Merhaba ve veda arasında bir nefes uzaklık mı var nedir. Sevinç ve hüzün arasında ki gibi. Hangisi gerçektir bilen var mı? Aynı şeyleri bozulan kumu düzler gibi yaşıyoruz. Rüzgar savuruyor, tipi aklıyor, şahit destekliyor… Bakanla yaşayan arasında bir nefes, bir soluk mu var!


Ne keşfettiğimiz belli ne kendisine örnek olduğumuza eminiz. Ne sancının dozunda değişiklik var ne de onu çekende neden soruları… Sadece tedavi edilip, tekrar o deryaya varmaya canla başla dua ediyoruz. Aynıları yaşamak işte… Eğlendiğimiz kendi ömrümüzün yitmesine gebe, güldüğümüz yaşlanmamızı engellemiyor. Her teselli, kabirde ağıtla son buluyor. Neredeyse ağıt ucuz ve tek teselli kaynağımız.


Herkes gökteki bulutları görüyor, herkes denizde ki dalgalara şahit… Herkes deprem bölgesinde yaşadığını biliyor. Tedbir alan var mı, yok… Öylesi kibirle ve ezber yaşanıyor ki… Ben bilirim lider imajı ve onun bencilliğine boyun bükmüş kulları…Sanki her şeyi bilirmiş gibi, tembelleşmiş beyinleri itaat etmeye ve biat etmeye her an hazır. Ben niçin yaşıyorum, nereye gidiyorum, kime kul olmalıyım, öldükten sonra ölüm varsa, sorgu varsa ne yapmalıyıma asla cevap aramıyor. Liderine biat etmiş ya o kurtarır onu sanki… Ya o yanılıyorsa, ya ateşin göbeğinde yaşıyorsa ne olacak düşünmüyor. Bu dünya hayatının getirisi ne kadar az, huzur var desen mutsuzluğu diz boyu… Ne verse karşılığını bedeli ile aheste aheste alıyor. Kısacası bu dünya bedelleri ağır olan ve kısa süren bir zaman dilimi. Bu yüzden ne yaşıyorsak, iyice düşünmek, plan ve program yapmak, ömrü iyi kullanmak gerekiyor. Bunun içinde bizi hızlı ve doğruya yönlendirecek kuramlara, ideolojilere, eğitimlere ihtiyacımız var. Eğer kişi bir kurumda çalışmaya başlamışsa ona altı ay bir mühlet veriliyor ki o kurumu öğrensin, memursa bir yıl sonra yemin ettiriliyor ve memur oluyor. Bizse bu dünyanın kitabı olan ve yön verecek öğütlerini içeren Kur’anı okumuyoruz, eğitilmiyoruz, ona göre yaşam biçimimize yön vermiyoruz. Önceliğimiz Kur’anı öğrenmek değil, dünyayı öğrenmek üzerine ve onun her türlü hillerini öğrenerek yaşamımızı mahvediyoruz. Biz sonsuzluğun içinde yaşamı aramak yerine, bir ömrün içine sığan acımasızlığına sığdırıyoruz. Bizi kimse Kur’anı okuyup okumamakla sorgulamıyor da. Bizi yaşadıklarımızı sorgulayan dünya kuralları ilgilendiriyor sadece ve peşinden gittiğimiz liderler, şeyhler, zalimler…


İnsan neyi yaşarsa onu görürmüş rüyasında. Kime sorsam kabus gördüğünü ve geceleri uyuyamadığını söylüyor. Şikayet ettikleri gerçek ama çözüm bulmaya da gayret etmiyor. Çünkü hayatı kabus üzerine kurulu, yalan üzerine kurgulu, aldatmak üzerine doğruları… Hep kazanmak istiyor, çalışıyorda ama kazanmak istediği bir emanet, elinde sürekli duramayacak şeyler. İnsan kazanmaya çalışmıyor mesala, dost bulmaya niyeti yok, ne kadar çalarsa ona kar gibi geliyor. Elbette çalışkan olmalı, çalışarak kazanmalı ama çalıştığının doğru bir hedefe mi yönlendiriyor düşünmüyor. Çalışıyor ama bira, rakı üretiyor, çalıyor ama afyonu tarlasından hasatla alıyor. çalışıyor ama çalıştığı kurumunun nasıl zarara uğramasına yol açacağını hesaplıyor. 


Kur’an ne tür bir çalışma yapması gerektiğini anlatıyor. İnsanın kanını emen faiz alma diyor, kimi çalıştırıyorsan alnı terlemeden hak ettiğini ver diyor, insanlığın yararına işler de çalış diyor, yalan söyleme kimseyi kandırma diyor, işi liyakat sahibine verin diyor, torpil yapmayın diyor, hak etmediğin ihaleyi almayın diyor, eşini aldatıp zina etme diyor… Daha niceleri! Müslümanım diyen bir kişi, Kur’ana göre yaşamalı diyor. Alnı neden secdeye geliyor, düşünsün istiyor. Secde de Rabbim kuluna en yakınken, o secde de kimi düşünüyor bunu tefekkür etsin diyor. Rabbimi mi yoksa dünya hayallerini ve menfaatlerini mi gözünün önüne geliyor, düşünsün istiyor? O secde de o namazda kimi hayal ediyorsa o kişi ona namaz kılıyor diyor. Düşünmek gerekiyor...


Müslümanım diyen kişi Kur’anı bilmiyor, yaşadığı dünyayı onun öğütlerinden uzak yaşıyor. Onun öğütleri yerine ecnebi ve başka dinin yaşam biçimleri hoşuna gidiyor. Namaz kılıyor, oruç tutuyor ama giyimi, yemesi, içmesi, eğlenmesi, çalışma biçimi başka din ve yaşam kültürünü benimsiyor. Yaptığı ibadet yaşamına yansımıyor. Kısacası Müslüman kendine göre yeni bir din uyduruyor ve onu yaşıyor. Kur’an öğütleri yerine, FETÖ’nün peşinde, Abdullah Öcalan’ın peşinde, sağ-solun peşinde, Alevi-Sünni’nin peşinde …Bilmediğinin peşinde yaşamına son veriyor. Dini Kur’andan değil, onlardan, onun deva ve heveslerinden öğreniyor. Bu yüzden vatanına ihanet ediyor. Bu yüzden uydurulan din ve milliyetçilik akımlarıyla ömrünü heba ediyor. Ey kardeşim Kur’an öğütleri senin yararına, hatta dünyada bile cenneti yaşamanın kuralı da… Ama lütfen oku, öğren ve yaşa… Onu senden kimse koparıp okuman için engellemiyor. Bu sadece senin yararınadır. Bilmediklerinin peşinde ömrünü heba etme… Düşün ölüm her saniye gerçek olabilir, ya ömrün yoksa… Ya ölürsen ve Kur’anın dedikleri doğru ise bunu düzeltemeyeceksen? Sonsuz hayatın nasıl olacak ki… Acı dokunduğunda seni şifaya yöneltecek kişiye kul olduğun kadar bu acizliğini bilerek Kur’anı öğren ve bu şekilde Rabbini tanı ve gerçekten yalnızca ona kul ol…Bu yalnızca senin hayrınadır, bilesin. 


Saffet Kuramaz

( Sizi Düşünmeye Davet Ediyorum başlıklı yazı safdeha tarafından 22.07.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.