Deprem affetmez. Aslında, hiçbir doğa olayı; tedbirsizliği, hatayı, kusuru, ihaneti, ihmali, aptallığı, düşüncesizliği affetmiyor. Büyüklerden şu uyarıyı sıkça duyarız. “Tedbirini al, takdirini Allah’a bırak.”  Birisi, herhangi bir konuda dört dörtlük olmasa bile idare edecek kadar tedbir alınıyor diyebilir mi? Diyebilecek kişi ilk soruda mat edilir. Çok ölümlü bir olay olduğunda, iyi niyetli bazı girişimler olsa bile çok geçmeden eski tas eski hamam oluyor bu ülkede.  

Kim ne derse desin, ülke iyi idare edilmiyor. Öz değerler, çıkar karşısında önemsizleşiyor. Toplum öfkeli. Herkes kendini haklı ve bir bilen görüyor. Cinayetler, dur durak bilmiyor. Haksızlık, hukuksuzluk alabildiğine yozlaşmış durumda. Ekonomi durağan, işsizlik, enflasyon tavan yapmış halde.  Terör can alıyor. Dış olaylar Arapsaçına dönüşmüş. Ülkede durum bu iken, bir de başımıza deprem belası çıktı. İstanbul depremi demek, Türkiye depremi demek. Bilim adamlarınca geleceği ısrarla söylenen Marmara depremiyle milletin huzuru iyicene kaçtı dersek yanılmış olmayız.

         Deprem konusunda söz edenlerin hiç değinmediği bir konuyu dile getirme amacıyla bu yazıya başlamak istedim ama, içimdekileri de dökmeden edemedim.

         İstanbul’daki 5.8 depreminden çeyrek saat sonra oğlum telefonla, çocuklarının okuldan alınmasını istedi. Özel okulun ilk ve ortaokulunda okuyan torunlarımı getirmek üzere hemen hareket ettim. Servis sorunu olduğunda torunlarımı aldığım özel okulu biliyordum. Beş katlı bir bina ve arkasında bahçesi vardı. Gidip bakmadığım için bahçenin ne kadar büyüklükte olduğunu bilmiyordum. Deprem nedeniyle torunlarımı almaya gittiğimde yüzlerce çocuğun, okulun bahçesine indirildiğini gördüm. Aileler, bahçedeki çocuklarını alelacele götürüyorlardı. Dar sayılabilecek okul duvarıyla sınır duvarı arasından.  Tahminen yirmiye yirmi beş metre ebatlarındaki bahçede doluşmuş haldeydi öğrenciler. Onları ve o halde görünce yüreğim cız ediverdi.  Bahçe duvarını bir tarafında beş altı katlı bir bina vardı Berisinde de beş katlı okul binası. Bahçenin iki yanı ise yüksek duvarlarla çevriliydi. Çocuklar o daracık bahçede iken deprem olsa ve karşılıklı iki bina yıkılsa var ya… Ya da, yerlerinde çökerlerken beton ve tuğla parçaları savrulsa var ya…Boğucu toz toprak üzerlerine çökse var ya…Düşünülmesi bile insanın tüylerini diken diken ediyor. Çocuk katliamı olurdu. Torunlarımı okul binası yanından çarçabuk arabaya götürürken geride kalan çocuklar için Allah’a yakarışta bulundum. Onların korumasını diledim.

         Oradaki aksaklık, başka yerlerde gördüğüm, apartman türü özel okulları anımsattı bana. Bu okullara izin veren devletin adamları! Böyle olumsuz yerlere nasıl okul açtırırken neden bu durumları akıl etmezsiniz? Milli Eğimin Bakanlığı, doğru dürüst korunma yerleri olmayan bu gibi yerlere nasıl özel okul açma ruhsatı verir, hayret doğrusu. Yarın, böyle bir felakete, “depremin fıtratındandır” derler herhalde.  Bu konuda yasada, yönetmeliklerde ne deniyor, araştırmadım. Varsa, yasa uygulanmıyor. Yoksa, yazık…

         Belki bu dönem olmayabilir ama, yarıyılda ya da önümüzdeki sene, korunmasız bahçesi olan bir özel okulda torunlarımın okumasına engel olacağım. Bu yazıyı okuyanlar da bu konuyu göz ardı etmesinler. Son pişmanlık fayda vermez. Öyle bir devirdeyiz ki, kendi tedbirimizi kendimizin almasından başka çare yok ne yazık ki...

Veysel Başer


( Deprem Affetmez başlıklı yazı Veysel Başer tarafından 28.09.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.