Deli bir im’in tehdit ettiği serzenişi yüklenip de geldim huzuruna ve tüm ölü beyitleri tensiye edip yeniden öldürmeye ve ölmeye geldim laciverdin koynunda bir mavi kurdele olmaya sonra da kendimi o kurdele ile boğmaya geldim.

 

Doğanın ritminden kopup gelen sessizliğin sesine geldim aslında ve sessizliğin en büyük gürültü olduğu gerekçesiyle nihayetinde ben de çıktım yoldan.

 

Örtülü ödenek gibi bir köşeye hapsedilmişliğim ve ruhuma ihanetim aslında tümsüzlüğün nihayetinde nemli bir potada eritildiği.

 

Ekşi bir tatla uyanmak var ya aslında uyumayan bir insanın uyanması bile akla zarar hele ki fıtratına haykıran bir gölge isen belki de gölgenle sırdaş bir imge isen aslında bir adın bile yok iken adsızlığınla adımladığın yolda düşüp de boylu boyunca serilmişken.

 

Kelimelerin bir ruhu olduğuna yeni yeni vakıfım aslında ruhumun da bir kelimeye denk düştüğünü öğreneli çok zaman geçmedi.

 

Her kelimenin bir duyguya tekabül ettiği v e her rengin de bir ısısı olduğu.

 

Aralığın ortasında odam otuz beş dereceyi aşmışken terk ettim ben evimi ve geçtiğim diğer evde bir oda düşledim ruhumla eşleşen renklerin de usulca saçlarımı okşadığı oysaki saçlarım ne karışıktı ne de bana ait idi aslında duvarların bile dili vardı ama yoktu bir ruhu.

 

Karışık bir betimlemeden karmaşık bir bilmeceye döndüm sonra ve vücut ısım da odamın ısısı da yavaş yavaş düşmeye başladı ta ki buz kesene kadar yüreğim sevgiyi dışladım bu sefer rencide edilmiş bir gölge olmanın verdiği rehavetle önce kendimi unuttum sonra da dünümü.

 

Kifayetsiz bir ömrün kindar bekçileri idi ruhuma işkence yapan.

 

Dokuz köyden sonra kovulmayı beklediğim…

 

Issızlığa da çomak sokan zebanilerle yolum kesişmişken.

 

İnsanlığımı sunduğum ve dışlandığım bir ormandı kaybolduğum ve devasa göğün hiçbir suçu yoktu da ne zamanki sağanağa yakalansam ne de olsa içimdeki bulutlardı kapışan ve içime içime yağan.

 

Rahmetin her zerresine kani idim.

 

Rahmet idi beni kucaklayan ve Rabbime dayadığım başımı asla geri çevirmeyen ulvi bir coşku ve kucaklaşmayla evreni tavaf etmeye başlamıştım nihayetinde.

 

Korunaklı tüm cümleler ıskartaya çıkmıştı madem bir de mahremiyetim sorgulanırken bu kez matem bürüdü içimi demlendiğim her halükarda müstesna yolculuğuma da mazhar olan bir alâmetifarika idi mizacımın yatkınlığında ben reddettiğim doğasında aşkın ansızın sızıp da aşka âşık uyanacağımın bilincinde olmadan sadece süzülüyordum ruhumun fırtınalarına dar gelen yüreğimde bir sure tadında içtiğim huzura duyduğum şükür ile…

 

Ve ben bir kelimeye denk düştüm o günden sonra.

 

Yetim bir kelime bazen ağlayan.

 

Zayıf bir irade içimdeki mizacı sonlandıran.

 

Ve yolumun kesiştiği insanlarla kurmaya çalıştığım iletişim üstelik asla sınıf, renk, cins ayrımı yapmadan elimi uzattığım ve bazen yüreklerine hapsolduğum bazen bir sarmaşık gibi dolandığım bazen itildiğim bazen öldüğüm genelde dirilip ölmeyi dilediğim ve o gayya kuyusunda inip çıkan bir sarnıç gibi dillenen sonra da büyüyen coşkumla kendimi cezalandırıp kendimi ödüllendirdiğim.

 

Mademki doğamda saklıydı aşk.

 

Mademki aşkta saklıydı doğam.

 

Mademki bir ömür reddetmiştim aşkı ve rüzgârı…

 

Iskaladığım mutluluğa erişmek adına büyüyen bir rahmetle sınandım ve sıvadım içimdeki boşlukları sonra kalp gözüme emanet ettim sevdiklerimi daha doğrusu gözlerim kapalı yüreğimle gördüm ki yeni bir yolculuktu kalp gözümün eşlik ettiği ve makamı, dili ve ahengi olmayan şarkıların bile sonunda bir sese dönüştüğü.

 

Yalnızlığın ritmi karıp sarkacın ucunda asılı idi ve inip çıkan tansiyonu ile ihya etti yüreği.

 

Ben kelimelere denk düşüyordum ve kelimeler her gün farklı dilde şarkılar söylüyordu.

 

En çok hüznü sevdim: hüznümü.

 

En çok aşka sahip çıktım genelde insanların birbirine dahi sahip çıkamadığı o eksende büyümeye başladı içimdeki çiçek.

 

Ansızın soldu bir gün ve yeniden diktim.

 

Rengi başkaydı her günün çünkü günlerin de ruhu başkaydı ve illa ki gecenin ruhuna bürümdü ümitlerim.

 

Savsakladığım ne çok şeyi kazandım bir günde.

 

Bir günde ölecektim madem.

 

Kazan kaldırdığım idi ihtiras ve haris yüreklerin kinine sahip çıktığı. Aldırmadım ve sevdim.

 

Evrildim.

 

Çömez iklim güne mağlup geldi aslında bir gündü kaç mevsimi bir arada yaşayan ve bir mevsimde kaç insana toz attıran.

 

Beşinci mevsim oldum. Yetmedi.

 

Semirdi özlemim.

 

Bir buluta dönüştüm. Yetmedi. Yağmur bıraktım.

 

Yağmur oldum. Islattım sayfaları.

 

Sayfa oldum kırış kırış.

 

Buruşturup attım tüm yazdığım sayfaları.

 

Yazıya dönüştüm. Yazı bana dönüştü.

 

Pembe oldu yanakları boş sayfanın.

 

Sapıttı iklimler. Seyreldi ahkâmlar. Semirdi özlem ve daha çok özledim aslında duyduğum özlem ne bir faniye idi ne de kendime.

 

Soldum yeniden. Rabbime dönük yüzüm ıslandı aniden.

 

Kursağımda kalan acıları gübre bildim ve şiir oldum.

 

Şiiri çocuğum bildim ve doyurdum karnını imgelerle.

 

Mimledim aslında mimlendim.

 

Seyrüseferinde bulutların nam saldım kuşlar arasında.

 

Kuş oldum. Uçamadım.

 

Uçtum ama kuş değildim.

 

Sondum. Sundum. Sevdim.

 

Sustum sonra. Sadece yazdım.

 

Kalemim sustu bu sefer. Ağladım.

 

Yaşlarım dindi çünkü mevsim hükmünü yitirmişti.

 

Sadece inandım Rabbime.

 

O biliyordu madem her şeyi ve yaz, dedi bana.

 

Ben ise sevdim sadece sevdim kelimeleri.

 

Kelimeler de beni sevdi.

 

Kelimelerdi insanları daha çok sevmeme vesile.

 

Unuttum bu sefer kendimi. İyi ki de.

 

 

İmza.

 

Ben sefil bir kelimeyim ruhun müptelası sevgiyi baş tacı bildiğim.


( Sadece İnandım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 19.06.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.