DENE GİBİ DERT ÇEKİYİM !

           Hangi densiz bunu insanlığın başına bela etti bilinmez ama bu tiksindirici ve içinde ne tür pislikleri barındırdığı saymakla bitmeyen melanet sigaradan bir nefes çeken kişi onun tiryakisi olup kolay kolay bir daha bırakamamakta, işl önce akciğerlere darbe vurarak nefes yollarını daraltmak süretiyle nefes almada güçlük çektirmekte, zamanla zayıf bıraktığı vücudu sayısız hastalıklar davet ederek  en son "kanser" denen illetle ahrete havale etmektedir.

            İlk önceleri tiryakileri temin ettikleri tütünü kağıda bin bir zorluklarla sararak içerlerken sonradan Tekelin fabrikalarında Üçüncü, İkinci, Birinci, Bafra, Gelincik Yenice, Kulüp gibi çeşitli adlarda hazır sarılmış paketlerle piyasaya sürülen sigaralar bakkal tereklerinde yerlerini aldıktan çok sonraları içindeki nikotini azaltmak amacıyla önce Samsun, Maltepe ve diğer  marka filtreli sigaralar üretilmeye başlandı.

            Yıllar önceleri şehirlerde imkanı olanlar her köşe başına açtıkları bakkal dükkanlarında nüfus yoğunluğu nedeniyle müşteri sıkıntısı olmadığından evlerinin geçimini temin ederlerken bir çok köyde bakkal müşteri olmadığından dolayı bulunmuyor, büyük köylerde de bu sayı olsa olsa bir ya da ikiyi geçmeyecek kadar azdı.

            Bakkal Sıkı selim köyünün ekonomik durumuna göre varlıklı kişilerden sayılırdı. Çiftçilik ve hayvancılığının yanında ek olarak bakkal dükkanı açmış yetişkin oğulları diğer işlerle uğraşırken kendisi dükkanını bekler sabahtan akşama kadar eli boş taifesi başından eksik olmaz, ajans vakti gelince köyde kendisinden başka daha üç kişide bulunan 'Aga' marka lambalı radyodan haberleri dinler, “bataryası bitmesin” diye kapatarak hemen muhabbeti başlatırdı.  Her tür bakkaliye çeşidiyle beraber tütünün yanında her marka paket sigaraları da fazlasıyla bulundurur, çok yakını ve kıramayacağı kişilerin haricinde kimseye zırnık koklatmazdı.

            Avunduk Gadir askerliğini sınır karakolunda yapmış, bu sayede kaçakçılardan köyünde kendisine bakkal dükkanı açacak kadar para biriktirmişti. Evleri köyün en kenarında olup sırtını dağa dayamış yüksekçe bir yerdeydi. Babası ölünce başka kardeşi olmadığından oralar kendisine kalmıştı. Evin sokağa bakan kısmına kerpiçlerle bir göz dam yaptırarak buraya bakkal dükkanı açtı. Sermayesi az olduğundan haliyle çeşitleri fazla değildi. Paket sigarası bakkal Sıkı Selim'inki fazla olmasa da askerden gelirken dükkan açmayı aklına yer ettiğinden yanında bolca ve kağıt tütün getirmişti.

            Vicdan sahibi ve iyi niyetli birisiydi. Genelde parasız gelen müşteriyi boş çevirmemeye gayret eder deftere borç yazarken de “bu dürzü getirmez getirmiye amma şindilik yazalım baalım” diye kalemi elden düşürmez, sonradan da verdiğine pişman olur “elin asiğini gediğini tamam itmek sana mı düşdü, yarin boşalan yerini nasıl dolduracasan  Avunduk efendi” diye kendi kendisine kızardı.

            Bazı ev komşularının elleri zamanın ekonomik şartlarından dolayı biraz çap olsa da bunlara pür dikkat kesilir, gelenleri  hemen başından def etmeye çalışırdı. Bunlardan biriside diğerlerinden fazla önem verdiği Sarı Gadir’di.

            Sarı Gadir kendisinden küçük kardeşiyle “everirdin, evermezdin” diye tartışmış, bunun verdiği öfkeyle tütünün biri biterken bir diğerini yakmış haliyle tabakasında bir sarımlık tütünü kalmamıştı. Hanımı evin içinde ne kadar kıyı bucak koymaz aradıysa da bir gram tütün bulamamıştı. Üstelik cebinde koynunda beş kuruş yoktu. “Ulan bu meret adama düşmandan bile isdedir” diyerek evden çıktı. "Şimdi galkıp Avunduğa gitsem geçen gün "bi daha benim dükkanıma gelme gardaşım diye beni gapıdan koodu. Vermez vermiyede isdiyenin bi, vermiyenin iki yüzü gara, iyisi mi ben Sıkı Selim’in yanına gidiyim bari" diye düşünerek yolun bir gün önce yağan yağmurla oluşan çamuruna aldırmadan düşe kalka köyün orta yerinde bulunan bakkalın yolunu tuttu.

            Devir Menderes devri idi, Kıbrıs'ta Rumlar ve Türkler arasında sorunlar, çıkmış radyolarda üniversite öğrencilerinin “Ya ölüm, ya Kıbrıs” diye yürüyüş yaparlarken attıkları sloganlar yurdun her yerinde olduğu gibi Sıkı Selim’in dükkanından da etrafa duyuluyordu. İçeride oturanlar kulaklarını radyoya vermişler iğne atsan yere düşmeyecek gibiydi. Sarı Gadir “şu galabalık da tütün veresiye iddenirmi, ileride köylüler başıma kakıç iderler” diyerek tekrar geldiği yoldan kör pişman Avunduk Gadirin bakkalına doğru yürüdü. Yolda giderken bir kaç tanıdığı sigara içiyorlardı. Onlara gıpta ile baktı. "Elin dumanı ele fayda verir mi, verseler de bi çeksem bana yeter” diye düşünse de bundan vazgeçip yoluna devam etti.

            Avunduk Gadir'in kapısına geldiğinde yorgunluk ve ‘tütünü verir vermez’ kaygısından dolayı kırk yamalıklı gömleğinin sırt ve  koltuk altı kısmı terden ıslanmıştı. Dükkanın kapısının kolunu hevesle tutup zembeleğni yukarı kaldırarak itekledi. Dükkan nedense bir türlü açılmıyordu. Bunu defalarca tekrarlasa da değişen bir şey olmamıştı. Üzüntüden eli ayağı birbirine dolaşmış, ümitleri suya düşmüştü. Yosam Avunduk beni gördü de saklandı mı diye düşündü.

            ‘Belki de işi çıkmış ya da bir yere gitmiştir, biraz sonra gelir’ düşüncesiyle dükkanın iki sıra yüksekliğindeki taş basamağına oturup öylece beklemeye başladı. Kendisine göre aradan belki de bir asır geçmişti ama gelip dükkanı açan bir kimse meydanda yoktu. Arada sırada gelip geçenler kendisine selam verseler de onun aklı fikri açılmayan bakkal ve alacağı tütün deydi.

            Boş yere beklemenin bir faydası yoktu, bir şeyler yapmalıydı. “Eve bari bakayım” diyerek çatal kapının bir kanadını hafifçe  araladı, birkaç kez ”Gadiir, Gadiiir” kimseden ses seda çıkmayınca da “Sariye bacıı, Sariye bacııı” diye Kadirin hanımını çağırsa da durum değişmemişti. Avluya adım attı, hem yürüyor hemde aynı isimleri tekrar çağırıyordu ama bir cevap veren olmuyordu.

            Evde kimsenin olmadığına kanaat getirmesiyle birden ‘ kör şeytanın atına’binmesi bir oldu, iştahı kabarmıştı. İçinden gelen kötü düşüncelere yenildi. Kapıları tek tek yoklayarak amacına ulaşma gayreti içerisine girdi. Bütün kapılar kapalıydı biri hariç.

            Avunduk Selim köylü de doğru dürüst para olmadığından yerine göre verdiği çeşit karşılığı buğday, arpa, nohut, mercimek, bulgurluk şahman buğdayı gibi mahsülleri  alır bunları da evinin kilerine kerpiçten yaptığı ‘buğday gözü’ denilen yerde biriktirirdi. Ayrıca bunları ölçmek için urup, çerik ve şinik denen ölçü aletlerini de “ele gitmeyeyim, belkide vermezler” diye kilerde bulundururdu.

            Sarı Gadir kilerin kapısını açmasıyla beyninden vurulmuşa döndü. Gözleri fal taşı gibi birden açıldı. Şaşkınlık içerisindeydi. İçeride neler yoktu ki. Şimdiye kadar bunların hiç birisi kendi evinde olmamıştı. Gözleri birden gözdeki buğdaylara ve yanındaki o an için orada bulunan urup ve şiniğe takıldı.

            Şimdilik ona tütün almak için para yerine geçen buğday lazımdı. Aceleyle bunun ikisini buğdayla doldurup dışarıda kimsenin olmadığını kontrol ettikten sonra sokağa çıkarak hiçbir şey olmamış gibi gelip tekrar dükkanın önüne oturdu.

            O gün Avunduk ve eşi Sariye evlerinin biraz üstünde ki soku taşında bulgur dövüyorlardı. Sariye kadın çatal kapının kilidini "kilitledim mi, kilitlemedim" mi diye tereddüt geçirdi. Bunu kocasına dese biliyordu ki kendisine kızardı. “Çok sıkıştım bana müsaade et” diyerek kocasında izin alıp evinin yolunu tuttu.

            Sariye kadın yukarıdan aşağı dar sokak yolundan  inip çatal kapıyı "açık mı kapalı mı" diye tam  yoklayacaktı ki birden dükkanın kapısında oturan Sarı Gadir’i, aynı anda Gadir’de Sariye kadını fark etti.

            Sarı Gadir "nerde galdın yahu Sariye bacı, şurda iki saaddir tütün alacaam diye gomşu hatirine Sıkı Selim’e gitmeyip sizi bekliyom, şu gapdakıları  hesapla da boşat, onları bana getirmeyi unutma, yerine tütünümü hemen ver yoosam çatlıyacaam"derken merdiven ayağında duran içi buğday dolu urup ve şiniği gösterdi.

            Sariye kadın’a kocası “ben şaare matak almıya gittiğimde dükkan kapalı kalmasın, satış yapsın” diye alış verişi öğretmişti. Kadın dükkanı açtıktan bir müddet sonra hesabını yaparak buğday bedeli karşılığı olan tütünleri Sarı Gadir'e teslim ettikten sonra dükkanı kilitleyip ”Gadir ağa sen dışarıda bekle de ben urup la şiniği ni hemen  boşadıp getireyim" dedi.

            Sariye Gadın Sarı Gadir tütünü sarıp tüttürürken kilere kapları boşaltmak için girdiğinde urup ve şiniğin yerinde olmadığını görünce çatal kapı ve kiler kapısını evden çıkarken açık bırakıp gittiğini fark etti, meseleyi çoktan anlamıştı. Durumu kocasına diyecek olsa ondan sopa yiyeceğini farkındaydı . Bir plan yaptı.

            Sariye kadın çok uyanık birisiydi, hiçbir şey olmamış gibi hareket ederek urup ve şiniği götürüp Sarı Gadir’e teslim etti. Sarı Gadir bu işe çok şaşırsa da bunu karşısındakine belli etmemeye çalışıyordu. Zaten tütün ve yanında gelen urup la şiniğin sevincinden işin fazla üstünde durmamıştı.

            Aradan iki üç gün geçtikten sonra kurduğu plan gereği Sariye kadın komşuları Sarı Gadirin kapısını dövdü. Kapıyı çocukluk arkadaşı aynı zamanda uzaktan akraba kızı Gadirin hanımı Hariye açtı. Misafirinin  altına avluya  bir minder koyduktan sonra “gıyız sana bi kase ayran yapıyım da iç, her gün bizim gapıyı mı biliyon” dedikten sonra sofanın kapısından içeri girdi.

            Her ne kadar gelmişten geçmişten konuşsalar da Sariye’nin aklı fikri mevzuya nereden ve nasıl başlamanın hesabını yapıyordu ki Hariye avluda açlıktan eşinen tavukları görünce ”gıyız bana az müsaade idde şu  hayvanlara birez yem atıyım sabah beri ac duruyollar”. Sariye’nin  aradığı fırsat şimdi eline  gelmişti. “Vallaha Hariye bende sana onun için geldiydim, inan tavuklar evde ac ölecek, bana bi urup bide bi şiniğnen yemlik büydeyi öncüt ver de, enişdene müşderiler getirince gaplarıynan aldığımı geri getiriyim.

             Hiçbir şeyden haberi olmayan zavallı Hariye ”olsa vermez miyim gıyız, vallaha tavuklara attığım bunlar son yemler, yarin kimden öncüt istiyecaasem” derken karşısındakini buna inandırmak için yeminler üstüne yemin ediyordu.

            Sariye kadın da boş durur mu o da karşısındakini buna inandırmak için yemin üstüne yemin ederken nereden aklına estiyse “DENE GİBİ DERT ÇEKİYİM Kİ gaplarını buydeyinizinen geri getirrim” derken röl gereği orada ağlamamak için kendisini zor tutuyordu.

              Sesler yatak odasında uyku çeken Sarı Gadire kadar ulaşmış onu uykusundan etmişti. Uyku sersemliği ile boş bulunup o gür sesiyle odadan dışarısına duyuracak şekilde “bi göz buydeyi ne vaat bitirdiniz de fıkare gapısına yemlağa geliyon, biziminen matırah geçmiye utanmıyomu” derken bir kalbur inciri berbat ettiğinin farkında bile değildi.

ERDOĞAN ÇALIŞKAN 03 09 2019 KIRŞEHİR GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN
Öyküleri şahısları küçük düşürmek, mirasçılarını rencide etmek için yazmıyorum.
( Dene Gibi Dert Çekiyim başlıklı yazı İpciERDOĞAN tarafından 3.09.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.