TUTMAK YA DA TUTMAMAK...ASIL MESELE BU DEĞİL...

Aşağı yukarı 11-12 yaşlarındaydım  ve Erzurum’da ikamet ediyorduk. Henüz orta birinci sınıf öğrencisiydim.

Tüm kış mevsimi boyunca dizlerime kadar  gelen karın içinde  bata çıka okula giderdim de bir Allah’ın günü okulun kar nedeniyle tatil olduğunu hiç hatırlamam.

İlk okulun 3. Sınıfını okuduğum Erzincan, 4. Ve 5. Sınıfını okuduğum Erzurum- Pasinler’de de öyle...Gökten değil kar, taş yağsa da okullar  tatil edilmezdi. Mutlaka giderdik.

Hani derler ya ‘’Erzurum’da kışın damdan dama atlayan kedi havada  donar öylece kalır, ancak Mayıs ayında filan buzu çözülür de yere düşer.’’ Diye, aynen de öyledir o memleketin soğuğu. Lakin ayaklarımız, parmaklarımız donar. Kaşımız, kirpiğimiz buz tutar  ama hasta olmazdık.

Evet, orta okulu Erzurum’un merkezinde okuyordum ve aylardan Ramazan ayı gelip çatmıştı.  Sene yaklaşık olarak 1965 filan.Yani bundan 54 sene öncesi...

İki sene öncesinde Pasinler günlerinde ufaktan ufaktan oruca başlamıştım. Ramazan ayında bazı günler sahur vakti kalkardım  yataktan. Zaten tek göz bir odada nasıl kalkmazsın ki. Annem sahura kalktığı an bizim gözler de fal taşı gibi açılırdı. Yerdik Allah ne verdiyse. Hani öyle bal- kaymak, et, yumurta vermezdi ya Rabbim, biz lor peynire lavaş ekmeğe, yeşil soğana, onu bulamazsak tarlalardan topladığımız yemliğe de ‘’ Ya Rabbi şükür. Biz yedik eksilttik, sen ver arttır Allah’ım’’ Diye şükrederdik.

Ha unuttum. Sütümüz yoğurdumuz da hiç eksik olmazdı. Yüzünü hiç görmediğimiz ama var olduğunu bildiğimiz Sam Amcamız  her gün okulumuza süt tozu gönderirdi. Arkadaşların neredeyse hepsinin evinde koyun- inek olduğundan o süt tozundan sütü içmezlerdi. Öyle olunca da aşağı yukarı her gün bir güğüm süt tozundan mamul süt okul hademesi tarafından bizim tek göz oda evimize  taşınırdı. Annem de bizlere süt olarak içirir, yoğurt yaparak yedirir, fazla gelen sütü de mahallenin kedisinin, köpeğinin önüne koyardı.

Sütte ne vardı?  Hahh  kalsiyumdu galiba...Biz kalsiyum manyağı olmuştuk(!) Pasinler’de yaşadığım o iki sene boyunca.

Sam Amcamız daha sonraları beni bayağı bir umutlandırmıştı felçli olan sol bacağımın iyileşeceği konusunda. Çünkü süt tozu olayından hemen sonra okullara ekipler geldi. Sam Amcamız bu sefer de felç aşısı yapıyordu hepimize. Aşı dediysem iğne filan değildi. Kesme şeker üzerine damlatılan ispirto renkli bir sıvıyı mideye indirmekten ibaretti felç aşısı denen olay. Lakin sol bacağım iyileşmedi o aşıya rağmen. Meğer önleyiciymiş. Felç olduktan sonra  iyileştirmiyormuş. Olsun, Sam Amcamız en azından düşünmüş taaa uzak diyarlardan bizim için aşı göndermişti ya Allah bin kere razı olsundu(!)

Haa unutmadan,aynı yıllarda Pasinler ve Erzurum bir anda Amerikalı kaynadı. Pasinler’de bayağı bir petrol aradılar. Zift kaynayan  açık çermikler ( kaplıca) vardı. Biz çocuk kafası işte ‘’ Kesin Petrol vardır ‘’ Diye düşünüyorduk  onlar ise ‘’ Petrol var ama suyla karışık. Çıkarmak için yapılacak masraf çıkacak petrolden elde edilecek gelirden çok daha düşük olur.’’ Dediler ve petrol metrol çıkartmadan çekip gittiler.

İşte o Sam Amcanın yeğenlerinden biri olan Mister Craig Noll  Erzurum’da orta birinci sınıfta İngilizce Öğretmenim bile olmuştu. Adamın Abbas adlı arkadaşımızı ‘’Abaş ‘’ Diye çağırmasına sınıfça kahkahalarla gülerdik.

Hay Allahım ya...Daldım gidiyorum  bu arada oruç konusunu unuttum gitti.

 Neyse, işte  tüm  öğrencilerinin erkek olduğu Gazi Ahmet Muhtar Paşa Orta Okulunun 1. Sınıfındayken  Ramazan ayı gelip çatmıştı.

Okul sabahtan başlayıp dört saatlik dersin ardından öğlen paydosu veriyor, öğlenden sonra iki saat daha ders işleniyordu.

Ramazan ayının ilk gününde öğle paydosunda okul adeta boşaldı. Öğrencilerin kimi evlerine gitti,kimi bahçede oynuyor. Ben de her zamanki gibi çeyrek ekmek ve 100-150 Gram tahin helvadan ibaret olan yemeğimi yemek üzere çantamdan nevalemi çıkarıp helvayı ekmeğin arasına koyaraktan bir ısırık almıştım ki enseme inen bir tokatla neye uğradığımı şaşırdım.

Sınıfımızın en döğüşken öğrencisi Abdulvahap’tı enseme tokadı indiren. Pis pis  bana bakıyordu. Hemen döndüm. Ben daha ‘’ Ne vuruyorsun ooolum?’’ Demeden o başladı.

-Ola sen n’aapirsen?
-Yemek yiyorum  görmüyor musun?
-Ola bilmir misen Ramazan ayı geldigini?
-Biliyorum ne olmuş?
-Ola sen Müslüman değilmisen?

Annem ve Hacı Dedemden öğrendiğim kadarıyla Müslümandım. ( Babam o işlere fazla meraklı değildi. Onun için Müslüman, gayrı müslim- Alevi- Sünni, Hanefi- Şafi, Bektaşi, Caferi, Mevlevi hepsi birdi.)

Biraz da korkuyla cevap verdim.

-Elhamdulillah Müslümanım.
-Ola madem Müslümansın ne poh yemeye oruç yiyirsen?

‘’ Sana ne lan ayı? Derdi seni mi aldı? Hem ben daha çocuğum’’ Demek için can atıyorum ama sıkardı biraz. Hele de karşımdaki Abdulvahap olunca iyiden iyiye sıkardı.

Sınıfa bir iki arkadaş daha girdi. Baktım onlar da Abdulvahap’a hak veriyorlar.

-Şeyyy. Arkadaşlar aslında tutacaktım ama gece uyuyup kalmışız. Sahura kalkamamışız. Annemler tuttu ama bana ‘’Sen tutmasan da olur’’ Dediler. Onun için bugün tutamadım.

Abdulvahap elini omuzuma koydu.

-Eyi. Bu seferlik affedirem ama bundan sonra bir daha görmeyem.

Ne Abbdulvahap ne de bir başkası o günden sonra bir daha benim-özel durumlar ve sebepler hariç - Ramazan aylarında oruç yediğimi görmedi. Başlayış o başlayış.

Yok yok yanlış anlaşılmasın ‘’ Dayak cennetten çıkmadır ‘’ Diye bir saçmalığa prim vermek amacıyla kaleme almadım bu yazıyı. Asla tasvip etmiyorum insanlara zorla bir şeyler yaptırılmasını. Sadece bir anıydı, sizlerle paylaşmak istedim.

Bu vesileyle bir iki şey daha paylaşayım:

Yaptığımız ve yapacağımız  her ibadette esas olan Allah’ın rızasıdır. Dolayısıyla da birilerine sopa atarak namaz kıldırmak, oruç tutturmak gibi davranışlar asla Allah’ın razı olacağı davranışlar olmadığı gibi zorla oruç tutan, namaz kılan hiç bir zaman bu ibadeti Allah rızası için yapmış olmayacaktır.

‘’ Ben oruçluyken falanca nasıl su içer, nasıl yemek yer, nasıl sigara tüttürür?’’

Be mübarek ! Oruç nefis terbiyesi değil mi? Başkaları yerken,başkaları içerken tutacaksın asıl. Onlardan senin ibadetine saygı göstemelerini isteme hakkın var ama bu hakkı zorla almak gibi bir hakkın yok.  Sana saygı göstermiyorsa sabredeceksin. Hem Ramazan ayında bir şeyler yiyip içen sana saygısızlık yapmıyor. O da kendi inancının gereğini yapıyor. Ama senin inancınla dalga geçiyorsa, inancının gereğini yerine getirdiğin için küçümsüyor, hakaret ediyor, en azından laf sokmaya kalkışıyorsa o zaman iş değişir  ama yine de ‘’ Ben oruçluyum ‘’ Diyerek buna dahi sabretmek, parlayıp başka surette mukabele etmekten çok daha hayırlıdır.

Bu arada sen de oruç tutuyorsun diye tutmayan insanları küçümsemeyeceksin, kendini onlardan üstün görmeyeceksin. Allah katında daha ayrıcalıklı bir pozisyonun olduğunu düşünmeyeceksin. Rahatsız edilmemek hakkın olduğu gibi rahatsız etmemek gibi bir görevinin olduğunu da unutmayacaksın. Yaşlıları, çocukları, hastaları, seninle aynı inancı paylaşmayan insanları düşünerek dinimizin şartlarından biriymişçesine ‘’ İlle de Ramazan Davulu ‘’ Diye tutturmayacaksın. Cep telefonunda bile var çalar saat. Kur, güzelce  kalk sahura. Zaten genelde de her evde sahura, hatta sabah ezanlarına kadar bilgisayar başında olan birileri mutlaka var değil mi?  O halde çok da gerekli değil Ramazan davulu. Hatta hiç gerekli değil. Allah, öteki alemde ‘’ Ramazan ayında niçin davul çaldırmadınız?’’ Diye sormayacak. Korkma !

Hele hele de komşun aç iken muaazzam iftar sofralarına oturuyorsan bin defa düşüneceksin. Davul çaldırıp çaldırmadığından değil ama işte bundan hesaba çekileceğini unutmayacaksın.

Son olarak...

Ramazan ayı dolayısıyla fitne timleri de harekete geçecektir.

Mesela yukarıdaki resim...

Bu resim güya Erzurum’da  Ramazan ayında oruç tutmayanlara dayak atmak için kurulmuş olan bir dayak timi imiş (!)

Sosyal medyada bu ve buna benzer daha nice fitneler göreceksin. Sakın inanma !

Eski çamlar bardak oldu. Artık Erzurum gibi bir yerde de canın isterse oruç tutarsın, istemezse tutmazsın. Hiç bir endişen olmasın.

Bu arada yukarıdaki resmin aslını açıklayalım: Geçmiş senelerde sosyal medyada dolaşan bu resmin aslı şu: 2014 Yılının 6-7 Ekim Olaylarında Pkk nın hedefi haline geldikleri için pek çok Kur’an kursları yakılan Hüda-Par mensupları, kendilerine ait bir Kur’an Kursunu( Kendi kafalarınca) koruma altına almışlar.

Yani fitneye, kışkırtmalara son derece dikkat etmek lazım bu ayda.

Ülkemizin huzur ve barış içerisinde bir Ramazan ayı geçirmesi dileklerimle Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan.



( Tutmak Ya Da Tutmamak...asıl Mesele Bu Değil... başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.