İnsan, hep kendini ispatlama ve fark ettirme gayretinde gibi. Bunu, olduğumuz ve olmak istediğimiz arasındaki farkı kapatmaya çalışmak, olarak görüyorum. Ama bu çaba genelde farkın kapanmasına değil, açılmasına neden olmakta. Sahip olmak istediğimiz bir düşünce ve inanç sistemi, bir kişilik yapısı, bir yaşam tarzı var. Doğruyu bulduğumuzu zannederek çabalamaya başlıyoruz. Düşünüyoruz, inanıyoruz, eyleme geçiyoruz fakat her ne hikmetse samimiyet kazanamıyoruz. Dini reddediyor; deistleşmek, ateistleşmek istiyoruz. Kişiliğimizi ve kendimizi kabullenemiyor, beğendiğimiz kişilere özenmeye başlıyoruz. Yaşam tarzımızı ve şartları beğenmiyor; ünlüler ve zenginler gibi yaşamaya çalışıyoruz. Bunları bir elbise gibi giymek istiyoruz üzerimize ama bu elbise genellikle ya bol geliyor, ya dar. Bol da gelse, dar da olsa üzerimize uymayan her elbise canımızı acıtabiliyor. Beş yaşındayken babamızın ayakkabılarını giymek, kırk yaşındayken bebeğimizin patiklerini ayağımıza geçirmeye çalışmak gibi birşey bu.

Geri planda hep kendini kanıtlama ve farklı gösterme, alışılmışın dışına çıkma, içinde yaşanılan toplumun normlarına ve kendi içsel kurallarına bir tür başkaldırı var aslında. Olumlu tarafları olmakla birlikte, bu başkaldırının dozu kaçırıldığı zaman hem bireysel, hem toplumsal acılara neden olabiliyor.

Kendimizi fark ettirme ve ispatlama çabamız; kendimiz gibi olmamızı ve öyle davranmamızı engelliyor genellikle. Zira orada kendimiz gibi değil, olmak istediğimiz gibi düşünüyor, konuşuyor, inanıyor ve hareket ediyoruz. Bu durumu hem biz seziyoruz, hem de insanlar... Dolayısı ile samimiyet eksik kalıyor hep.

Bir özel öğretim kursuna gittim bugün. Sohbet esnasında geçmiş dönemde bir öğrencinin, sınıfta ısrarla deist olduğunu vurguladığını, bu yönde konuşmalar yaptığını söyledi bir öğretmen. Bu örnek, beni lise çağlarıma götürdü. Ben de kendimi ülkücü olarak tanımlardım. Ama ülkücülüğü ideolojik mânâda bir içime sindirmişliğim falan da yoktu. Bu tanımlamanın sanırım yirmi beş yaşıma kadar etkisi altında kaldım ve bunu kendimi ispatlamak ve farklı göstermek için, bir argüman halinde kullandım. Sanırım bu öğrenci de benim yaşadığımı yaşıyor olmalıydı. Deist olduğu falan yok aslında, deist olup kendini farklı göstererek, ispat etmeye çalışıyor gibi geldi bana. İçinde bulunduğu ailenin ve toplumun normlarına aykırı hareket etmekten haz alıyor olmalı.

Farklı görünmeye çalışma ve kendini ispatlama gayretimizin bir nedeni de düşündüğümüz ve inandığımız gibi yaşamıyor oluşumuzdur diye değerlendiriyorum. Yaparak yaşayamadıklarımızı; konuşarak ve karşıt görüşlere saldırarak telafi etme gayretinde oluyoruz genelde. Yapmış gibi, yaşamış gibi, başarmış gibi bir tatmin duygusu yaşıyoruz. Aynı hayallerimizi ve hedeflerimizi rastgele herkese anlatarak, başarmadan yaşadığımız başarı hissi gibi.

Çok fazla konuşmaya ihtiyacımız yok gibi geliyor bana. Zira konuştukça aslında bizim de tam olarak birşeylere inanamadığımız izlenimini veriyoruz. Karşıt inanç ve düşüncelere çattıkça, olduğumuzun değil olmak istediğimizin, hatta muhalefet ettiklerimizin etkisinde olduğumuzun mesajını veriyoruz. Bu nedenle çoğu insanın iddia ettiği gibi olmadığı kanısındayım. Öyle değiliz aslında, sadece öyle olmak istiyoruz. Bunu başarabilenlerin ancak nefsi ile mücadele etmeyi öğrenmiş, kendini bir yandan olduğu gibi kabul ederken, bir yandan da kendi eksikliklerini görecek kadar psikolojik ve sosyolojik farkındalık kazanmış, düşünmek ve inanmak gibi iki mühim hasleti eyleme dönüştürebilen insanlar arasından çıkabileceğini düşünüyorum.
( Kendini İspatlama Ve Fark Ettirme Çabası başlıklı yazı Silüet tarafından 3.08.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.