Mavi bir bulut örtüyor üstünü şehrin yangınından geriye tüm kalanı.

Umudu doğuruyor şehir ve şiir gözlerinde kadının, esefle kınıyor kıyılarında süzülen martıları.

Ben maviyim, diyen göğün tembihlediği.

Pembenin yuhalandığı şehir meclisi.

Ve de cinsiyeti olmayan bir mevsim oysaki şehri İstanbul bir genç kız siluetiyle yaftalan o küçük hacmine sığan milyonları b/asıyor bağrına.

Bir nefeste tükenen şehir.

Kıyıma uğrayan yerkürenin aşk simgesi.

Boyutsuzluğun hicvine yenik düşen hangi mevsimse şehri gölgelemeye asla gücünün yetmediği şiirlerin bile diz çöktüğü önünde.

Rimeli akan bir günde tutulası öğütlerin de izafi neşesi.

Kibirli mi şehir ya da yalnızlığın iz düşümünde diler miydi bunca insanı evlat edinmeyi oysaki o, bakir bir kıta ve bakir üzünçlerin şeceresini tutan bir gölgeden de fazlası.

İsyanı düşkün yüreğinde aciz faninin…

Sevmeyi illa ki erteleyen bir rotada kibrine yenik tüm meşum gölgelerin.

Dayattığı her rengi mavi diye yutturan göğün temsilcisi kuşlara ve maviden bozma bir kayık belki de atıl bir esinti, rüştünü ispatlayan hüzne dönük yüzünde gecenin de hicvine yenik düşen bir gök kuşağı aslında tasviri olmayan aslında kendini teşhir etmeyen…

Adaletsiz dünyanın en mutsuz annesi üstelik bir kız çocuğu gibi masum ve yalın belki de yalnızlığın kuytusunda açık ara farkla dünyaya güzelliğini ve masumiyetini ispatlayan bir vaveyla.

Göğün tefe koyduğu bir bulut kadar süzgün.

Aşk gibi yaralı.

Yara gibi kanamalı.

Belki de yamadığı her izbede bir şiir olmayı temenni eden masumiyetin sür git hassasşyeti tıpkı kanatları yolunmuş bir kuş kadar mahzun ve de dertli…

Acıları ören İlahi Gücün varlığına duyduğu şükür ile iki yakası asla bir araya gelmeyen bir bozgun gibi ve de düşlerin en güzeli.

Sarpa saran bir lanetse ısrarla sömürüldüğü.

Aşka biat kıyama durduğu.

Bir temenni daha dillenirken.

Başına buyruk bir fetva halkın önüne serilirken.

Kanadında kan; yüreğinde hilal ve sevginin de aşkın da baş şehri.

Riayet ettiği devasa bir imparatorluk yüzyıllarca baş şehri olmuşken Osmanlı’nın şimdilerde tüm dünyanın göz bebeği ve nazarlardan korusun Yaratan, derken içten içe bağlandığımız ve üstüne titrediğimiz.

Ürkek yüreğine hürmeten Anka kuşunun.

Sapkın ve katıksız izdihamında bilinmez ve nereden geldiği belli olmayan kurşunların…

Bir imgeyi sağaltırken ve bir acıyı yok sayarken.

Aşka hürmeten kalp illa ki aralıksız çarpar ve severken.

Huda’nın bir ömür koruduğu ve insanların da sığındığı yüreği titreten haşmeti ve çarpıcı güzelliği ile aşkın da nazenin tınısı ve vakur coşkunun izafi iz düşümü.

Kirlenmeyen doğası şehri İstanbul’un…

Bulutlar kadar masum ve saf kan sevdanın kükreyen sesi.

Aşıp da kıtaları.

Azıp da bir ömür günahların izini silmek adına tövbelere sığınırken insan oğlu.

Ve fıtratı gizemin sevdanın boyutsuz kimliğine küçücük yüreğinde aşka adamış iken tüm ömrünü.

Bir şehir ki sevdalı.

Bir şehir ki çok yalnız.

Bir şehir ki kız başına tüm dünyaya gücünü gösterdiği.

Allah’ın çağrısına baş koyan bir mümin kadar inancına ve sevgisine sadık Rabbine sevdalı.

Kanatlarımı açtım da geldim sevgili İstanbul ve yüreğim ata ata seni ve tüm dünyayı aldım kollarıma ve şimdi sıra sende.

Yeter ki hüzünlenme güzel yarim, sevdalı ve içli coğrafyam.

Sen yetersin tüm cihana.

Ben İstanbul’um tıpkı annemin bağrında bir çocuk gibi için için yanarken ve nakşederken hüznümü, ayrı kalamadığım mavisinde hülyalarımın ben ki sevdalı bir serçe olma umuduyla doğmuşken yeniden şehrin ve aşkın küllerinde…

( Ben İstanbul Um başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.