden ama adil olmadığı iddia eden, peygamberleri ve dinleri reddeden deizm günümüzde ateizmden de hızlı büyümektedir. Bir ateist ile aramızda geçen diyaloğu aynen aktarayım;

- Neden inkar ediyorsun?
- Allah var madem, niye bu kadar zulüm var? Bebeklere tecavüz edip öldürenler, sivilleri bombalayanlar gününü gün ederken merhametli olduğu söylediğin Allah niye birşey yapmıyor?
- Yani adalet olmadığını mı düşünüyorsun?
- Adalet olmalı ama Allah'ın varlığını iddia edenlerin hangisi adil?
- Peki insanlar adaleti sağlayabilir mi?
- Sağlamalı.
- Nasıl?
- Bilmiyorum!
- Mesela dediğin gibi bebekleri bile acımasızca öldüren, bu dünyada gününü gün edip hesap vermeden ölenler var.
- Aynen, bak kendin diyorsun, Allah olsaydı bunlar bunu yapabilir miydi?
- Ama sen hayata sadece bu dünya ile sınırlı olacak şekilde bakıyorsun. Adalete inanman bile ahirete inanmanı, haliyle Allah'ın varlığını kabul etmeni gerektirir.
- Nasıl yani?
- Yani zalimin zulmü yanına kalmamalı, ölüp gitse bir gün ondan bu zulmünün hesabı sorulmalı. Bu da ancak ahiret ve Allah'ın varlığıyla mümkün.  Aksi halde öldükten sonra ahiretin olmadığına inanmaya başlarsa insanlar, şu an şikayet ettiğin adaletsizliği ve zulmü mumla ararsın.
-?!

Son cevap karşısında ateist arkadaş donup kaldı. Inanmak istediğini ama bundan sonrasını ona bırakmamı söyledi.

Dediğim gibi, sorumlulukları yerine getirmekten kaçınan insanlar ateizme ve deizme kaymaktadır. Sonuçta da anarşistlik ortaya çıkmakta, hiçbir kurala tabi olmadığını iddia eden insanlar akla hayale sığmayacak suçları rahatlıklar işler hale gelebilmektedir.

Ve bunlar gibi daha nice -izm'ler, kendi benliğinde de nefis bulunan insanlar tarafından ileri sürülen fikirler ile yeryüzünü mahvetmişlerdir. Allah'ın dinini dosdoğru araştırıp öğrenmek ve bu hükme teslim olmak, iki cihanda da huzurun anahtarıdır. Vesselam.
( -izm Siz İnsan başlıklı yazı Mahmut Uzun tarafından 8.10.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.