Epeydir kullanırım, dur
dur kullanırdım demem lazım aslında bu gözlüğü... Dili geçmiş zaman olduğuna
göre kırıldığını hemen anlamışsınızdır. Bu meret gözlük aslında daha önce yedi
yüz seksen bir kere yere düştü de bir şey olmadı. İşte bu yedi yüz seksen
ikinci düşüşünde camı da kırıldı, sapı da. Ben nasıl sinirlen meyeyim, nasıl
kızmayayım?
Uzak gözlüğü olsa da, sadece araba kullanırken değil, yine de sürekli
takıyorum. Ne yapayım diye arpacı kumrusu gibi düşünürken, hemen aklıma yakında
ki bir göz polikliniği geldi. İki dakikalık yol, bastım gittim. ''Öhö öhö göz
muayenesi olacaktım.'' görevli bayan ''Randevunuz var mı telefon ile randevu
almış mıydınız?'' Şaşırırım haliyle! ''Yok randevum, randevum yoksa muayene
olamıyor muyum?'' Cevap hazırdır. ''Maalesef efendim filan feşmekan sitesine
girin oradan randevu alın yarın gelin.'' Kızarım, kızarırım, bozarırım. ''Hadi
oradan.'' Burayı tabi ki içimden yüzlerine karşı bangır bangır haykırırım.
''Efendim, içinden söyledin mi duymazlar mı diyorsunuz?'' Haklısınız hem de çok
haklı ''İç sesler, içte bastırılınca dışarıya sesimiz çıkmıyor bir türlü.''
Oradan çıkar ikinci vitese atarım, doğru kadrolu gözlükçümüz Necati Ağabeyin
yanına. Yolda Yaşar denk gelir ''Merhaba Yaşar'' Yaşar yüzüme bön bön
bakmaktadır. ''Çıkartamadım Ağabey tanışıyor muyuz?'' Haydaaaa ve de bu sefer
Atilla Mayda demeyelim, Hüseyin İleri olsun o da dabrükatör ya o bakımdan
şeyttiydim. ''Yaşar oğlum bilader ben Ahmet Ağabeyin tanımadın mı ulan
zibidi?'' Yaşar şaşırır iyice... ''Hani oğlum mahallede top oynardın ben de
ağabeyiniz olarak hakemlik yapardım sonrada gazozlar ile kolaların parasını hep
ben verirdim haytalar.'' Yaşar tekrar gözlerini ovuşturur. ''Hay Allah Ahmet
Ağabey alışmışız gözlüklü haline, gözlüklerini çıkarınca tanıyamadım billahi
ağabey yoksa başka bir şey değil.'' Yani bu kadar mı değişirim yahu! ''Tamam
Yaşar'ım, tamam inandım, ben de dedim Yaşar bana küstü mü acaba?'' öpüşürüz
Yaşar ile mucuk mucuk ve de mucuk. Burada niye üç mucuk var merak etmişsinizdir.
Dostum, arkadaşım Yaşar çift rakamları hiç sevmez, yanaktan bir kere öpmekte
olmaz, o sebep ile üç kere hem de şapırdatarak öper beni her seferinde...
Tam taksi durağına gelirim, bizim Hasan Ağabey'de beni tanımaz. ''Atla sayın
abim, nereye gidersen götürelim.'' der, başımı sallarım ve devam ederim Necati
Ağabeye doğru... Sabah daha erken olmasına rağmen, dükkanı açık. Çalışkan
adamdır gözlükçü Necati Ağabey ''Erken kalkan yol alır geç kalkan kol alır, hiç
kalkmayan babayı alır.'' lafı bizatihi ona aittir. Anlatırım durumu, şıp diye
anlar o da, eşek değil ya, gözümde gözlüğüm yok. ''Kırıldı mı birader?'' Ne
desem şimdi? ''Evet ağabey bana çok kırıldı, akşam eve gelince hemen çıkardım
halbuki hep yatarken çıkartırdım, erken çıkardım diye kırıldı küstü bana.''
Necati Ağabey kesin beni tren zannetti, evet evet trene bakış şekli bu, kafayı
sallar. ''Her yerde şöyle maytap geçmesen benle ne olur sanki?'' Gönlünü almaya
çalışırım. ''Bir şey olmaz ağabey seni az neşelendireyim demiştim.'' Az kızar
''Deme bana deme ne neşesi ortalığı görmüyor musun?''
Anlatırım durumu, muayene olamadığımı. Sazı alır eline Necati Ağabey ''Bak beş
yüz metre ötede bir semt polikliniği daha var, oraya git, benim selamımı söyle
telefon ile randevuya da gerek yok hemen yardımcı olurlar.'' Basar gidersin
Ahmet sözü edilen yere. Beşinci katta imiş. Asansöründe maşallahı var, gelmek
bilmiyor. Altıncı kattan aşağıya inene kadar şurada ki pastahanede bir çay ile
poğaça bile yerdim yani...
Neyse asansör gelir. İtiş kakış bineriz ve beşinci kata basarız. Her katta tek
tek durarak geliriz beşinci kata. Görevliye yanaşırız. ''Gözlük için muayene
olacaktım.'' Görevli bayan masanın arkasından başını kaldırmadan, yüzüme
bakmadan, göz teması kurmadan ''Bugün göz doktorumuz izinli yarın bekleriz.''
Hay Allah ki hay Allah! ''Tam da benim muayene olacağım günü mü seçmiş izinli
olmak için.'' diye espri yapayım sesli düşüneyim dedim, cevap geldi hanımdan.
Ama Allah var bu sefer yüzüme baktı ve başını kaldırdı ''Söz bir daha ki sefere
doktorumuz izine çıkacağı gün sizi arar sorarız beyefendi bugün gelecek
misiniz, gelecekseniz doktorumuz izine çıkmasın, ararız sizi söz.'' Niye kızdı
bu kadar bu hatun, ben ne yaptım ona? ''Tamam hanım kızım ben de daha sonra ki
gün gelirim.'' Yine başını öne eğerek '' İyi olur amcacım.'' Bana Ha! Hem de
amca! ''Amca senin babandır.'' diyecektim yuttum yuttum lafımı...
O moral bozukluğu ile ve de gözlüksüz olarak akşam evin yolunu tutarsın
Ahmet... Arabayı park edip apartmanın kapısından içeri girerken tam da Apartman
Görevlisi Rüstem ''Hop Amca hop bak biz burada görevliyiz, birini mi
aradınız?'' Of ki of yani, sıkıcı bir durum. ''Rüstem benim oğlum tanımadın
mı?'' Rüstem kaşlarını kaldırır. Bu kaş kaldırma tanımıyorum demektir. ''Benim
Rüstem on yedi numara Ahmet Ağabeyin oğlum bak gözlüklü düşün beni.'' Her şey
aydınlanır. ''Ağabey kusura bakma gözlüklerini çıkartınca şeyttiydim.'' tamam
tamam anladık...
Çıkarım asansör ile beşinci kata, iki kısa iki uzun zili çalarım. Kapıyı o
gürültülü terlikleri ile her zaman ki gibi kızım açar. Açar açmasına da donar
kalır. ''Anneee anneee yabancı bir amca var kapıda bir baksana, ne istediğini
de söylemiyor.'' Hay Allah ki hay Allah! ''Kızım benim baban, benim kızım
gözlüklerim yok sadece.'' Kız kapıyı çat diye birden kapatır, korkmuştur. Evin
hanımı gelir tekrar açar kapıyı. ''Buyurun ne istemiştiniz pazarlamacı iseniz
bir kere bizim apartmana gece gece pazarlamacıların girmesi yasak, hoş gündüz
de yasak ya, hadi başka kapıya başka kapıya.'' Öhöö öhööö ve de öhööö! ''Hanım
benim yahu kocan, benim işte gözlüğüm kırıldı tamirciye verdim, yarın alacağım,
nasıl tanımazsın beni?'' Hanım yine döner bana ''Şöyle dön bakayım, dön dön,
hmm evet benziyorsun ama, dur söyle bakalım benim kızlık soyadım ne o zaman?''
Aman Allah'ım çıldırmak üzere bu Ahmet. Söylerim bir çırpıda, bilmişimdir.
''Başka birinden öğrenip de gelmediğin ne malum?'' Sıkılırım, bunalırım, beş
dakika kapıda sohbet faslı, dikilir dururum kapıda...
İşte böyle bizim gözlük kırılıp da gidince, bir iki günlük de olsa bayağı
sıkıntılara düştüm. Yahu arkadaş 1 Nisanda değil ama bu insanlar gözlüğüm yok
diye bana şaka mı yaptılar, yoksa gerçekten mi beni tanımadılar hâlâ çözebilmiş
değilim... Gözlükçü de yarın öğleden sonra verecek gözlükleri. Öğleden önce bir
sürü işlerim var. Bir iki bankaya gitmem lazım. Orada da tanımayıp ''Siz Ahmet
Beye hiç benzemiyorsunuz, bize katakulli mi yapıyorsunuz?'' derler ise, hadi
bakalım ayıkla pirincin taşını. En iyisi yeni gözlükleri iki tane yaptırayım da
biri yedek olsun...