Yaşlandığımda kimsenin oyuncağı olmak istemiyorum. Kimseye de muhtaç olmak da… Yaşarken kadavra olmak gibi bu tıp öğrencilerinin elinde!


Aileler küçülüyor, çocuklar yurt dışında okumak ve çalışmak istiyor. Evlensinde torun sevelim dorken, o hayatımı yaşayım deyip, çocuk sahibi olmadan yaşlanıyor. Herkes kendi hayatını yaşıyor. ilişkiler kopuyor, sevgisizliğin hakim olduğu bir çağa merhaba diyoruz. O kadar titrediğimiz, her rahatlığını düşündüğümüz çocuklarımız, yaşlandığımızda, onlara ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olmuyorlar. Yakınlarda ölen Süleyman Turan örneğinde olduğu gibi, kalp krizi geçiriyor ve ölüyor. İki gün sonra komşularının alışkanlık haline getirdikleri paylaşımları ve duyarlılıkları ile evine girilerek ölüsüne ulaşılıyor. O kadar şöhret, o kadar toplumsal imaj ve sevilen birisi olmasına rağmen ailesi ve varsa çocukları yanında olmadığı için böylesi sona mahkum oluyor. Allah rahmet eylesin… Ne kadar acınası gerçektir bu.


Dinimiz, evlatlarımızın bir emanet olduğunu ve zamanı geldiğinde kendi hayatlarını özgürce yaşamaları gerektiğini söylüyor. Batıda olduğu gibi, ebeveynden kop, nerede yaşarsan yaşa demiyor. Çocukların anne ve babalarına öf bile demeden, yaşlandıklarında da, kendilerine  çocukken bakıldığı gibi onlarında ebeveynlerine bakmaları gerektiğini farz kılıyor. Tıpkı namazın farz kılınması gibi. 


İslam gereği gibi yaşanmadığından, Allah korkusu artık çok zayıfladığından, bu tür kaygılar ve sevgi gösterileri sona ermek üzere. Çocuklarına güvenen ailelerin mal varlığını çocuklarına verip, varlık içindeyken yokluğa düşmeleri, herkese el açar hale gelmeleri çoğalmış durumda. Tüm varlığını veren ebeveyne neden bakmalıyım dercesine, bakıma muhtaç olmaları, onlardan uzaklaşmalarına sebep oluyor. Onca zenginliğine, onca şöhretine rağmen  ebeveynine bakmayan ne çok kişi olduğunu medyadan görüyor, üzüntüyle izliyorum maalesef. Bizim evladımıza her şeyimiz verecek kadar sevgi gösterimiz, onlara yük oluyor sanki…


Elbette Allah’a olan saygısızlıkları, sevgisizlikleri ve böyle isyan eden kul oluşları dolayısıyla çocuklarda onlara ihanet ediyor ve yaşlılıklarına, çaresizliklerine aldırmayan nesiller ortaya  çıkıyor. Ebeveynlerinden aldıklarını verme yönünde bir karşılık olarak görmüyorlar. Sen vermelisin ve bizden de bir şey istememelisin mantığı yaygınlaşıyor.  Nerdeyse orta yaşa gelmiş çocukları hala ebeveynlerinden ne koparırlar onun hesabı içindeler maalesef. Miras yüzünden de kardeş kardeşi tanımaz ve bir numaralı düşman haline gelebiliyor. Günümüz oldukça vahim bir görüntü içinde… Hatta yıllarca beraber başını aynı yastığa koyduğu eşini, çocukları üzerine titreyen babalar, sanki böylesi güçlü duyguyu aniden yitirip, hepsini bir anda öldürüyor. 


Çocukları ile bu bağı koparan ve muhtaç haline getiren yaşlılık… Herkese el açarak ölümü bekleyen, adeta ölmek için dua eden ebeveynler…  Bizi değiştiren, dinden koparan ve şekile dönüşüp ruhunu yitiren bağlar, sanallık… Sevgi öğretisi, Allah ile bağı koparan bir şekilde ruh buluyor. Dünyayı kazanıyor, oyunun kurallarını öğreniyor, başarıyorda… Ancak bunu başaran insan ruhunu kaybediyor. Ruhunu şeytana sunuyor adeta. Her geçen zaman gideni aratıyor. Haberleri izlemek bile istemiyorum. Birine muhtaç bir yaşlılığı asla düşlemiyorum. Kalbime gerçek aşkı, ilahiyi yerleştiriyorum, sıkı sıkıya bağlanarak bu hisleri canlı tutuyorum. Şunu biliyor ve hissediyorum ki, eğer kalbimde Allah aşkı varsa, ben yalnız değilim ve Rabbim beni de kimseye muhtaç etmez diyorum. Ona güveniyorum. Başka kime güveneyim ki…


Saffet Kuramaz

( Güvendiğim Dağlara Kar Yağmasın başlıklı yazı safdeha tarafından 18.09.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.