Kışın ocak ayı şafak vakti.
Her yanı sis sarmış.
Göz gözü görmüyor.
Üşüyen ellerim cebimde.
Ağır ağır adımlarla.
Yara yara geçiyorum içinden.
Soğuk buhar oluyor.
Ciğerlerime aldığım her nefes.
Üşütüyor bedenimi tepeden tırnağa.
Yerlere serilmiş soğuk beyaz halıda.
Bastığım ayak izlerim kalır.
Yürüdükçe ardım sıra.
Yol kenarı ağaçlar.
Erken yaşlanmış gibi.
Onları gören gözlerimde.
Kargalar serçeler.
Yeri kazıyor gagalarıyla.
Azıcık yiyecek bulmak için.
Kışın karboran da.
Kartpostalık resimler düşüyor.
Kare kare karşı dağa bakan gözlerime.
Birden yazı özlüyorum.
O mavi denizini
Zümrüt yeşili ormanlarını.
Güneşin doğuşuyla serçelerin sesini.
Gelecek biliyorum o günler.
Bilmediğim, görecek ömür var mı.
Sonbahar da toprağa ektiğim.
Umut tohumları var.
İlkbaharın gelişini bekliyorum.
Belki açarlar yeşerirler.
Yediveren gibi.
Çünkü, sayamadığım yıkılan hayallerin enkazları.
Hayli çok geçmişimin mezarlığında
Kim bilir belki bu sefer.
Kaybeden değil kazanan olurum.