Nisanın sonunu yaklaştı. Güneşli bir Kocaeli Cuma günü. Elde kalan son
kitaplarımı da imzaladım. Aydınlığa Doğru Bitmeyen Yolculuk adlı bir kitap
çıkarma şansım oldu geçen yıl. Nehir öykü biçiminde, ayaklarımın üzerinde
durmaya başladığım yıllardan başlayarak emekli oluncaya kadar yaşadığım
öğretmenlik yıllarımı anlattım...
Bir
eser ortaya çıkarmak hiç de kolay olmuyor. Yaşayan bilir işin ne denli
çetrefilli olduğunu. Bardağın dolu tarafına bakmak yaşamın güzellikleriyle
hemhal olmanın işin en güzel yanı yine de… Kitabı dostlara sunmanın tanımsız
güzelliğini yaşadım. Okulları ziyaret ettim. Öğretmen dostlarımla buluştum
yeniden. Her insanın yaşamında anılarını hiç unutamadığı bir ilkokul öğretmeni
vardır. Kitabımı okuyan güzel ülkemin, aydın yüzleri öğretmen arkadaşlarım,
kitapta hem ilkokul öğretmenlerini hem de kendilerini bulduklarını söyleyerek
beni mutlu ettiler.
Özellikle
kadın arkadaşlar ki, içlerinde öğretmenler de vardı; kitabın bazı bölümlerinde
ağladıklarını anlattılar. Ve dilinin çok sade ve akıcı olduğunu belirttiler. Emekli bir öğretmen dostum, “Kitabını merak ve
heyecanla okudum… “ dedi.
Amacım
reklam yapmak değil. Elde kalan son kitabımı da İzmit’in en sayılı okullarının
birinde gözlerinde insanın içini ısıtan idealist duygularla yüklü genç öğretmen
dostlarıma imzaladım. Yeni bir baskı yaptırma olanağım yok. Sadece kitapla
ilgili duygularımı paylaştım...
Günlerden
Cuma olduğunu söylemiştim. Önemli bir gün Cuma günü Müslümanlar için. Haftada
en azından insanların Allah’ın evinde bir araya geldiği; selamlaşıp hal hatır
sorma… benzeri işlevleri olan bu günde yurttaşlarımla birlikte Cuma kılmanın
ayrı bir güzelliği vardır. Cami cemaatinin abdestlerini alıp sakince, uygar
davranışlar sergileyerek camide yerlerini almalarına hep saygı duymuşumdur.
Lakin cami nizamına uygun olmayan davranış içinde olan kardeşlerimiz yok mu?
Elbette var. İnsanlar saf saf oturmuş vaaz dinlerken bazı aklı evveller
oturanları rahatsız ederek ön saflara geçme uğraşı verirler. Uygun yer
bulamayınca bu kez sağa sola yürüyüp işin tadını tuzunu iyice kaçırırlar. Hele
ön saflarda namaz kılan bazı kişiler namazını çabucak kılıp bir an önce camiden
çıkma telaşına düşer. Bu kez namaz kılanları çiğnercesine dışarı çıkarlar(!)
Madem
ön safta ibadet etmek daha sevaplı ise o zaman evinden erken çıkacaksın.
Caminin çay ocağında zamanı vak vak ile geçirmeyeceksin. Hele camiye ilk
girenlerin bir deve kurban edip etini yoksullara dağıtmak gibi sevabı varken
sen camiye geç varıyorsun! Öyleyse bir horoz kesip fakirlere dağıtmanın
sevabıyla yetineceksin Müslüman kardeşim! Arkalarda oturup hakkına riayet
edeceksin. Hele de dini bütün kardeşlerini çiğneyerek öne geçme çabası ile
kılacağın namazın sevabına kirli sular karışır kanısındayım. En iyisini Allah
bilir.
Derince’nin
en büyük camisinde yerimi aldım. Ezan saatine hayli zaman var. Hatip, gerçekçi,
içimizi acıtan konulara dokunuyordu. Çevre temizliğinin önemini vurguladı
sıklıkla. Özellikle piknik yerlerimizi aşırı hoyrat kullandığımızı, böylesi
davranışların temizliğe çok önem veren dinimizle hiç bağlaşmadığını üzülerek
gözlemlendiğini belirterek bir de hikâyecik anlattı. Almanya’da yaşanan bir
ilginç uygulamaydı anlatısı:
“Almanya’yı
ziyaretimde bir işçi arkadaşım anlattı bu olayı:
‘Çalıştığım
eyalette Almanlar diyor ki, mangal yapmayı biz Türklerden öğrendik. Mangal
yaparak insanların yeşil alanlarda doğayla baş başa dinlenmeleri yerinde bir
uygulama. Fakat gurbetçi yurttaşlarımız piknik yerlerinden ayrılırken
bulundukları alanda yetesiye temizlik yapmadan oradan ayrılmayı alışkanlık
haline getirmişler. İlgililerin uyarıları para etmemiş. Sonunda Almanlar yeşil
alanlarda piknik yapılmasını yasaklamışlar.’
Hatip, ülkemizde çevre temizliğine hiç önem
vermediğimizi yana yakıla anlatmaya devam ediyordu. Dinamik toplumlar,
temizlik, karşılıklı saygı, sevgi benzeri olguları yaşamlarına katan
toplumlardır…
Bir
ülkede, insanlar birbirlerini sevmez, idareciler aymazlık içinde sefahat
âlemlerine dalarsa o ulusların başına felaketler gelir.”
Hatip arkadaş 1258 Bağdat’ın istilasını örnek
vererek daha da ilginç konulara daldı…
“Cengiz
Han’ın torunlarından Hülagü 1258 yılında Abbasilerin başkenti Bağdat’ı işgal
etti. Zamanın halifesi el-Müsta’sım, Hülagü’ nün kendisine dokunmayacağını,
şehrin istilaya uğramayacağı hayaliyle yaşıyordu. Fakat öyle olmadı. Moğollar
önce halifeyi acımasızca öldürdüler. Daha sonra binlerce insanı katlettiler, şehri
yağmaladılar. Her tarafı yakıp yıktılar. Kütüphaneler tahrip edildi. Derler ki,
Dicle nehri günlerce katledilen insanların kırmızı kanı ve suya atılan
kitapların mürekkebi rengiyle mavi-siyah aktı.
Yıkımdan
sonra Hülagü Müslümanlardan en büyük âlimi çadırına getirilmesini emreder. Emir
her tarafa duyurulur. Zaten insanlar küçük büyük Moğol kılıçlarının
acımasızlığıyla kıyıma uğramışlardır. Çadıra çelimsiz, boynu bükük bir genç
gelir. Korkusuzca Hülagü ‘nün huzuruna çıkar. Hülagü gülerek;
‘Senden
daha güçlü adam yok mu aranızda…’ diyerek âlim genci küçümser! Genç, söz alarak
korkusuzca anlatmaya başlar.
‘Yaşlı,
sakallı birisini arıyorsan yanımda yaşlı bir keçi getirdim. Onun uzun beyaz
sakalı var. Hayır, gür sesli, sesinin uzaklardan duyulan birisini düşünmüşseniz
keçinin yanında bir de horoz getirdim. Horozumun tiz bir sesi var köyler
ötesinden duyulur. Eğer uzun boylu birisini görmek istiyorsanız bir de deve
getirdim ki, bu çevrede deveden boylu yaratık yoktur şu anda.’ Hülagü gencin
sözlerini hayretle dinler. Genç âlim sözlerini şöyle tamamlar:
‘Biz
Müslümanlar gereği gibi çalışmadık. Başta katlettiğiniz halife, halifelik
kurumu olmak üzere Abbasi ülkesinde yozlaşma yaşandı. Güzel adetlerimizi terk
ettik. Ülkemizde birlik beraberlik kalmadı. Ve yüce Allah sizin gibi bir zalimi
başımıza bela etti…’
Hatip
efendi vaazına şu sözlerle devam etti:
“Günümüzde
İslam dünyasında kan ve gözyaşı eksik olmuyor. Biz Müslümanlar, bir türlü
aramızda birlik sağlayamıyoruz. Başımıza gelen istenmeyen olaylar kendi
hatalarımız ceremesidir. O halde gelecekte huzur içinde yaşayabilmek için
tarihte yaşanan olayları gereği gibi değerlendirip hayatın gerçekleriyle
yüzleşebilme olgunluğunu göstermeliyiz…
Namaz
vakti yaklaşmıştı. Ezan başladı. Cemaat namaz için ayağa kalkıp safları
oluşturmaya başladı…