Susku’nun bir aldatı olduğunu yeni
öğrendim ve b/ağlandım ben bu sessizliğe.
İfşa edilesi ne kaldı ki geriye ve
kuru gürültüye pabuç bırakmayan bir şaklaban cümle özlemi ile ve de bin bir
yeis ile kucaklıyorum lakin bu sefer tek kucakladığım kendi bedenim nihayetinde
uyum sağlayacağıma inandığım bir ferman.
Çok şükür aklım başında.
Çok şükür acılarım da yerli yerinde
hazır ve nazır bekliyorlar iyileşmek adına ve ben yaza yaza sağaltıyorum her
birini sızlayan çekilmiş dişimin yerindeki boşluğu bile dolduramamışken.
Minvali kayıp bir akşamüstü ve
telefonun kablosunu koparma isteğine yenik düşmeden ben arıyorum usulca sessiz
hayaletleri.
Çevirim dışı bir film gibi aksanlar.
Tam pansiyon tüm gelmeyen ve de
gitmeyenler.
Danışıklı dönüşlüklü bir mevsim az
sonra ayaklarına geçireceğim sarı çizmelerle yolları kazıp da define arayacağım
taşı toprağı altın ama yüreği kırık İstanbul’un ve biliyorum ki ne defineler ne
defineler saklı kocaman yüreğinde şehrin…
Ruh ikizim olan bir güzellik sevgili
İstanbul üstelik cinsiyetini hala çözemediğim yine de ikizim gibi görüp
arşınlıyorum yollarını en çok da gün batmaya yakın yürüdüğüm yollarda o serseri
güneş batmaya yanaşmazken istiyorum ki göz gözü görmesin ve ben kız başıma
karanlıkta yürümeyi pek sevmesem de biliyorum ki şehrin orta yerinde başıma bir
şey gelemez yine de bindiğim taksinin korsan taksi olduğunu geç fark edip
aceleyle kendimi eve atıyorum.
İçtenlikle sevmeyi mademki seviyorum
ve şehir de bana içini açıyor ki çatı katında bu aşkın ben de menevişlenen
yorgun yüreğine şehrin şiirler diziyorum.
Had safhada yanılgı.
Had safhada insanlara inanmaktan
vazgeçmiyorum.
Ehli keyif bir misafirim işte şehrin
kubbesinde soytarı bir bulut olmaya sevdalı ve de yazarak sözüm ona
tamamlandığım ama içimde eksilen bir şeyler var iken ömür boyu yakalandığım bir
duygu bu eksiklik ve ne zamanki dişe d/okunur bir şeyler yazdığıma kani olayım
vicdanım rahatlıyor sözüm ona edebiyatın iskeletine asılı bir derviş hırkası
gibi ceplerimden taşan sözcüklerle barışık olmaya çalıştığım sefil benliğim…
Yeni yeni seviyorum kendimi hele ki o
telefon konuşmasından sonra ve anlamadığım bir şekilde hırpalayan bir cümle ki
bende saklı kalsın sonra da kendime küstüğüm ve günlerce kendimi
cezalandırdığım ve nihayetinde tansiyonumun hiç beklemediğim şekilde dibe
vurduğu.
Belki de ölümlerden ölüm beğen diyor
bana hak malikleri.
Ben ise; sizi daha çok nasıl
sevebilirim, demenin yollarını ararken sevgiyi meşru kılan bir hüzünle sahip
çıkıyorum karşımdaki insanların yüreğine ve nihayetinde dışlanıyorum.
Bir paranoya değil asla.
Bir masal belki de.
Bin bir gece masalları gibi bin bir
sevgi masalları…
Mahlası var mı peki şehrin ya da ben
neden hala kendime uygun bir mahlas edinemedim?
Ve içimin misafirhanesinde ne çok
iklimi kayıp insan belki de insanı kayıp iklimler aslında hangi iklim olduğuna
karar veremediğim insanlar ve de sevgili İstanbul sonra da buruşturup atıyorum
içimin dökümünü yaptığım kağıdı ve kıt kanaat geçiniyorum kendimle ve bir o
kadar da uzak ve mesafeli iken kendime ki hep yakın bellediğim bir gölge iken
içimdeki kayıp sol anahtarı.
Sol anahtarı ve yedi nota tıpkı yedi
tepeli şehir gibi her tepeye bir nota yerleştirdiğim.
Rabbim… bu, ben miyim?
Ne yani ben eğer ki şehrin ta kendisi
isem bana denk düşen illa ki mi yaralı bir şehir?
Ve paye verdiğim herkes.
Paranda atan yüreğim.
Kazıp da kaçtığım yollar.
Ve kendi kuyumdan su çıkaramadığım
diğer yandan susuzluğumu gideremediğim.
Ve mavi bir gökyüzü seferi ne de olsa
yaz’ın güzellikleri toplanmış tepemde ve aşkın ihtirasını yok bildiğim çok
masum ve kocaman bir sevda benimki nihayetinde derviş sabrım ve derviş yüreğim
ile yalpaladığım bir ömrün ertesinde coşkumu serbest bıraktığım ve duygularımla
dörtnala sevdiğim…
Sevdiğim kim ki?
Sevdiğim ne ki?
Sevilmeyi talep ediyor muyum peki?
Peki, beşeri bir sevgi mi beni en
tepe noktaya taşıyan?
Pekişen bir sevda masalı kendime
sevdalanmak an meselesi yine de kendimden uzağım henüz oysaki psikoloji
okyanusu içinde yüzerken pek de bir emindim kendimi keşfedip içsel yolculuğumu
tamamladığıma hatta benimle dalga geçen bölüm başkanım.
Sahi ne mi demişti?
Daha dün gibi aklımda:
Gevrek gevrek gülmüş ve:
‘’Dur bakalım daha ne gördün ki
kızım? Çok da emin olma hani ne de olsa içsel yolculuk bir iki sene içerisinde
tamamlanacak bir şey değil.’’
Ve yine aşağı yukarı üç dört sene
evvel yazdığım o yazı:
‘’İçsel yolculuğum.’’
Sevgiyle d/okuduğum bir yazıydı
aslında her yazıma yüreğime koyduğum gibi.
Kocaman yüreğim ama el içi kadar.
Sayısız insanı tepemde taşımaya
dünden razı ya, ben onlar için ne anlam ifade ediyorum?
Ve çıkış noktam:
Eğer ki birilerinin beni sevmesini
bekleyecek olursam ne ömrüm yeter ne de ben yeterim kendime ve onlara ama illa
ki yetmem gereken illa ki kendim ve çözmem gereken de.
Arapsaçı gibi gitgide dolanan yine de
ipin ucunu yavaş yavaş bulur gibi olduğum ve kendime dönük yüzüm en çok
yazarken kendimden geçtiğim ve içimdeki defineyi bulmak adına canhıraş yaşayıp
yazdığım ve daha çok insanı sevme ihtiyacım…
Genelde yanıldığım ve üzüldüğüm ama
karşımdaki insanın iyi tarafını görüp hâsıl olan o coşku ve illa ki kanmak
istediğim.
Sevgili İstanbul…
Sevdalı İstanbul…
Sevgili ben…
Sevgiye dair bir tebessüm ve
yüreğimin atışına eşlik eden sözcükler bazen duygularımın taştığı kabından ve
ben bu sefer satırlara sığamazken ne de olsa sevecek çok sebebim var sevmek için
illa ki bir neden de aramıyorum.
Göğün mavisine yenik düştüm yine
derken geceye eriştim ve şimdi de geceyi seviyorum gecenin beni sevip
sevmediğini bilmeden hatta ve hatta umursamadan yine de insanların umursadığı
bir fani olmayı sanki daha çok seviyor gibiyim ve tepkisizliğine insanların
sessiz kalamayıp içimi seriyorum satırlara.
Gün gözlü bir aşk benimki ama en çok
gecelere taşkınlık ettiği…
Gece yüzlü bir sevda ben bin bir
sevda masalları yazmaya aday ve pek çok insanın yerine de sevebilen…
Kuytularda saklı o sönük yıldızı bile
sevebilirken bazense bir yıldız olduğumu hatırlatırken nüfus cüzdanımdaki ilk
ismim ama en çok gülmeyi şiar edindiğim ve en çok da severken gülebildiğim yine
de hüznü asla yadsıyamadığım ve yaralı İstanbul’un acılarını pansuman yaparken
kendini sevmeye meyletmiş bir fani altı üstü ve sayfanın altından girip
üstünden çıktığım ve yeni güne yazarak ve severek hazırlandığım…