Sözcüklerin kırılganlığını asla
önemsemiyorum ve şaibeli satırlara düşmeden yolum tanık olduğum doğaüstü
olayları hazmetmeye çalışıyorum.
Zaman fakiriyim aslında bir Hint
fakiri yoksa fakir olduğuma dair bir mal beyanı mı arz etsem?
Nakkaşı günün elbette yorgun
şiirlerin diri gölgesi: hani ortasından keser gibi karpuzu şiire bıçağı sapla
ve imgelerin kanamasına seyirci ol tıpkı sahnede olduğum hayat denen skeci boş
koltuklara oynarken hem de sahici bir üslup ve yüzümde tek zerre olmayan hayat
makyajıyla.
Bir de yakın markaja alınanlar var
illa ki toza dumana karışmış bedeller ve ısrarcı duygular. Sevmenin ve güvenin
bedeli belki de arkanızı döndüğün o an, sırtınızdan bıçaklandığınız.
Ben demiyorum elbette benim yerime
konuşanlar öyle bir aksanla nüktedan sırları beyan ediyorlar ki.
Kayma ihtimali olan bir ekran ve hala
fabrika ayarlarıma geri dönemediğim sonuç itibariyle ağzımdan çıkan ve kalemden
dökülen her sözcüğün sahibesiyim ve niyetimi başka yöne kanalize edenlere an
itibariyle söyleyecek tek kelime bulamıyorum fakat öylesine bir basınca
sebebiyet veriyor ki veremedim bu tepki ve nazire yapması muhtemel doğamla
sadece kendime zarar veriyorum.
Değişmesini arzu ettiğim çok şey var
ama düşününce şükretmenin yerinde olacağını belleyip kendimi değiştirmeye
çalışıyorum.
Kaybolan güneşin pervasızlığı sonuçta
tembel bir müdaviyim ışığın hem de hasret kaldığım ışığı uğurlayıp el feneriyle
evin içinde dolaştığım ve hayat sokaklarda diyenlere da şaşkın gözlerle baka
kaldığım.
Bilumum hece elbette insan doğasında
nükseden:
Sır gibi bir de ser.
Huzur gibi bir de şer.
Geriye ne mi kaldı?
Donanımlı bir ömür dileyip de genele
odaklanamadığımız mı?
Yoksa detayları tek tek didikleyip
resmi paramparça ettiğimiz mi?
Suskun umut dillenme alameti ile dinlendirdiğim
ruhumu sobeliyor aslında martının kanadına konan simit susamı gibi de gevrek ve
suskun acılar.
Mavi’yi ıskalayan demir perde elbette
vapur düdüklerinin asla susmadığı sisli bir günün erken vakitleri hala da
altına imza atmadığım o akit hakkındaki önyargılarımı sonlandırmayı temenni
ediyorum.
Bol kepçe umut sağanağı hani yasın da
muadili iken kaygılı benliğin bellek kaybına uğrayıp da ağzına attığı o dil
altı hapı sözüm ona huzura kıyısı olan bir evde konaklamakla kaygan zeminde
düşmek arasında bir ilinti kurmak isteyen.
Bahşedilen ne çok duygu ve sağanağın
küspesinde bir damla rahmetle oyalanan sefil yüreğim.
Kaynağı belli olmayan bir izdiham ve
insan yağarken sokaklara ayağıma basıp kaçan yaramaz bir çocuk gibi minnet de
etmiyorum hani kimseye yine de umarsızlığın bir cep olduğu gerçeği ile
umursadığım her insanı ve her heceyi dolduruyorum o devasa cebe.
Elimden kayıp giden akılsız telefonum
su dolu bir kovanın içine düşüp ses etmeyi kestiğinde anlıyorum ki akıllı
olması gereken benim.
Naklen yayın yapan ruhlarımızla
özdeşleşen hain gürültü ve iç sesimizi duymaktan aciz ne kadar taviz vermesek
de birbirimize tıpa tıp benzediğimiz ayan beyan.
Saçımda uçuşan kelebek:
Pardon, sizi sevebilir miyim?
Şimdi bu soruyu kime sorsam biliyorum
ki alaya alınacağım belki de su götürmez gerçekleri göz ardı edip zamansız bir
tükenişle türeyecek yeni hayatım ve ben balkon sefası yapan yaralı bir menekşe
gibi kendimi aldatacağım sevildiğime inandığım tüm saksılarda büyümeyi
erteleyen yorgun filizlerine umudun da karşı çıkacağım.
Toprağımda eksik olan tüm vitamin bir
de çiçeklerimi okşamayan sahibem sanırım en çok sevgiye ihtiyaç duyan da o ve
nazarımda yorgun bir yaprak olsa da dalından düşen ve balkonumu ziyaret eden,
biliyorum ki ben şanslı bir çiçeğim en azından köklerim derinde ve beni
sahiplenen bir balkonum ve ev halkı var. Ne yani, diğer saksı çiçeklerinin
benden ne fazlası var da ben çiçek verdikçe sırtlarını dönüyorlar?
Fani dünya bir de yüklenmiş âlemin
derdini yüksek sesle hava atıyor sessiz sedasın ben çiçeklerimi açarken ne
gereği var şimdi bunca feryadın ya da tam tersi, sessizlikle beni itham eden
dalını terk etmiş yaprakların?
Bir gövde gösterisi değil bu bilakis
yaşama bağlılığın kanıtı üstelik toz tutan bir kitap da değil sadece ve sadece
her yaprağında fosforlu kalemin izi bir de sevgi kokan bir ayraç.
Sahibemi seviyorum tıpkı kitapların
ve diğer saksı çiçeklerinin yine sahibemi sevdiğim gibi aslında onlardan bile
çok.
Menevişlenen geceye da ihtarımdır
hani ne de olsa gün ışığı ve sevgi benim ilacım ve kaynakçam.
Şarkıya selam olsun:
İmza:
Bir mahzun mor menekşe.