Her
hışırtıda, her kuş sesinde, her şimşeğin parlayışında, her karıncanın dünyada
yaptığı temizlikte, her arının her çiçekten topladığı şifa veren merheminde,
her tufanın dümdüz ettiği ovalarda, her tsunaminin suladığı kumsalda, yeri
dışarı çıkartan her depremde… Bir değişim var. Kirlenen, bozulmaya uğrayan,
doğuşa hazırlayan bir diriliş var. Her değişim, insana Rabbini hatırlatır. Der
ki, ben sana hizmet ediyorum, ben senin Rabbin değilim, aksine sana köleyim,
esirim, hizmetçiyim. Bana bak ki, Rabbine nasıl köle olmalısın öğren. İtaat ve
biatı öğren. Ben bunu görmen ve Rabbine kul olman için yaratıldım. Başka hiçbir
gaye arama bende. Güneş beni aydınlatır, senide rabbine olan ibadetin. Ay benim
günahımı ve açığımı örter, seni de günah işledikçe tövben. İçimde ki her yaratılan
vazifesini bilir ve başkasını eleştirmez, düzenlemez, ayıplamaz, ettiği hizmeti
sorgulamaz, küçümsemez. Ben tanrı değilim haşa, ben size hizmetkârım. Ben acizim
ve korunmaya ihtiyacım var. Eğer beni seviyorsan, mesela ağaç kesiliyor diye
ayağa kalkıyorsan, yanıyor diye de ayağa kalk. Sen beni mahvedeni sevme, eğer
ben olmazsam sende olmazsın. Beni koru ve kolla! Ben nasıl tanrı olabilirim
eğer sana muhtaçsam…
Doğaya
baktıkça, insanları eleştirmek yerine yapıcı olmaya gayret ediyorum. Tıpkı yeşiline
düşen adaletli yağmur damlaları gibi, herkese aynı mesafede, aynı yapıcılıkta,
aynı zenginlikte… Kimsede kusur aramıyorum. Kimseden üstün değilim diyorum.
Gerçekten insanların mutlu olması için gayret ediyorum. Ama ilk önce bu
mutluluğu ben anlamalıyım ki, bunu insanlığa damıtıp çoğaltabileyim.
Bilmediğim, tatmadığım, öğrenmediğim hiçbir şeyi ne kadar anlatsam inandırıcı
olabilirim ki… Eğer bir yangın varsa ve içinde de insanlar yanacaksa,
kurtarabileceksem, o yangının içine dalmalıyım. Yanarsa yansın onlardan bana ne
diyemem, dememeliyim. O insan sarhoş olabilir, ateist de olabilir, yüzlerce insanı
öldürmüş katil de olabilir. O insan ne kadar kötü olsa ben onu yargılayamam. Çünkü
onu da beni de Rabbim yaratmış diye düşünür, bu yüzden onu yaratan ve sahibi
olan sorgulamalıdır, ben de sorgulanacağım ve acizim diye iman ederim. Doğada ki her yaratılmışın sergilediği görseller
gibi hoşgörüm ona yansır, yeşilini sevdiği gibi, bu görünüşümü de sever diye
kabul ederim. Eğer suya bakar, kendini bende görürse, o pürüzsüz akışıma
karışır ve kendini içime atar ve yüzer, özgürce… Benimle konuşur, düşmanlık
için tartışmaz, sorgulamaz, tertemiz biri olur yundukça… Benden ayrıldığında ne
kadar dinç oldum der, mutlu olur, huzur bulur. Artık hep içimde yüzmeyi ister,
bu alışkanlık olur. Kim huzur istemez ki…
Akan nehirde yüzmeyi kabul eden hiç kimse
zorlanmıyor, siz Müslüman olunuz diye… Siz tarikata girin diye… Siz ahlaksınız
diye… Size camiye gelin diye… Siz ne yaşarsanız özgürsünüz, bildiğiniz gibi
yüzersiniz de… Tercihinizi bu dünyada istediğiniz gibi yaşayabilirsiniz de, ama
başkasına zarar verirseniz, o ülkede ki kanunlar size dur derse, bu İslami
kurallardan dolayı değil, o devletin kanunlarındandır. Siz o kanunlara itiraz
etmez, ona göre yaşamayı benimsersiniz ama İslam daha iyisini ister de, ne
öğrenir ne de onu yaşamak istemezsiniz… Siz o nehire kazara düşmüş, soğuk
suyunda ıslanmış ve rahatsız olmuş hissedersiniz. İstek olmayınca o yüzmenin de
ruhu olmuyor. İstek olmayınca, yüzmenin huzurunu hissetmiyorsunuz. O nehir,
sadece huzur verir. Yüzmek kime zarar verir ki?
Siz Kur’ana neden düşmansınız? Kur’ana
neden saldırıyorsunuz? İlminiz mi var onu eleştirebilecek? Siz okuduğunuz
mealden dolayı, doğruları mı söylediğinizi sanıyorsunuz? Örneğin bir erkek dört
kez evlenir gibi kesinlik varmış iddiası içindesiniz. Nisa suresi 3 ncü ayette,
“Eğer, velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekle onlara
haksızlık yapmaktan korkarsanız onlarla değil, hoşunuza giden başka kadınlarla
iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz; şayet, aralarında adaletsizlik yapmaktan
korkarsanız bir tane almalısınız veya sahip olduğunuz ile
yetinmelisiniz. Doğru yoldan sapmamanız için en uygunu budur.”
der. Yani birden fazla (dörde kadar) evlenen erkeklere de
eşleri arasında "adâleti temin etme" vazifesi yüklenmiştir. Aksi
halde Allah'ın azabıyla ikaz edilmiştir. Yani hangi erkek eşleri arasında
adaleti sağlayabilir ki… Allah birden fazla evlenmeyin diyor. Eğer bu ayeti
doğru şekilde anlamayıp, adaletsiz yaparak dört kez evleniyorsa, bu kişinin
yanlış seçimidir, günahıdır ve hesabını Allah’a öbür dünyada verecektir. Bir ayetin
içinde sadece 4 kez evlenme lafını alırda Allah böyle emrediyor demek, nasıl
bir cehaletliktir, gayesindeden saparak, nasıl bir küfür etmedir. Kur’an asla insana yanlışı, mutsuzluğu
önermez, asla… Kur’an yanlışı savunuyor dediğiniz her ayete, insanın faydasını manasının
derinliğinde veren fakat insan aklının düşünmediği müddetçe bunu görmediği ifadeler
vardır. Kur ’anı savunmak ve her yazdığı
doğrudur, yanlış değildir diye izah etmeye de bir gayemiz de yoktur. Allah akıl
fikir vermiş, ya doğruyu görürsünüz ya da yanlış yola saparsınız. Bu sizin
sınavınız ve seçiminizdir. Bizler sadece üzülürüz, yangından insanı çıkarırız
ama nasıl yaşarsa yaşamasına karışamayız. Yazdığınız her yanlışı kabul edip size
katılan inananlara da üzülürüz. Biz her kesin aydınlanmasını ve huzur bulmasını
isteriz. Kur’an da denildiği gibi, iyiliği emreder, kötülükten men ederiz. İçki,
sigara içme, uyuşturucu alma, zina etme, kumar oynama… Deriz. Bunları yapanların ne tür
sonları oluyor bu dünyada görüyoruz da…
Siz bizi yaratana karşı nasıl savaş
açabilirsiniz? Siz Firavun, Nemrut gibilerinin akıbetlerini hiç okumadınız mı?
Sizin gibi davranıyorlardı… Mesela Nemrut kendini tanrı gibi görüyordu,
hastalık yaşamıyordu, her istediğine sahipti, zalimdi, ancak, ölümü onu öyle
aşağılamıştı ki, burnundan beynine giden sinekle ölümü tatmıştı. Bu dünyada
yoksa ölmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Bu dünyada ne kadar çekirge gibi
zıplayabilirsiniz? Peygamberin amcası bile, sizin gibi davranmış, ölüm şekli de
yalnız ve irin akan vücudunun kokusundan yanına kimse yaklaşamamış ve ecelini
yalnız başına tatmıştı.
Siz doğanın ve ırkçılığın arkasına
sığınarak neden İslam’a saldırıyorsunuz, yazıyorsunuz, çiziyorsunuz? Biz
anlatırız isterseniz, mutlu olmanızı isteriz… Ama illaki mutsuz olmak
istiyoruz, sizi dinlemek istemiyoruz, ben bilirim diyorsanız, işte akan ırmağın
sonunda çağlayan var… Buyurun kendi bildiğinizce mutluluğu seçerek ve yüzerek gidin.
Size masal gibi geliyordur eminim. Ama başınıza ecel geldiğinde geri dönüş de
olmuyor, hay aksi… Gördükleriniz her ne kadar gerçekmiş deseniz de, sır perdesi
açılmış ve içine girene artık isyan kapısı da kapanmıştır. İşte o an
esaret neymiş, yaptıklarına karşılık neymiş göreceksiniz…
İster deist ol, ister ateist… İster tenini
beğenme dövme yaptır, ister çıplak gez. ister elinden içki şişesini düşürme,
ister on paket sigara iç, ister uyuşturucu al, ona müptela ol… İster çalan ol,
ister dünyaya dalan ol, haksızlığı meslek bil… İster savaş aç, ister insanları
bırak aç… İstediğine oskar ver, istediğine ödül… İnsanlar Suriye’de, Arakan’ da
ölüyor diye değil de, okyanusta plastikten balıklar ölüyor diye dünyayı ayağa
kaldır… İster F-35’i verme, istersen pairot füzesini satma…
Mülk Allah’ındır… Sende Allah’ın kulusun,
Ona kul olmasan da… Lekum dinikum veliyedin- Senin dinin sana benim dinim bana
diyorum sana son sözüm… Ben ise en az sizin kadar özgürüm, dinimi istediğim
gibi yaşarım sana ne?
Saffet Kuramaz