Şu yaşamdan nasıl zevk alınır ve mutluluğa matematiksel formül bulunur ki… Nereye baksam, hangi köşeyi dönsem, kimin yüzüne baksam ya acıyı görüyorum, ya adaletsizliği ya da yalanı! Ben mutluyum demem için o mutluluğun nefesini hissetmem ve sonra da paylaşmam gerekiyor. 


İnsanlara iyi görünürsen dost oluyorlar, hastalığını, acını ve korkularını paylaşsan kaçıyorlar. 


Gel Allah yolunda gidelim, Allah’ı dost kabul edelim, huzuru birlikte orada-doğru adreste arayalım desem, ukala oluyorum. 


Kime bağlanalım, kime derdimizi yanalım, kime güvenelim ki… İnsan inorganik besinle besleneli, onunda genetiği değişti. Biz insan mı yetiştiriyoruz, yoksa bize dehşet yaşatsın diye robotlar ve caniler mi?


Kim iyimser olmayı, mutlu olmayı, hayalini kurduğu güzellikleri yaşamak ve yaşatmak istemez ki?  Kim Allah’a kul olanı bulmayı, aynı gaye ve şükür içinde nefes almayı, yemeyi ve içmeyi istemez ki… Kim kan bağı var olan yakını ile ortak kaderi inşa edip, iyi günde kötü günde birlikte geçirmeyi düşünmez ki…


Bu örnekler ve çerçeveleri o kadar artırılabilir ki… Ancak, kan bağı olan kardeşinle bile, miras yüzünden olduğu gibi helalinden kazandığın mal ile yaşadığın hayatına bir kıskançlık ve hasetlik ekleyerek hayatını zehir etmek için elinden geleni ardına koymuyor. Ne kadar kaçsan, uzaklaşsan… Sevdiklerini buluyor, onları örgütlüyor, masum bir portrenin ardına sığınarak yazdığı senaryolar ile bir şekilde hayatını ve mutluluğunu sevdiklerini kullanarak engellemeye çalışıyor.


Analar bile, acı çeken halini göstermezsen, sanki acı çekmene sebep olacak düzeni belki bilmeyerek düzenliyor. Neymiş, sen iyi yaşıyorsun kardeşin rezil rüsva yaşıyor, ona yardım et ve o da rahat yaşasın diyebiliyor. Hatta analık hakkını helal etmeyeceğini söyleyecek kadar ileri gidebiliyor. Oysa ki görünen gerçek pencerede, iki kardeş arasında yaşam şartları ve mücadele aynıdır. Kardeşim dediğimiz aç gözlülük içinde bir acı senaryosu tezgahlıyor işte ve anne de buna kanıyor kolayca… Evlat ayırabiliyor!


Bu dünyada herkes kendi kaderini yaşamalıdır. Hiç kimse başkasının kaderini yazamaz, yazarsa zalim olur. Analar bile bu davranışlarıyla maalesef zalim oluyorlar. Zalimden şikayet ederken, aynaya baktığımız da bizde başkalarına farkında olmadan sunduğumuz zalimliği görmüyoruz da, hep başkalarının zalimliğini görüyoruz. 


Haydi gülelim desem, sen deli misin diyen çoğunluğun haykırışını hissediyorum. İçine bastırılmış yaşama düzenimiz bunu sır olarak saklarken, başka yaşamı yaşadığımız  sahte gülüş ve kahkaha sesleri ile ne kadar zavallıyı oynuyor ve bir ölünün soğukluğunu ruhumuzda hissediyoruz. 


Bütün insanlık, neşeli olmak istiyor ama acı çekmeden de duramıyor. Kandırılmak istiyor, yalan duymak istiyor, bildiği öğütleri hatta izlediği dizileri tekrar tekrar seyretmek istiyor.  Bir kurtarıcı olsun, o yönetsin hayatını ve ona kul olsun istiyor. Rabbine değil, kullara, mallara, cansız öğelere kul oluyor inatla. Köpeğe mesala… O onu dinliyor, ne verirse beğeniyor, istediği gibi azarlıyor, gel diyor geliyor daima… Yine de sahibinden ayrılmıyor ya! 


Neşeli olacaksak, paylaşacaksak birbirimize güvenmeyi öğrenmeliyiz. sırlarımızı deşifre etmeliyiz, neysek o olmalıyız. Samimi ve içten … Asla bir çıkar için değil, asla sahiplenmek için değil… Özgürce! Paylaşmayı gönülden istemeliyiz. Bunu özlemeliyiz de! Ne kadar iyi olurdu değil mi? Ancak komuşumuzu bile tanımakta zorlandığımız bir yaşam döngüsünde bu ne kadar sıra dışı bir yaklaşım değil mi? Bayramlarda bile tatili fırsat bilip insanlardan, akrabalardan kaçmak, sahil kenarları, yabancı diyarları gezmeye gitmek!  İnsanlar birbirleriyle paylaşmak yerine ekonomiyi canlandırıyorlar. Devlette bunu sağlamak için ara boşlukları tatil ediyor, insanlar bayramlaşmasın da, oteller zengin olsun diye…


Gecenin şu vaktinde, sıkışan göğsüme su serpsin diye başladığım yazışıma burada ara vermek istiyorum. Eğer birbirimizi tanımazsak, paylaşmazsak insanlığımızı unutacağız maalesef… İnsan gibi hissetmeyen insanlık, nereye doğru gider ki! Belki de hızlı yok oluşa… Savaşlara… Cinayetlere… Teröre… Kıyamete! 


Saffet Kuramaz

( Gece Demlendiğinde Yazdığımın Çığlığını Dinliyorum başlıklı yazı safdeha tarafından 13.06.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.