Gün ağarmak üzereydi. Arkadaşlarla oynadığımız, uzuneşek, aşşığ ve saklambaç gibi sokak oyunlarını yeni bitirmiş yorgunluğun zirvesinde idik. Akşam ezanı okunmadan eve girmeliydim. Yoksa cezası çok büyük olurdu.Dedem bakkala almaz, babam ise okkalı iki tokat patlatırdı.Erzurum'da kış akşamları hava erken kararır,geceler uzun olurdu. Bu uzun gecelerde çoğu zaman evin büyükleri küçüklere hekatlar anlatırdı.Konu komşu bir  araya gelir ,dertler ve sevinçler paylaşılırdı.

Sert ve çetin geçen kışın ardından,arnavut kaldırımlı sokağımıza bahar gülen yüzünü göstermişti adeta.Sokağımızın köşe başında bulunan altı dükkan,üstü ev olan iki katlı binamız sevimliydi.
Sokağımızın tek bakkalı olması hasebiyle geleni gideni eksik olmazdı. Babam,dedemden öğrendiklerini 
bana pek  anlatmazdı.Her şeyi dedemden öğreniyordum.Dedeme mahalleli Hacı Aziz derlerdi.
Dedem, bir çok sohbetinde

 "Dört defa Hicaza gettim ama doyamadım." Derdi.

Babam, dedeme pek çekmemişti.Dedem, çalışkan, merhametli,akıllı ve eski yazıyı okuyan ilmi geniş bir adamdı.Babam ise sadece namazını kılar,dedemin dediklerini uygular veya uygulamazdı.Bir çok kez dedem onu azarlamıştı.Her defasında olaylar,  dedemin haklılığıyla sonuçlanmıştı. Bakkaldan içeri giren baş örtüsü bir kaç yerinden delinmiş,eteği yırtık ve  terliklerini zor kapatır vaziyette duran Saniye ablaydı.

O içeri girer girmez dedem ayaklanır gibi oldu,Saniye abla;

-Her defasında o yaşlı halinizle ayağa kalkıp beni utandırıyorsunuz Aziz Amca dedi.

Dedem, 

-Estağfurullah kızım! dedi.

Saniye abla babama ters ters bakarak;

-Aziz amca,Salih abi kıza istediklerimi vermemiş, önce borcunuzu ödeyin,üç ay oldu demiş.Körolası Kazım size ayırdığım parayı sakladığım yerden alıp içki zıkkımlanmış.Ama söz artık bende çalışıp borcunuzu verecem dedi.

Dedem,beyaz sakallarını sıvazladı,kafasını sağa sola esnetti.Babamın yüzüne ters ters bakarak;

-Bundan sonra,  Saniye kızıma ne isterse ben olayım olmayayım vereceksin tamam mı ? dedi.

Babam kızarmış ve bozulmuş yüz ifadesiyle;

- Ama baba demişti ki, Dedem;

-Konu kapanmıştır.Kızım sen evine get ben erzakları Salih ve Şahinle tez elden gönderirim dedi.

Dedem, tam üç çuval erzağı, bakkala ikiyüz metre mesafede bulunan o eve babam ve bana taşıttı.
Babamla, sırılsıklam terlemiş bakkala tık nefes girmiştik ki; 

Dedem, babamın ve benim yüzüme kararlı bakarak;

- Bakın çocuklar, ! Bu  kadının kocası özünde iyi birisi,lakin uyduğu adamlar tekin değil,ben ona yardımcı olacağım.Belediye başkanı ile konuşup işe almasını söyleyeceğim.Sarhoş,işsiz ve çocuklarına ilgisiz.O kadın ve çocukları bize Allahtan emanet.Onlar,  bizim komşumuz.Eğer biz ona istediklerini vermezsek,kadın başka yollara düşebilir.Onun için halleri düzelene kadar bizim himayemizdeler. Dedi. 
Bu duruma daha fazla dayanamayan babam ayağa kalkarak;

-Üç ay yiyip içeceksin ama bir kuruş ödemeyeceksin.Yetmezmiş gibi bir de hediye babından iki aylık daha fazladan erzak vereceksin.Bu değirmenin suyu nereden baba? Bize de bu malları bedava vermiyorlar. Dedi.

Dedem mevcut duruma sinirlenip çıktı.

-Şu babamı anlayamıyorum.Kocası var, çocukları var...Neymiş; sarhoşmuş, berdoşmuş, işsizmiş falan filan...Bana ne?Bari nüfusunuzu da üstümüze yaptırın olsun bitsin...Kendi kendine alıp veren babama yaklaşmak mümkün değildi.Oturduğu sandalyeyi sayısız kere ileri geri çekip bıraktı.Adeta kendi kendini yiyordu.Bir  an için ayağa kalktı ve bana doğru bakarak;

- Koş ! Hamdi abiden iki tane çay kap gel..

Hamdi abinin çay ocağı sokağın karşı kaldırımındaydı.Berber Cemil abi ile Manav İbrahim abinin dükkanlarının arasında beş masalık küçük bir yerdi.Lakin, çayının kokusu insanı mest ederdi.Kıtlama şekerlerini akşamdan küçük küçük kırar, ayaklı şekerliklerine koyardı.Koşarak yanına gidip;

-Hamdi abi,  babam okkalı iki çay istedi dedim...

Çay ocağının başında kirli bardakları yıkamakla meşgul olan Hamdi abi, kalın kaşlarının altında içeri gömülü yeşil gözleri ile bana bakarak;

-Sana kaç defa dedim,  içeri girdin mi selam ver diye...Baban öğretmez bilirem ama dedende mi öğretmir....

Her defasında unutuyordum..Halbu ki dedem bana hem ilmihali bilgileri hem de sosyal yaşantıya dahil bildiklerini çokça anlatırdı.

Hazırladığı çayları tepsiye koyup verdi.

-Çayları içtiz mi tepsiyi al gel dedi...

Çayları götürdüğümde dedem ve Kazım abi de gelmişlerdi.İkisinin de yüzlerinde güller açıyordu sanki.Çayları koyarken selam verip,hoşgeldiniz dedim.

Dedem yüzüme gülerek baktı ve  memnun olmuş yüz ifadesiyle;

-Aleykümselam dedi.

Dedem,  olanları babama anlatıyordu.Kazım abiyle beraber, Belediye Başkanının yanına gitmişler.Ricası sonrası Kazım abiyi Fen İşlerinde geçici kadroyla şoförlük işine koydurmuşlar.E sınfı ehliyeti olduğu için kamyon şoförlüğü yapacakmış.Gidip gelene kadar  nasihat etmiş. İçkiyi bırakacak ve çoluğuna çocuğuna sahip çıkacaksın yoksa külahları değişiriz diye...Kazım abi çayını içtikten sonra dedemin elini öpüp;

-Artık eve geçip  müjdeyi çocuklara vereyim! dedi.

 Yanımızdan ayrılırken,  ayakları yere basmıyor gibiydi.Dedemin yaptığı bu iyilik değildi.Sosyal bir sorumluluk,komşuluk,babalıktı.

Sonra bize dönerek dedi ki;,

-Hazırlanın yarın Kayseriye mal almaya gidiyorsunuz....

Devamı yarın

( Hacı Aziz başlıklı yazı AZİZ REMZİ tarafından 29.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.