Tensiye edilen rahmeti bir seferde yudumlamak ve içime ç/ekmek istiyorum rüzgarını matemin.

 

Aşkın ihya etmediği hangi mevsimde doğdum ben?

 

Aşkın mahreminde doygun çiy taneleri olmak mıydı özrüm?

 

Göğe kenetlendim ve aşk diledim Tanrı’dan içimdeki yetim’e taziyeler sunan insan ve bitimsiz fermanı.

 

Kenetlendiğim her duyguda rencide edildim ve örtündün usul usul yine de fark edilmem kaçınılmazdı.

 

Bir bulut diledim Rabbimden ve O, bana evreni sundu bir de içimdeki ketum aşkın bitimine ramak kaldı dirildi özlemim ve şahikası yüreğin kanatlandı bir akşam pazarında iblisle pazarlık yapan kaderin d/okunulmazlığında ben bir şehir yangınına yol açarken.

 

Çürüğe çıkan hangi hükümrandı?

 

Hangi fermandı?

 

Yetim bilyelerim topa tutuldu ve kaydım da düştüm zeminde boylu boyunca.

 

Önce onu gördüm.

 

O ise asla izahı olmayan bir parlaklıkla alamadı gözlerini hayallerden.

 

Bir beyit idi sığındım; bir terane idi aşkın tezgâhı.

 

Varlık dertli değildi önceleri ve bin bir yeisle savurdu nidalarını.

 

Öykündüğüm hiçbir aşk yoktu ki içimdeki engele takıldı.

 

Maviyi ırak bilen gecenin sultanıydım belki şiirlerin saltanat sürdüğü o boşlukta ben yetim bir lokmaydım kuşlara sunarken yüreğimi ve acılarımı.

 

Sonra gördüm yeniden ne de olsa kör noktadan yeni çevirmiştim gözlerimi aşka ve yarınlara.

 

Ömrün yangınına mal olan ilk kıvılcım ile sevdim ansızın.

 

Mukozası olmazın oluru bir hicivdi aslında bendim terk ettiği rahmetin.

 

Mübalağa etmediğim kadar da uysaldım.

 

Zamana yenik düşen ferinde ümitlerin, yattığım yatak döşek aşkın rüzgârının üşüttüğü.

 

Yaşımla iştigaldim ne de olsa ergen bir tufandım ve yaşımı da görmedim sahipleneceğim yasımı da.

 

Muhalif olduğum bir kız çocuğundan yana dertliydim ne de olsa tüm gün peşimdeydi ben ise yeni yetme aşkın minvalinde bir güvercin haber taşıdığı âlemin de gagasında takılı olduğu bir çürük yumurta adeta.

 

Şehrin perisi yorgundu o aralar aslında şehir bihaberdi yüreğimin kalabalığından ben de beyhude özlemimle tutmuşken okul yolunu.

 

Gök kubbenin bitiminde bir redif diledim Tanrıdan ve aklıma sadık kalmanın verdiği öz güvenle bekçisi oldum hayatın: gecelerin düşlerime yansıdığı aslında benim, sabahın yanık teninde taze bir öykü olma ihtimali.

 

Günyüzü görmeyen tüm gölgeler takılmışken peşime ve evet, ben aşkın taşkın neferiydim; güncemde saklı tuttuklarımı paylaşırken arkadaşlarımla.

 

Lise yıllarında aklın almadığı ne ise ve ruha iyi gelen.

 

Aşkın meşesi.

 

Aşkın mezesi de hep ümit iken.

 

Sevmeyi seviyordum madem üstelik kendimi bildim bileli.

 

Yürek yangın yeri değil miydi sanki her birimizde?

 

Ve bizler mikado çöpleriydik dağılmaya ramak kala birbirinin üstüne yığılıp aşkı talep eden ruh muydu da yürek hep sıkışıyordu?

 

Sevgiye düştü mü yolu insanın…

 

Aşkın kozasında örülü kırmız saçlarım ve akşam güneşine rast geldiğim mevsimin güzellikleri ile eski sınıf arkadaşım olan sevgili mizacına da asla denk düşmeyen.

 

Aşkın vebaliydi madem.

 

Matemin de ta kendisi idi madem.

 

Çıkıp da yola varıp varacağım sadece evim ve çalışma odam iken ve defterleri karalarken baş harfini yazdığım sarman kedinin de düşünde hep pirzola hayali.

 

Gün illa ki maviydi.

 

Aşk ne renkti acaba?

 

Belki yeşil belki de kahve gözlerinde özlemin ela pırıltılar.

 

Öncem yoktu ki anlatayım.

 

Sonramı güncelleyecek olan ise benden hariç yanılgılar tuzağı ve kulaktan kulağa yayılan bir hikaye.

 

Kimlik derdim yoktu o zamanlar ve bir öz geçmişim de ne de olsa liseyi bitirip iyi bir üniversiteye kapak atıp öz geçmişimi kendim yazacaktım belki de aşkın taşkın ırmağında ben görünmezliğin şeceresine yeni bir çentik atıp da uysal ve sadık bir evlat olma görevine binaen, en mutlu olduğum yer illa ki sevgili okulumun kapladığı o kocaman yüzölçümü idi.

 

Şimdimle ferim sönmemişken.

 

Ve muhalif güçlerin sayesinde aşkı katık yapan yüreklerden uzak alaycı insanlar ve güncemdeki saklı isimleri ile benim can sınıf arkadaşlarım.

 

Günün muhbiri acı değildi henüz.

 

Ve ben bin bir yeisle taştım ruhumdan; soldum adım gibi ve açtım yeniden.

 

Açmaza girmediğim yıllarda sadece ev ile okul arasında rötar hakkı tanınmadan gidip geldiğim.

 

Babamın cüssesi değil de sesi yeterdi ve taşıdığı rüzgâr.

 

Batılın gizemiydi belki de ve yorgun olmadığım yılların da uzun mesafe koşucusu olmaya aday.

 

Andığımla sözlendim.

 

Sevdiğim arkadaşlarımla hasret giderdim her sabah okula gidip görmekten ve yanlarında olmaktan mutluluk duyduğum…

 

Diğer sınıftaydı bizim prens ve okulun da en yakışıklı lise son sınıf hülyası aslında kızların farkındalık kazanmadığı sadece eğlenmek adına çevresinden ayrılmadığı bir sarı papatya.

 

Hüsran ne idi ki?

 

Hüzzam makamı ise asla dinlemediğim.

 

İhanet asla aklıma gelmeyen.

 

Bir ikaz ya da bir sunu ya da bir kaynak belki de saf varlığımın temelinin ilk atıldığı yıllar.

 

Sabah sınıfa girip de sırama oturduğumda bulduğum o mektup ve heyecanla okumaya başladığım akabinde mutluluktan çağladığım.

 

Aşkın diyez(t)i idi yazılanlar.

 

Aslında bir sol anahtarı idi sağımda oturan sıra arkadaşım dünyadan bihaber ve safça ona eğilip aldığım mektubu gözüne gözüne soktuğum.

 

D/okunulmazlığı var mıydı peki aşkın?

 

Ya da aşk soluk yüzlü güneşin ansızın parladığı bir yanardağ mıydı ve içimdeki kaçkın mevsimler.

 

Aynı anda bahar ve kış olmayı becerdiğim.

 

Aynı anda ağlayıp gülebildiğim.

 

Aynı anda ölüp yeniden doğduğum.

 

Ve sınıftaki o muhalif kız… sahi, nasıl da sevinmişti üstelik benden asla haz etmeyen ve bunu bizzat yüzüme söyleyen.

 

O kız hakkında tek hatırladığım bu değil elbette bir o kadar inançsızlığı ile kaç kişiyi safına çekmişti.

 

Mevsim bahardı yine.

 

Baharın ta kendisi bendim.

 

Derken ulaştı mektubun varlığı üstelik ta Sağır Sultana.

 

Ben ise çoktan ezberlemiştim yazılan her kelimeyi.

 

Kaç bin kere okudumsa yetmediydi ve her okuyuşumda yeni anlamlar ç/ağladı zihnimde.

 

Yorgun ve tasalı bir lise son sınıf öğrencisi gitmişti ve yerine gelenin de bir tanımı yoktu.

 

Şehrin ışıkları benim için y/anıp sönüyordu.

 

Yüreğim zaten devasa bir Tanrı idi elimde olmadan kendime buyurduğum ne ise ve ben artık yasını tutmuyordum renklerin.

 

Yıllar, yıllar geçti üzerinden.

 

Bir kez bile elimi tutmayan bir sarıpapatyanın izi ise hala saklıydı aynı yerde bir de dostlarıma, arkadaşlarıma duyduğum güven ve asla terk etmediğim rüyam; canım kadar sevdiğim bir nevi kız kardeşim ötesinde hayatımın merkezinde dünya iyisi bir insan.

 

Asla aklıma gelmezdi ondan böyle bir şey duymak.

 

Asla aklıma gelmezdi onun da böyle bir oyun içinde olduğu.

 

Asla aklıma gelmemişti üstelik o güne kadar, bu mektubun sahte olduğu üstelik senaryoyu yazan ve bilfiil oynayan yine sevgili sınıf arkadaşlarımdı ve onların ele başı kim ise… ne   fark ederdi ki bu saatten sonra?

 

Ben senelerimi ve tüm sevgimi verdiğim bunca insanın alay mevzu olmuştum madem ve mademki bir ömür saklanmıştı benden üstelik can parem, sevgili dostum: katık yaptığımız her şey arkadaşlığı ile gurur duyduğum ve asla elim üstünden çekmediğim…

 

İlk yenik düşmüşlüğümdü insanlığa.

 

İlk ihanet idi uğradığım üstelik en yakın arkadaşlarım tarafınca kurgulanmış.

 

İhanetin de alayın da fazlaca dozu k/açmıştı gözlerime.

 

Ruhumdaki bina yerle yeksan olmuştu.

 

Ben girmediğim bir savaşta esir düşmüştüm ve sadece çocukluk aşkıma karşı bir geliştirilen bir silahça vurulmuştum.

 

Ne ermiştim.

 

Ne de erimiştim.

 

Ne de büyümüştüm.

 

Seven insanlar çocuk kalmaya mahkûmdu ne de olsa ve aldatılmaya.

 

 


Dip not: Selam...


Renklerin asılı kaldığı bir gökyüzü ve yazarken duraksamadan tamamladığım bir öykü ve evet, ne yazık ki; gerçeklerin iz düşümü.

Üstelik çok çok sonra en yakın dostumun ağzından kaçırdığı ve senaryonun da tüm sınıf arkadaşlarıma ait olduğu...

Hayatımın en güzel yıllarını geçirdiğimi s/andığım canım okulum ve yüreğimde özel bir yerde taşıdığım canım sınıf arkadaşlarım.

Hayat, çok garip, sevgili dostlarım ve sevmenin bir suç olduğunu daha o gün öğrenmeliydim ben.

Lakin insan sevgimden asla taviz vermedim.

Hep yüreğimle yaşadım ve yüreğime yazıyorum.

Kendime bile itiraf edemediğim çok şeyi yazarken fark ettim, ediyorum de ve bu anlamda sizlere olan gönül borcumu asla ödeyemem.

Günümüz dünyasında işler daha da karışık bir hal aldı bu anlamda kendimi hep merkeze koyup çuvaldızı da dikenleri de yine kendime batırıyorum.

Yeter ki; kimsenin kalbini kırmayayım.

Yaşanmış bir hikaye ve uzun zamandır zihnimi meşgul eden.

Ve huzurunuzda.

Sevgim sizinle.
( Mektup... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 2.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.