M. NİHAT MALKOÇ


Kentin aynasıdır içinde yaşayanlar… Akçaabat’ın aynasından yansıyan güzel insanlar sırtlamıştır bu şehri. Gül kokulu şehir, burada yaşayanların omzunda yükselmiştir aydınlık yarınlara. Sabah güneşi bu şehrin insanlarını hiçbir zaman yakalayamamıştır uykuda. Dünden kalan umutlarını yarına taşımak için hep gün doğmadan güne başlamışlardır.

 

            Bu şehir şiir gibidir geceleri. Sokak lambaları masmavi sulara düşerken dalıp gider sahil koridorunda geleceği düşleyen sevgililer… Sımsıcak bir yuvanın hayaliyle beslerler yarına dair umutlarını… Dalgalar kıyıları okşarken, kent açar gözlerini masmavi geleceğe.

 

            Akçaabat’ta hayat her zaman dinamiktir besbelli. Köyler kente akar sabahın ilk ışıklarıyla. Gayretli köylüler ayran kokan tereyağlarını, tarladan yeni çıkan patateslerini, karalâhanalarını indirirler Salı Pazarı’na. Üç kuruş kazanmanın umuduyla akşam ederler. Burada sadece köy ürünleri değil, köylülerin hayalleri de alınır, satılır. Ter akar ak alınlardan. Helale haram karıştırmaz yüreği Allah korkusuyla çarpan köylüler... Ceyhun Atuf Kansu, bir şiirinde Akçaabat’ın Salı Pazarı’nı ve dinamik hayatını mısralarına işler nakış nakış:

 

“Karadeniz dediğin deniz değil insan
 Gelir vurur Akçaabat pazarına.
 Güneşe bırakılmış balık ağlarıyla
 Kayıklarıyla kumlara çekilmiş
 Denize karşı insan!
 Kalabalık, güzel, çalışkan,
 iner çam direkli gemilerle.”

 

Şehirler, içinde yaşayan insanların gayretleriyle yükselir. Yaşadığı kenti gönülden sevenler ve ona bir kimlik kazandırmak isteyenler bunun gerçekleşmesi için gecesini gündüzüne katarlar. Biz şehre ne kadar bakarsak şehir de bize o kadar bakar. Kentler orada yaşayanların aynasıdır. Bu aynadan orada yaşayanların kimliği ve kişiliği yansır.  Güler yüzlü şehirler güler yüzlü insanların eseridir. Şehrin yüzümüze gülmesini istiyorsak onun üzerine titremeli, ondan ilgimizi eksik etmemeliyiz. Onu bir sevgili sayıp bağrımıza basmalıyız.

 

            Akçaabat, kıyı kentlerinin en güzeli olarak gözlerimizi kamaştırıyor. Gönlümüz ve sevgimiz bu şehre akıyor. Adeta bir kartpostalı andıran bu şehir, hayallerimizi ve rüyalarımızı süslüyor. Ona duyduğumuz sevgi ve muhabbet gönlümüze sığmıyor. Kentin insanları kentle barışık yaşıyor. Girişimci insanlar bu kenti her yerde onurla ve gururla temsil ediyorlar. Fakat bu kişiler kendi şehirleriyle yeterince ilgilenmiyorlar. Bu durum, bağrından çıktıkları kenti fazlasıyla üzüyor. Akçaabat artık evlatlarından ilgi ve yatırım bekliyor.

 

            Bu şehri kalkındıracak yegâne sektör turizmdir. Akçaabat’ın yaylaları yeni misafirlerini bekliyor. Yaylaların havası ve suyu sağlık bahşediyor insanlara. Doğayla kucaklaşmak için İsviçre’ye gitmeye gerek yok, İsviçre içimizde. Fakat bizler yakınımızda olan bu güzellikleri her nedense göremiyoruz. Şehrin gürültüsünden bunalanlara yaylalar ilaç oluyor. Yanı başımızdaki güzelim Sera gölü yeni yatırımlar ve konuklar bekliyor. Boşa akan berrak sular kendisinden faydalanacakların yolunu gözlüyor. Suyun düşünü hayra yoralım.

 

            Köfteyle ve horonla şöhret bulan bu şehir, mevcut değerlerine yeterince sahip çıkıp onları bir adım ileri götürme kararlılığı gösteremediği için bunları kaybetme tedirginliğini yaşıyor. Bu güzellikleri ve bize has özellikleri niçin daha ileriye götüremiyoruz ki?… Bu kentte niçin modern oteller yapılmıyor? Niçin dağ ve yayla turizminden payımıza düşeni alamıyoruz? Eğer bunları lehimize kullanabilseydik çocuklarımız da işsiz ve aşsız kalmazdı. Gurbette sıla hasreti çekenlerin ilacı Akçaabat’a yatırım yapmaktır. Bunu gerçekleştirecek olanlar da bölgeden çıkan zengin iş adamları ve onlara gerekli desteği verecek olan devlettir.

 

            Karadeniz Sahil Yolu yöre insanını denizden iyice kopardı. Kıyılarımızı dolgu alanı yaptık. Onun içindir ki kıyı şeridinde yer alan plajlardan yeterince yaralanamıyoruz. Her geçen gün denizi kirletiyoruz. Bu güzel kıyılar zaman zaman yüzümüze tükürüyor. Fakat bizler bu tükürükleri rahmet yağmurları sanıp “Elhamdülillah” deme gafleti gösteriyoruz. Orta Mahalle gibi bir değer var elimizde. Bir Safranbolu, bir Odunpazarı olabilecek değerdeki bu ahşap dokuyu koruyamıyoruz. Yıkılmaya yüz tutan ahşap binaları aslına uygun restore edemiyoruz. Oysa bu evler aslına uygun onarılıp pansiyon haline dönüştürülse hem turizm gelişir, hem de yöre halkının cebi üç kuruş sıcak para görür. Çok mu zor bunları yapmak?

 

            Deniz kıyısında yaşayıp da denize küsen bir şehir düşünülebilir mi? Sahillerimizi niçin bu hale getirdik? Denizin gönüllerimizi okşayan tatlı sesini duymak, onun bereketinden faydalanmak için onunla dost kalmayı denemeliyiz. Fakat bizler ‘temiz deniz’ anlayışını rafa kaldırdığımız için deniz yüzümüze gülmüyor. Denizin gönlünü almak için ne bekliyorsunuz?

 

            Bugünkü Akçaabat düzenli şehirleşmeyi beceremeyen acemi bir kent konumundadır. Cadde ve sokaklar vaktiyle yeterince geniş tutulmamıştır. Her geçen gün mantar gibi biten derme çatma evler, kentin çirkef yapısına yeni halkalar eklemektedir. Oysa Orta Mahalle’de örneğini gördüğümüz geleneksel yapıya uygun konutlar üretilebilseydi Akçaabat Karadeniz sahilinde parmakla gösterilebilecek güzellikte ve özellikte bir kent olup çıkardı. Fakat çok kazanma, zengin olma hırsımız ve tamahkârlığımız şehrin güzelliğini iyice bozdu.

 

            2018’li yıllara on kala, şehrin bozulan imajını düzeltmek için yeni şehir planları yapmalıyız. Geçen zaman Akçaabat’ın aleyhine işliyor. Sahillerde yapılan güzel çalışmalar şehrin art bölgelerinde ve içinde de gerçekleştirilebilirse, varlığıyla gurur duyduğumuz bir kent inşa etmiş oluruz. Akçaabat’ın aydınlık geleceği için herkes elini taşın altına koymalıdır.

 

Sahilleri parklarla süslenmiştir Akçaabat’ın. Denizle komşudur cadde ve sokakları bu mavi şehrin. Trabzon’un Batı’ya açılan kapısıdır. İlçelerin en göz alıcı olanıdır şüphesiz. Şehir her geçen gün bir şeyler ekler kadim güzelliğine. Köftelerin kokusu çıldırtıyor ülkenin dört bir yanından gelenleri. Sahil alanına her geçen gün yeni bir köfte salonu ekleniyor.

 

Akçaabat kuş sesleriyle güne ‘merhaba’ diyor. Denize açılıyor kaptanlar bordo-mavi takalarıyla.  ‘Rastgele’ diyor yüreklerinde taşıdıkları masmavi umutlarla. Deniz güler yüzüyle karşılıyor köpükleri yaran takaları. Hamsi, istavrit, mezgit, levrek, lüfer ağlara takılıyor. Rıhtımda bekleyenler dolduruyor kasaları. Bugünün rızkı da çıkıyor uçsuz bucaksız mavi denizlerden. Genç kızlar hasır bilezik örüyorlar tezgâhlarda. El emeği göz nuru değen altının biraz daha artıyor kıymeti. Herkesin yüreğinde Akçaabat sevgisi filizleniyor. Hayatın neşesi umut tomurcuklarıyla biraz daha artıyor. Karanlıklar umut ışığıyla aydınlanıyor.

 

Akçaabatlı hiç unutmuyor Rus işgalini. Çekilen çileler geçmişin aynasından bugünlere yansıyor. Soygunlar, cinayetler, çirkeflikler halkın zihninden gitmiyor bir türlü. Rumlarla işbirliği yapan Ermeni çetelerinin zihinlerde bıraktığı kötü izlenimler silinmiyor. Her 17 Şubat’ta kurtuluş sevinci yüzlere yansıyor olanca güzelliğiyle. Umutlar tazeleniyor.

 

Sargana’da yatan yiğitler gitmiyor gözlerimizin önünden Sargana ki 18 gemiden oluşan Rus donanmasının Sargana burnu önünden Kavaklı Köyü’ne doğru yaptığı çıkarmaya karşı yöre halkının yarattığı yiğitlik destanıdır. Bir Ramazan bayramında yaşanan onca acılar, akşam karanlığına doğru, dilden dile dolaşacak bir kahramanlık destanıyla son bulmuştur. Balta, nacak, keser, orak, bıçak, kazma, kürek gibi ilkel silahlarla koca bir ordu püskürtülmüştür. Zaferlerin silahla değil, imanla kazanıldığına en büyük delildir bu…

 

Akçaabat’ın birbirinden güzel yaylaları şifa dağıtıyor hasta ruhlara. Hıdırnebi Yaylası bağrına basıyor misafirlerini. Ahşap evler doğal yaşamın doyumsuz bir parçası oluyor. Karadağ gülen gözlerle bakıyor Akçaabat’a 1742 rakımlı tepeden. Yöresel mimariye uygun yapılmış evler, sıcaklıklarıyla içine çekiyor ziyaretçilerini. Tabiat bütün cömertliğiyle kucak açıyor insanlara. Akçaabat’ın yaylaları yazın sıcağında serinletiyor kavrulan bedenleri.

 

2018 yılında yüzüncü kurtuluş şerefini yaşayacak bu şehir… Çok değil dokuz yıl gibi kısa bir zaman kaldı bu doyumsuz heyecanı yaşamaya. Kurtuluşunun yüzüncü yılına koşan Akçaabat, emsalsiz ipek elbisesiyle salınıyor sahilde. Ne mutlu o günleri görebilenlere!...

 

( Gül Kokulu Ak Şehir başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 12.07.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.