Zamanın manivelasında, yeknesak bir
dokunuş tecelli eden varlığın teselli bulduğu boşluk kadar da devasa bir rahmet
adeta, az sonramı güncellemek adına günü yeniden yaşadığım bir hurafeyi de
dillendirirken şahit tutulası ulvi bir yoksunluk ve neden, diyebilmenin de
vakur coşkusu.
Terennüm eden minik bir yürek aslında
evrelerin asılı kaldığı evrenin boyutsuzluğunda sudan sebeplerin çöreklendiği
bir lahza.
Münferit bir hece nasıl da bağnaz bir
tefekkürle ihlal edildi, dercesine şerh düşen kötülüğün de manifestosu az sonra
peyda olacak coşku sonrası ölümlü bir mizansen şen kahkahalar durağına saatler
kala.
Tebessümleri toplayıp satırlara serperken
iri gövdeli bir bilinmez sanrıların toplamından çıkardığım bir çıkarım ile
içimi ihya eden bülbülün bir keşmekeş yaşadığına binaen sızan gönlümde sızılı
bir yavru kuş.
İşinin ehli olsa olsa müridi
acıların.
Sönen feri olsa olsa yanan umut
ışığının tek karede söndüğü.
Dipsiz olsa kuyular ne fayda?
Yarım yamalak olsa sevdalar kime ne?
Ömrün özet geçtiği hayatın doğasında
saklı madem mahremiyet şimdi sükûtu sonlandırmadan başa saralım filmi ve bir
çığlığı da mimleyelim ve alt yazı geçelim şiire hani olur da şiirsel bir coşku
ile şair kimliğine binaen yeniden doğar mevsim.
Haydut imlerin tekelinde belki de hikâyeler
ve görünmezin gücüne vakıf her yeni gün biteviye savsaklanmanın etkisiyle
yalpalarken sarhoş bir edayla oysaki içtiği hüzün döndürdü böylesine başını.
Mavi bir rüzgâr belki de şehri esir
alan ve imbat rüzgârına nazire yapan da bir yenilgi içten pazarlıklı hangi
şiirse taziyelerini sunduğu mevsimin.
Göğün kompartımanlarında saklı
farkındalık ve peşi sıra yenilgi ve nasıl bir azamet ki şehrin kibrine yenik
düştü şiirler.
Görücü usulü nikâhlanan öbek öbek ve
aşkın taban tabana zıt olduğu nefretin her çağrısı sonlanırken, çok sevmenin
dürtüsü ve haşmetiyle sevgi illa ki esir alacakken evreni…
Çoğalan bir hüzün.
Çoğaltan acıları.
Sersem rüzgâr dağıtırken saçlarımı.
Bir yenilgiyi çağıran; sanrıları yok
sayan kolluk kuvveti bünyesinde ömrün de bir tefrika adeta gücün hâkimiyetinde
bulutlara kement attığım bir de istikrarla üzülmeyi şerh düştüğüm…
Üşüdüğüm mevsim üşüten şiirlerden
kaçtığım ve şanlı bir ömür sürdürmenin zorluğuna binaen şairin de dediği gibi;
onurlu bir ölü olmanın da önünü alamadığım.
Yıkılan tabular.
Belki de aykırı bir huzur dikilen
gökdelenlere parandalar atlatan.
Aşkın hâkim kıldığı ve gürültülü bir
nezle ne zamanki doğa aksırsa.
Tanrının sorumluluğunda yaşamayı şiar
edinmiş bir evren dolusu mahluklar ölümün izini süren bir hükümle düş gücüne
yenilen kalemden de alacaklı her şiirde kaybolduğum; her şehirde seyyah
yüreğimi yollara ve yıllara savurduğum…
Geç olsa da.
Günün hükmü sonlansa da.
Gece olmayı temenni eden bir sabah
olmanın neresi kötü dercesine.
Kordan heceleri közde ısıtıp yeniden…
Lahzasında yüreğin kök söktüren bir
beyit olmanın haşmeti ile şiirler ören hurafelerden alacaklı bir gizem, köhne
evlerin sönük ışıklarında ölü pervanelerin yeniden uçacağını beklemek gibi
mutluluğun hakim kılınacağı o devre arasında uyuyup kalan bir hikaye kahramanı
gibi ağıtlar yaktığım kozamda ölümlü tarifesinde bir yenilgi olsam da cihanın
her saniyesine denk düşen üzünçlerin de tek sahibesi…
Hani olur da yeniden doğarım,
dercesine.
Ölümü mimler de çeker giderim,
demenin meali belki de…
İmza:
Denemeye değer yeniden.